Muhsin Meriç

Muhsin Meriç

Gözler hâlâ silahsız kuvvetlerde

Gözler hâlâ silahsız kuvvetlerde

Ekim ayında henüz sınır ötesi operasyona dair hükümet tezkeresi taze iken “Sıra silahsız kuvvetlerde” diye yazmıştım. üzerinden iki ay gibi bir süre geçti. Kuzey Irak’a başarılı askeri operasyonlar yapıldı. Ancak birkaç ufak tefek çalışma istisna tutulursa, hâlâ silahsız kuvvetlerden bir ses yok diyebiliriz.
21 Ekim tarihli yazımda hükümetin Kürt meselesi ile ilgili avantajlı durumundan bahisle şöyle demiştim: “İşte bunun için ve tam da şimdi, yani Silahlı Kuvvetler’in operasyon yapması için her türlü destek ve iznin alındığı ve bölge halkının tedirginlik içinde olduğu bir dönemde, hükümet, yetkili kurumlar, sivil toplum kuruluşları ‘silahsız kuvvetler’e tam kapasite ve kararlı bir irade ile başvurmak zorundalar.”
Basını yakından takip edenler görmüştür; iki ay içinde aynı noktaya odaklanan onlarca yazı/rapor yayınlandı. Hükümetin sivil harekât planı ile ilgili de hayli haber yapıldı. Lâkin henüz kuvveden fiile geçen bir faaliyet mevcut değil maalesef!
Mevzunun hükümeti alâkadar eden tarafını bir yana bırakalım. özellikle, ülkenin ‘ana damar’ını temsil eden ve Doğu ve Güneydoğu halkıyla aynı dili konuşma sorunu olmayan gönüllü teşekküllerin bu meseleye ilgisiz kalması yahut gereken alâkayı göstermemesi kadar garabet bir şey olamaz. çünkü pek çok kapıyı aralayacak anahtar bu kuruluşlarda.
Kurban Bayramında bazı gönüllü kuruluşların bölgeye yardım götürmesi takdire şayandı. Ancak bu yardım faaliyetlerini, kültürel takviyeler, kurulacak kardeşlik köprüleri, sosyal gelişim projeleri takip etmezse bir netice vermeyeceği gayet açık.
Bugüne kadar meselenin tahlil ve çözümüne yönelik yığınla rapor ve araştırma yapıldı. Sabah’tan Erdal Şafak hafta içi bu zamana kadar hazırlanan belli başlı Kürt raporlarını şöyle sıraladı: Ziya Gökalp'in "Kürt aşiretleri hakkındaki tetkikler" araştırması, Mülkiye Müfettişi Hamdi Bey'in İçişleri Bakanlığı'na raporu, Diyarbakır Valisi Cemal Bardakçı'nın raporu, Umumi Müfettiş İbrahim Tali öngören'in raporu, Korgeneral ömer Halis Bıyıktay'ın raporu, İçişleri Bakanı Şükrü Kaya'nın raporu, Başbakan İsmet İnönü'nün raporu, Umumi müfettiş Abidin özmen'in "Şark Meselesi" raporu, İktisat Vekili Celal Bayar'ın "Şark Raporu", maliye müfettişi Burhan Ulutan'ın raporu. İkinci dönem ise 1990'lı yıllar. 1970'lerde Türkiye İşçi Partisi'nin Kürt sorunuyla ilgili çalışmasını bir yana bırakırsak, yarım yüzyıllık suskunluktan sonra 1990'larda birden rapor patlaması oldu: SHP raporu (1990), Tayyip Erdoğan raporu (1991), Adnan Kahveci raporu (1992), ANAP raporu (1993), Türk-İş Raporu (1993), Odalar Birliği'nin İKV'ye ve Prof. Dr. Doğu Ergil'e hazırlattığı iki rapor (1995), Sakıp Sabancı'nın "Doğu Anadolu Raporu" (1995), Hak-İş raporu (1996), TüSİAD raporu (1997), CHP raporu (1998), Ergil'in "Demokratikleşme ve Kürt sorununun çözümü için yeni bir anayasal düzen teklifi" raporu (1999), TüSİAD raporu (2001) ve CHP raporu (2002). Bu raporlara bir de Türkiye Gönüllü Teşekküller Vakfı (TGTV)’nin bu sene içinde hazırladığı raporu ekleyelim.
Tüm bu raporlar incelendiğinde noksanlar, yanlışlar bir kenara bırakılacak olursa tek çözümün ‘etkin silahsız kuvvetler’ diye tabir ettiğimiz, sivil, sosyal projeler olduğu gün gibi âşikâr. Ayrıca bu raporlar da mesele ateşlendiğinde tozlu raflardan indirilip yeniden servis edilmemeli artık. çünkü ciddi ‘bakış açısı’ travmalarıyla hazırlanan raporlar, zamanlarının sakatlıklarını hatıra ve gündeme getiriyor.
Netice elde edilmek isteniyorsa, gözlükleri değiştirmek, nazarları tazelemek, ezber bozmak gerek. Ne konuya kör olmak ne de şaşı bakmak doğru sonuca ulaştırmadı bugüne kadar. Bir işadamının dediği gibi, ne sadece fabrikalar kurmak problemi halleder, ne de “Haydi kızlar okula!” kampanyaları. Ana eksene İslâm kardeşliğini alan sosyal, kültürel ve ekonomik gelişim projleri gündeme alınmazsa her müdahale sadece yarayı makyaj malzemeleriyle kapatmak kabilinden bir tesir yapar.
Gözler hâlâ silahsız kuvvetlerde! Ellerinde en uygun anahtar ve en şifayâb reçete olduğu hâlde memleketin ana damarını, sessiz çoğunluğu temsil ettiğini söyleyen kuruluş ve çevreler bu anahtar ve reçeteyi kullanmak için neyi bekliyorlar ki?
Onlar için de Meclis’ten kuvvetli bir tezkere mi çıkartmalı acaba? Yahut onlar da operasyon için uydu destekli istihbarat mı istiyorlar?

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Muhsin Meriç Arşivi