Müslüman coğrafyada kaos biter mi?
İslâm âlemi siyasi, askerî, etnik ve en tehlikelisi de din tasavvurunda bir karmaşaya müptela olmuş durumda. Suriye’de yaşananlar, bölgedeki tehlikeli kamplaşmalar, mezhep çatışması, işgal edilmiş Müslüman topraklar, Burma’da Budist fanatiklerin diri diri yaktıkları Müslümanlar...
Bununla beraber Müslümanların kendi dinleri, dinlerinin merkezi kriterleri, referans kaynakları hakkında dûçar oldukları ihtilaflar. Bu fikir terörü din tasavvurunu tehdit etmekte, tasavvur bulanıklaştıkça da Müslümanların ittifakı zorlaşmaktadır.
Manzaraya bakanlar ümitsizliğe kapılmakta ve; “Acaba bu durumdan kurtulmak ve medeniyet tecrübemize uygun yeniden bir istikrar inşa etmek mümkün olabilecek mi?” sorusunu sormaktalar.
Kolay değil. Ancak Müslüman tarih tecrübesine baktığımızda bu soruya olumlu cevap vermek mümkün. İçinde bulunduğumuz kriz hâline benzeyen krizler daha önce de yaşandı çünkü. Ben bu manada üç büyük kriz hâlini hatırlatabilirim:
Birincisi Hz. Osman’ın (r.a) şehit edilmesiyle başlayan ve literatürümüze “fitne asrı” diye geçen kargaşa dönemi.
Hadislerin henüz resmî olarak tedvin edilmediği, usûl ve füru disiplinlerinin tesis edilmediği, hadis uydurma fitnesinin başladığı ilk dönem. Yeni fethedilen kadim medeniyet havzalarının askerî olarak teslim olsalar da fikrî olarak henüz teslim olmadıkları, teoloji ve felsefe zemininde ortalığı karıştırdıkları bir dönem. Bunların İslâm’ı içeriden çökertmek amacıyla başlattıkları fikrî mücadelelerin tetiklediği yeni fikir cereyanları, nassların doğasından kaynaklanan iç ihtilaflar..
Takriben iki asır süren bu kargaşa hâli ulemânın erken davranarak hadisleri tedvin etmesi, usûl ve füru ilmî disiplinlerin tesis edilmesi, İslâmî epistemolojinin inşası gibi hayırlı sonuçlar doğurdu ve uzun asırlar sürecek bir istikrar dönemine girdi Müslümanlar.
Bu istikrar Moğol istilası ve Haçlı Seferleri sonucu yeniden bozuldu. Bu yeni kaos dönemi de ilk kaos döneminde olduğu gibi Müslümanların siyasi ve fikrî birliğini parçaladı. Bu seferki tehdit özünde askerî bir tehditti. İlk kriz döneminde olduğu gibi bu yeni kriz de büyük alimlerin yetişmesine, ilmî faaliyetlerde büyük atılımlara yol açtı. Ağır bedeller ödenerek düşman püskürtüldü. Modern döneme kadar Müslümanlar yeniden bir istikrar dönemine kavuştular.
Üçüncü büyük kaos dönemi ise moderniteyle başlayan, Osmanlı’nın çökmesiyle zirvesine çıkan ve hâlâ da idrak etmekte olduğumuz kargaşa dönemdir. Hayatın her alanını kapsayan bir meydan okumayla karşı karşıyayız. Bu dönem krizi daha derin ve daha uzun soluklu olmuştur. Çünkü modernite bütün insanlık tarihi için büyük bir kırılmadır.
İslâm modern okuma yöntemlerinin nesnesi kılınmış, bu dinin hükümleri modern paradigma içinde eritilmek istenmiştir. Bunu yapanların bir kısmı ilk dönem ortaya çıkmış ama zaman içinde taraftarları kalmayan fikir cereyanlarının savundukları düşünceleri modern format içinde ısıtıp gündeme getirmekteler. Bir anlamda ilk dönem fikir karmaşasını bugüne taşımaktalar.
Tarihte karşılaştıkları iki büyük krizi aşan Müslümanlar bu son krizi de aşacaktır, buna kuşku yok. İslâm’ın tabiatı, Müslüman tarih tecrübesi bunu mümkün kılmaktadır. Unutulmamalıdır ki; krizler yeni imkânları da beraberinde getirir.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.