Faruk Köse

Faruk Köse

Diyarbakır buluşması ve tek taraflı barış aşkı

Diyarbakır buluşması ve tek taraflı barış aşkı

Denilebilir ki: Bu bir “çözüm hamlesi”dir ve ardında “derin istihbari bilgiler”e dayalı “esaslı plânlar” yatmaktadır... Daha fazla “kavgayı sürdürmemek”, bir noktada kesip “yeni bir sayfa” açmak lazımdır... Bu buluşma “Türkiye’nin doğusuyla batısının kucaklaşması”nı sağlayacaktır...
Ancak...

Öyle bir “barış havası” estirildi ki, sanki PKK silahı bırakmış, KCK kendini feshetmiş, PYD dağılmış, müslüman Kürt halkı PKK baskısından kurtulmuş; Türk, Kürt ve diğer etnik unsurlar “İslami ve insani tüm haklar”ını kullanabilir hale gelmiş de bayram yapıyorlar!

Yok böyle bir şey! PKK’sı, KCK’sı, PYD’si dimdik ayakta ve faal. Hal böyleyken barış nasıl olacak?

Sahi, “Kerkük’te Türkmenleri katlettiren”, hâlâ Kuzey Irak’ta “PKK’yı besleyip barındıran”, Türkmenleri azınlık göstermek için “tapu ve nüfus kayıtlarını yaktırarak” Kerkük’te “Irkçı Kürtçülük”ü egemen kılan, “barış destekçisi” dediğiniz Barzani değil mi?

Ne barışı Allah aşkına? Tek taraflı, tek tarafa yarayan barış mı olurmuş?

Türk tarafı, aşka gelip habire “diğer taraf”a tavizler veriyor. “Diğer taraf” verilen her tavizi “kazanılmış hak”ka çeviriyor, ama bütün gücünü “ayrışma hedefi” doğrultusunda kullanmak için takviyeye devam ediyor. Çünkü diğer taraf, aslında “taşeron PKK”nın vitrindeki elebaşıları ve İmralı’daki Teröristbaşı değil; İsrail, ABD, İngiltere, İran, Suriye, Yunanistan, Fransa, Almanya, Ermenistan vb. ülkelerden müteşekkil bir “uluslararası koalisyon.”

O halde, artık vermeye ara verip, biraz da almaya baksanız, diyorum. Tek taraflı aşkla yuva kurulmaz. Ardından gelecek yıkım daha acı ve şedit olur. Karşılık görmeyen aşk, nefrete ve daha büyük bir öfkeye dönüşür. “Savaşların anası” işte o zaman yaşanır. Devlet, “barış masası”na “müslüman Kürt halkının temsilcileri”ni de oturtup “barış sürecini garantiye alma”zsa, bu işin sonu iyi bitmez.

Vitrine çıkarılan, barış umudu bağlanan kişiye, Şivan Perver (İsmail Aygün)’e bakın hele. 35 yıldır “politik müzik” yapıyor; devrimci-bölücü çizgide, ırkçı, kışkırtıcı, ayrışmacı, hakaret içerikli şarkılar söylüyor. PKK’nın Avrupa’daki yayın organları “Serxwebun” ve “Berxwedan”ın adını çocuklarına verecek kadar da PKK’ya bağlı. Bir de şarkılarını görseniz...

Teröristlere gaz veriyor: “Saldırın ve ele geçirin, Boyunlarını kırın bu pis mundarların!”

Müslüman Kürt halkının dinine küfrediyor: “Kürdistan’ı sattılar düşmanlara, Mezhepçi oldular, Dinci oldular, Gerici oldular tef ve tespihleriyle.”
Kürtleri isyana çağırıyor: “Dağlarda başkaldırı, zindanlarda direniş, Başkaldırı yaşamdır, direniş yaşam, Durmak işimiz değil, Umudumuz Kürdistan yolumuzu gözlüyor.” “Ben Kürt genciyim çok anlı şanlı, Almışım topu ve tüfeği, Ben savaşa ve cenge gideceğim.”

Başbakan, konuşmasında “Şivan Perver kasetlerinin, plaklarının nasıl saklandığını, nasıl gizli gizli dinlendiğini ben de bilirim” diyor. Sormak istiyorum, şimdi bu adam mı “barışın sembolü” veya “barış umudunun vitrin elemanı” olacak? Eğer Şivan Perver pişmanlığını ifade edip bu şarkılarını reddederse, mesele yok. Ama reddedene kadar da, Başbakan’la yan yana oturdu diye yanımızda itibar kazanacağını kimse düşünmesin.
Geçiyoruz...

Barzani ile dört hususta anlaşıldığı söyleniyor: Türkiye üzerinden başka ülkelere de satılmak üzere 1.5 ay içinde Kuzey Irak’tan petrol gelecek. Habur sınır kapısına paralel 2 sınır kapısı 1 ay içinde açılacak. Barzani çözüm sürecini destekleyecek. Son olarak, Suriye’deki PYD’nin arzuladığı defacto yönetime Barzani’nin izin vermemesi dile getirildi.

İlk ikisi tamamdır, çünkü her ne kadar Türkiye ekonomisine katkısı olacaksa da, aslında doğrudan “Kuzey Irak’taki defacto Kürt Devleti”nin ekonomik gelişmesini sağlayacak adımlar bunlar.

Ancak, son ikisi hususunda kuşkuluyum. Bir kere, Barzani’nin, sürecin tamamlanması için verdiği bir söz yok. Yani “neler” yapacak, hangi “somut adımlar”ı atacak, kendi bölgesinde üslenmiş “terör yuvalarının imhası” ya da oradaki teröristlerin iknası için hangi “hamleler”i yapacak, belli değil. Böyle bir niyetini belirtmiş de değil. “Desteğe devam edeceğiz”le destek olmuyor. Diğer hususta da Barzani’nin verdiği bir söz yok. Barzani’den, PYD’ye izin vermemesi isteniyor. Türkiye, doğrudan sınırında muhatap olduğu PYD’ye karşı çaresiz kalmış, PYD’nin ağababası PKK’yı bölgesinde barındıran Barzani’den medet umar hale gelmişse, üstelik de birinci sınıf protokolle karşıladığı Barzani bunun için “kesin bir söz” de vermemişse, bunu bir düşünmek lazım değil mi? Bu arada, MİT ne işe yarar dersiniz?

Barışı sağlamak için ülke içinde yapılan yanlış, dış politikada da sürdürülüyor. Türkiye’de “sadece PKK’yı muhatap alma yanlışı”na, Kuzey Irak’ta da “sadece Barzani’ye güvenme yanlışı” ekleniyor. Türkiye’de “müslüman Kürtlerin temsilcileri”, Kuzey Irak’ta ve Suriye’de de “Kürt İslami hareketleri” niçin sürece dahil edilmiyor? Çözüm isteniyorsa bu, en baştan gerekli değil mi?

İşimiz Şivan’a, Barzani’ye kaldıysa durum vahim demektir. “Müslüman Kürt halkının hak ve özgürlükleri”ne diyeceğim yok da, “Siyonizm’e hizmet edecek Kürdistan” Türkiye’ye kurduruluyor ya, asıl vahamet burada.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
4 Yorum
Faruk Köse Arşivi