Kurban, “Biz”e davettir..
Postmodern çağın ürettiği ve yol haritasını belirlediği “sanal dünya”, kurgusu gereği “Biz” mefhumunu buharlaştırmakta, bunun yerine tek hakikatin “Ben” olduğunu şuurumuza fısıldamakta ve bize sahte dünyalar sunmaktadır.
“Kurban” bu vesvesenin bizde varettiği şeyin aslında bir sanal vehimden başka bir şey olmadığını göstermektedir:
“Biz”i yaşattığımızda “Ben”i yaşattığımızı; “Ben”i “Biz”in yerine geçirdiğimizde ise insanı birey olarak da yaşatamadığımızı, onu atomlarına parçaladığımızı pratikte hepimize göstermektedir. Bireyselleşmenin kutsanarak “in”, “cemaatleşmenin” şeytanlaştırılarak “out” yapıldığını ve böylece “Biz”in yok edildiğini, oysa mutluluğu ve huzuru ancak paylaşarak çoğaltılabileceğimizi açıklığa kavuşturmaktadır.
İslâm’ın öğretilerine göre mü’min kişinin dünya hayatında sorumluluklarını kuşanarak bilgi, akıl, vicdan ve imanıyla özne olmasının kimi muhafazakârların sandığı gibi postmodern dünyanın davet ettiği ve bir yerden sonra da dayattığı bireyselleşmekle alakası yoktur. Postmodernitenin vazettiği bireysellik toplum içinde ve toplumla beraber özne olma hâliyle değil, yalnızlaşmak ve bencilleşmekle illetlidir.
“Ben”i hayatın merkezine yerleştirerek; “Ben her şeyim ve her şey benim içindir” tarzı egosantrik bir kuruntuyla din algısını sekülerleştirmekte ve metafizik âlemle ilişkiyi zayıflatmaktadır. Sadece insanın metafizik âlemle irtibatını parçalamıyor, onun sosyal çevresiyle alakasını da zayıflatıyor.
İnsanı özne birey yapmak vaadiyle yola çıkartıp arzularının nesnesi kılarak yalnızlaştırıyor. Onu sosyal medyada asosyal bir hayata mahkum ederek, topluma ve ötekisine duyarsızlaştırıyor.
Bir defasında internet üzerinden paylaşılan çok anlamlı bir fotoğraf görmüştüm. Bir kahvehanede; “No, we don’t have WiFi... talk to each other!” diye duvara asılmış bir yazının fotoğrafıydı bu. Bu duvar yazısı; “Hayır, Bizim WiFi’miz (Kablosuz internet bağlantı sahası) yok, birbirinizle sohbet edin!” diyerek çağdaş insanın içinde bulunduğu acıklı duruma bir itirazda bulunuyor, insana neyi kaybetmekte olduğunu hatırlatıyordu.
Şöyle ki; yan yana oturan ama birbiriyle diyaloğa geçemeyen, tanışamayan, paylaşamayan ve fakat ellerindeki akıllı telefonlarla, tabletlerle internet üzerinden dünyanın öteki ucundaki insanlarla sohbet eden kişilere önce yanınızdaki hakiki insanlarla tanışın, sohbet edin, paylaşın diyordu. Sanallaşan insana basit ama etkileyici bir yöntemle hakikatte asosyal, sanalda ise sosyal olduğunun aynasını tutuyordu.
Bu aslında “Biz” denilen şeyin hızla buharlaştığının, bireyselleşmeyle insanın sanal duvarlar arasında sıkışıp kaldığının, hakiki paylaşımlar yerine sanal paylaşımlara ve acılarını yalnız yaşamaya mahkum olduğunun fotoğrafıdır. Değerin tıklanma sayısıyla ölçüldüğü bir vasatın yani...
Bereket ki Müslümanların ellerinde buna mâni değerleri var, Kurban gibi. Müslüman hayatında Kurban, insana, hakikatini korumanın imkânını sunmaktadır. Kurban hem maddi hem de manevi manada takva zemininde tanışmayı ve paylaşmayı göstererek bunu başarmaktadır. Sadece hatırlatmıyor, bunun mümkün olduğunu da gösteriyor.
Sosyal bir varlık olarak yaratılan insanın mutluluğunun, huzurunun, birbirini anlamasının ve barışının da hakiki sosyalleşmeden, bir diğer ifade ile fıtrattan geçtiğini işaretleyerek bunu yapmaktadır.
Her namazda tekrarladığımız Fâtiha Sûresi hidayet duasını bile; “Bizleri –beni değil- dosdoğru yola ilet..” diye “Biz”le yapmayı öğütlemez mi..
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.