Ahlâki sapıklık ve “godoşluk”ta son nokta
Toplum olarak büyük bir “ahlâk erozyonu”na uğradığımızı, en önemli sorunlarımızdan birinin “ahlâki sapıklık” olduğunu, “godoşluk/deyyusluk”un alkışlanan/sıradanlaşan nitelikler arasına girdiğini biliyorsunuzdur.
Üsküdar’dan dolmuşla Çamlıca’ya gidiyorum. En önde, şoförün sağındaki tekli koltukta bir “başı örtülü bayan” var; ben o koltuğun hemen arkasında ayaktayım. Bayan, telefonda biriyle konuşuyor. Dolmuş tıklım tıklım dolu ve konuştuklarını ön taraftaki herkes duyuyor. Normal ahlâk sahibinin herkesin içinde söyleyemeyeceği öyle mahrem şeyleri konuşuyor ki... En hafifini anlatayım: Bir gün, kız arkadaşı ve kız arkadaşının nişanlısıyla şehir dışına eğlenmeye gidip gecenin geç saatlerine kadar eğlenmişler. Eğlence bittiğinde, İstanbul’a dönecek araç bulamamışlar. Gittikleri otelde ise tek oda ve çift kişilik tek yatak boşmuş. Çareyi şöyle bulmuşlar: Kız arkadaşı ortaya yatmış, kendisi onun bir yanına, kız arkadaşının nişanlısı da diğer yanına... Yani geceyi üçü bir yatakta geçirmiş. Bunu anlattıktan sonra, “çok muhabbet oldu yaa...” demeyi de ihmal etmiyor!
Sizce nasıl bu hale geldik dersiniz? Lafı dolandırmaya niyetim yok.
“Cumhuriyet”le birlikte “bizi biz yapan tüm değerler”e savaş açıldı. Bu değerlerin başında “inanç”, “ahlâk” ve “kültür” vardı. Toplum önce tam anlamıyla kimliksizleştirildi, sonra da “yeni bir kimlik”le “yeniden biçimlendirilme”ye çalışıldı. Toplumun inanç sistemi budandı, kültürel mirası yok edildi, ahlâki değerleri bozuldu. Ortaya “kimliksiz ve kişiliksiz itaatkârlar sürüsü” çıktı.
Namahrem bir kadınla aynı mekânda bulunmayı bile “ahlâksızlık” sayan bir toplumun fertleri, başkalarının hanımlarıyla sarmaş dolaş dans eden, ya da hanımlarını dans etmesi için başka erkeklerin kollarına terkedebilen bir “ahlâki bozulma”nın mümessilleri haline geldi. “Ar”, “hayâ”, “namus” denilen “esas değer”den eser kalmadı. Baksanıza, bir “başı örtülü” kızımız, kız arkadaşının nişanlısıyla birlikte aynı yatakta uyumayı “çok muhabbet bir şey” diye, hem de uluorta söylemekten hayâ etmez hale gelebiliyor.
Bu, kendiliğinden gelişen bir durum değildi; “Cumhuriyet Baloları” ile başlatılıp, bizzat “devlet politikası” olarak, “devlet eli” ile işlenen bir melanetti.
Nitekim Cumhuriyet’in kuruluşundan sonra, M. Kemal’in emriyle Eylül 1925’te İzmir’de “sadece müslüman erkek ve kadınların katıldığı ilk balo” düzenlenmişti. Aynı yılın 29 Ekim’inde ise ilk “Cumhuriyet Balosu” Ankara’da Türk Ocağı’nda yapıldı. Baloya Cumhurbaşkanı M. Kemal, Başbakan, Bakanlar, Büyükelçiler, ordu komutanları ve basının ileri gelenleri katıldı. Resmi balolarda yapılanların toplum içinde yaygınlaştırılması için ne gerekiyorsa yapıldı ve kısa sürede her tarafta “müzikli-danslı eğlenceler” düzenlenir oldu; “dans okulları” açıldı.
Cumhuriyet balolarının amacı, “Batılı yaşam tarzı”nın topluma empoze edilmesi, kadın ve erkeğin aynı ortamda, birlikte eğlenmesine yönelik yapılan “sosyal devrim”in kökleştirilmesiydi.
Bugün ekranlarda görülen “yatak odası sahneleri”, sokak ortasında, parklarda, toplu taşıma araçlarında... her yerde kimseyi umursamadan yapılan ve “medeni/çağdaş yaşam” olarak sunulan ahlâksızlıklar, bu melanetler sıradanlaştı.
Bunların daha fazlasını siz zaten görüyorsunuz da, ben bu “ahlâki sapkınlık”ın vardığı aşamayı, “godoşluk/deyyusluk”ta gelinen son noktayı dikkatlerinize sunmak istiyorum.
Adam “uzman”mış. “Psikolog”muş. Bir TV kanalında “kıskançlık ve eşcinsellik” hakkında “uzmanlık görüşü”nü söylemiş. Konu, “erkeğin eşini kıskanması”nın ne anlama geldiği... Dediğine göre, “kıskanç erkekler eşcinselmiş!” Çünkü kıskançlık, “erkeğin yetersizliği”nden kaynaklanıyormuş ve “o erkeklerin bilinç altında gizli eşcinsel duygular söz konusudur”muş.
“Eşini kimseden kıskanmayacaksın, kıskanç olursan bu senin eşcinsellik eğiliminden kaynaklanıyordur; godoş/deyyus/pezevenk olacaksın” demeye getiriyor.
Bunu da Batı’dan öğreniyor.
Nitekim ABD’de, kadının “dekolte giyim”inden rahatsız olan erkeklerin “gizli eşcinsel” olduğuna dair -sözde- “bilimsel makale”ler(!) yayımlanmış.
Buna göre, kadın vücudunun erkeklerce arzulanması, bilinçaltında “gizli eşcinsellik temayülü olan erkekler”de “ahlâkçılık” şeklinde tezahür ediyormuş.
Yaa, işte böyle. “Godoşluk”ta gelinen son nokta bu: Ahlâklıysan, “gizli eşcinsel”sindir.
Mahremiyete önem vermeyeceksin, ahlâk diye bir değerin olmayacak, eşini başka erkeklere teslim edecek ve kıskanmayacaksın. Kıskanırsan bu senin eşcinselliğinden, yetersizliğinden kaynaklanıyordur.
Hayır, biz almıyoruz. Bu tür “uzman görüşleri”ne ve “bilimsel saçmalıklar”a itibar etmiyoruz. “İslam ahlâkı”ndan memnunuz. Ancak bu tür sapkınlıkları, “Dindar Nesil” isteyen Sayın Başbakan’ın dikkatine arzetmeden de geçemiyoruz.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.