Usul ve Üslup Farkları 16
Hoca Efendi benimsediği usul ve üslup gereği asla “İslam Devleti” demez. “Şeriat” kelimesi bile ağzından nadiren çıkar. Demek icap ederse onun yerine “şer’i şerîf” der. Ama ömrü boyunca “Allah Teâlâ, Resulullah (sas) Efendimiz, İslam, ümmet, yeniden diriliş, devlet ve medeniyet” için çalışır, çabalar, ağlar durur.
Hiç onu tanımasa bile insaflı bir adam şöyle düşünmeli değil midir? “Yahu bu adamcağız evim demez barkım demez, bağım demez bostanım demez, ne yıkılası hanesi var, ne geçiminden endişe eylediği evlad-u iyal, peki ama bu adam neden şehir şehir dolaşır, o kürsü senin bu kürsü benim der konuşur durur, teri gözyaşına karışır, ciğerparesini yitirmiş gibi ağlar, inler? Derdi nedir bu adamın?”
O adamın bir derdi vardır. O derdi az çok ben de bilirim. Bu yüzden “Derdimiz İslam” diye henüz bastıramadığım bir kitap da yazdım. Evet, dert İslam’dır. Dert davete icabet edeni ve etmeyeni ile ümmettir. Ümmet-i Muhammeddir. Hatta sözden anlamaz, hakikat bilmez, mecaz tanımaz, hikmetten habersiz, tutar sana “İslam dert değil, şifadır” diye cevap vermeye kalkışır olanlara bile şefkat ve merhamettir.
Siz beğenmeyebilirsiniz, onun da kendine göre zaruretleri, mecburiyetleri, korkuları, endişeleri vardır ve bu yüzden vaazlarında nazlı bir ceylan ürkekliği tecelli edebilir. Bilir ki bu konuşmalar kayıt altına alınır ve köhne raflarda yıllarca saklanır, ama günün birinde kalleşçe buralardan vurulur. Buna bile bile fırsat vermemek lazımdır. Öyleyse “arif” olup “işaretten” anlamak daha hayırlı değil midir?
Ben ise vaazlarımda, derslerimde bunları açıkça söylerim, ben konuşurken benden çok dostlarım korkardı seksenli, doksanlı yıllarda. Her an mahkeme hazırdır, mahkumiyet hazırdır, sürgün hazırdır, meslekten ihraç hazırdır. Ama Allah Teâlâ yıllarca korudu bizi, en karanlık darbe günlerinde bile, binlerce hamdolsun, korudu bizi! Onun koruması olmasaydı bizim etimiz budumuz neydi? Elhamdu lillahi rabbil âlemin!
Fakat o böyle söylemez asla, o müthiş hitabetiyle mesela “sahabeyi çağa taşımak” der davasına. Ne demektir bu?
Şöyle bir düşünelim, çağımızda insanlar sahabe gibi olurlarsa ne olur?
Ne olmaz ki! İslam devleti otomatikman kurulur. Bütün dünyada tevhidin bayrakları yükselerek şeref ve izzetle dalgalanır. Batıl hakka teslim olarak onun hakimiyeti altına girer vs. vs…
Ama o asla bunu açıktan söylemez. Neden?
Ona göre sırtında bütün bir hizmetin ve adamlarının sorumluluğu vardır, ezdirmek istemez onları, emekleri bitirmek istemez. Kendi tabiriyle “yumurta küfeleri” vardır sırtında. Bizimse arkamızdan ağlayacak kimsemiz yoktur. O yüzden bir atımlık barutumuz varsa onu küfrün göbeğine atarız, bir nefeslik canımız varsa “kahrolsun laiklik, yaşasın şeriat” der öyle ölürüz…
Bu bir farktır, firak değildir. Ama yanlış anlamalar veya yanlış bilmeler her zaman oluyor. İşte eleştiriler bu yanlışları ortadan kaldırarak sevgi ve saygıya, birlik ve beraberliğe götürür. Ey eleştiriye tahammül edemeyerek haddi tecavüz edip hakaret ve tehditle yeri göğü inleten perdeliler, artık görünüz, yerinde ve usulünce yapılan eleştiriler mahza hayırdır, çok hayırlara vesiledir. Nereye gitti sizin ferasetiniz?
Bakın size bir olay anlatayım. Ama mendilinizi yanınıza almadan okumayınız…