Selahaddin Çakırgil

Selahaddin Çakırgil

Hedef, kişinin öldürülmesi değil; zihniyetinin yenilgiye uğratılması olm

Hedef, kişinin öldürülmesi değil; zihniyetinin yenilgiye uğratılması olm

Pazarları, okuyucu yazışmalarından derlemelere ayırdığım bir 'Hasbihal'e daha, selâmla..
-Ahmed Aftirhanoğlu yazıyor: 'Dünkü yazınız 'Mâtemimiz Bînezîr'den ziyade, 60 yıl önce, İslâmî ideallerle kurulan Pakistan için..' diye bitiyor ve onun 'ılımlı laik' olduğunu da vurguluyordunuz. Yine de, 'öldürülmesi iyi oldu..' diyenler olursa, onlara ne demeli?'
*ölümler kişileri hayattan çeker, zihniyetleri değil.. Ve kişilerin zihniyetleri, ölümleriyle sona ermediği gibi, hele de o yolda öldürülmeleriyle daha bir taze kana kavuşur.. Onun için, şahısların öldürülmesi değil de, zihniyetlerin yenilgiye uğratılması esas alınmalıdır..
-Salih Keleşoğlu yazıyor: 'Butto, niçin dönmüştü, Pakistan'a.. öldürüleceği açık değil miydi?
*Butto, bir hareketin önündeydi. Liderliğin gereği olarak hareket etmesi gerekiyordu..
-Liderlik misyonu onu ölüme çekti diyorsunuz.. Ama, şu anki süreç dönüş için çok tehlikeliydi.
*Gen. Muşerref, 8 yıllık diktatörlüğünün en zayıf anlarını yaşıyordu. Hele de binlerce Kur'an talebesini öldürttüğü, Mescid-i La'l (Kırmızı Mescid) Katliâmı'ndan sonra.. Biliyorsunuz, Butto'dan önce Newaz Şerif bir emr-i vâkı' ile Pakistan'a dönmek istemiş ve Muşerref de onu geldiği uçakla geri postalamıştı.. Sonra, Muşerref, üzerindeki baskıyı azaltmak için, Bînezîr'le uzlaşmak yollarını aradı.. O da yaklaştı.. Ancak, uzlaşamadılar.
-Yani, siyasî şartlar Butto'nun geri dönüşünü teşvik etti.. Muşerref'in tuzağına düştü..
*Muşerref için Butto daha az tehlikeli ve daha çok uzlaşmacıydı.. Ama, Butto ailesinin siyasî çizgisini sadece rakib değil, düşman bilen gruplar da vardı.. Nitekim, Butto'nun dönüşünde de patlamalar oldu, 150 kadar insan öldü. Yani, Butto tehlikeyi görmemiş sayılamaz.. Ama, ona rağmen, geri çekilemezdi.. İnisiyatif elinde değildi, belki eline almaya çalışıyordu..
-Ama, Muşerref, ortamın Butto'nun elini güçlendirmeye başlayınca onu ortadan kaldırdı..
*Muşerref, kendi anormal statüsüne hukukî kılıf giydirmeye çalışıyordu..
-Normalleşmek için, Muşerref'in Butto'ya ihtiyacı vardı, Butto yan çizince ipi çekildi, yani.. Dünkü yazınızdan çıkardığım sonuç, Pakistanlı 'İttihadçı'ların işbaşında olduğuydu.. Nâçizâne görüşüm, Butto, Pakistan gizli servisi tarafindan ortadan kaldırıldı..
*Newaz Şerif, dönüşte, 'seçimlere girmeyelim' dedi, Butto'ya.. Butto ise, 'diktatörlüğü adım adım izale edebiliriz..' diye düşünüyordu.. Onun Muşerref tarafından öldürüldüğünü sanmıyorum. çünkü, onun ölümünden en çok zaafa uğrayan, Muşerref.. Kontrol dışı askerler, bizdeki gibi bazı askerî çeteler var mıdır, bilemem.. Bunu sizin gibi, 'siyasal bilimler' mastırı yapan birisi kadar geniş göremiyebilirim de.. Ancak, hassasiyet, Pakistan'nın atom bombası sahibi olmasından geliyor.. Emperyalist dünya, Muşerref, Butto veya Newaz da olsa, o gücün kontrolden çıkmayacağını düşünüyor..
-Tekrar sorayım.. Butto, askerler Muşerref'in gitmesini istemedikleri için öldürülmedi mi? *Bu, ihtimal dışı değildir. özellikle Muşerref zamanında daha bir doydular, tıka basa.. Ellerindeki gücü yitirmemek için her şeyi yaparlar..
-Butto, Amerika'lı danışmanına çektiği son (e-mail)'inde 'öldürülürsem sorumlusu Muşerref'tir..' demiş.. Bu, sadece ortalığı bulandırmak için mi?
*Elbette Muşerref'e güven duymuyordu. Ama, suçlanacak objektif bir hedef göstermesi de gerekirdi.. O da Muşerref idi. Yoksa, hayâlet taşlamış olurdu..
-'Muşerref çekilsin, iyi olur' diyorsunuz. Ancak, boşluğu dolduracak kimse görünmüyor?
*'Muşerref çekilsin, iyi olur' demiyorum; 'çekilmesinin, ülkesine yapabileceği tek iyilik olduğunu' söylüyorum.. Siyasî arenada yer doldurmaya gelince.. Tabiatta boşluk yoktur..
-Seçimler âdil şekilde yapılsaydı, Butto ve Newaz'dan hangisi, kazanmaya daha çok yakındı?
*Newaz'ın seçimlere girmesi engellenmişti, ama, partisi Pencab eyaletindeki en güçlü parti.. Pencab eyaletine hâkim olan, genelde Pakistan'a hâkim olur denilir..
Ve Newaz, seçimlere girse ve kazansa bile, 'Muşerref'le birlikte çalışmıyacağını' net olarak söyleyecek kadar kararlı gözüküyor.. Hem tecrübeli, hem de 'özal'ımsı.. Bu durum, onun için zaaf olacağı gibi, güç kaynağına dönüşebilir..
-Bugün Pakistan'da siyasî yelpazenin durumu nasıldır? En güçlü olan anlamında..
*Butto'nun öldürülmesi, partisini normalde güçlendirebilirdi.. Ancak, 'tek kişi' liderliğine bağlı olan hareketlerde, liderin ölümü halinde, ikinci kişi olmadığından, güç kaybedebilir..
-Bu durumda, Newaz'ın partisi de seçimlere katılmazsa..
*O zaman, Muşerref'in partisi de güçlü gözükebilir, zâhiren.. Ama, bu bir 'seçim düşüğü' olur ve yaşaması ancak, 'oksijen çadırı'nda, / asker süngüsüne dayalı, güç-belâ olabilir.
-Son bir soru: 'Mevtâyı nasıl bilirdiniz?'
*'Ilımlı laik' bilirdim.. Ve hırslı ve de eşinin, kendisinin siyasî konumundan faydalanıp, yolsuzluklara karışmasına engel olamamış birisi olarak bilirdim.. Yani, 'TC tipi katı, kemalist laik'lerden değildi..
-T.C. tipi laiklik Pakistan'da sökmezdi.. Evet.. Bizde de sökmemeliydi.. Pakistan'daki generallerin namaz kılmaları bizim Fevzî Paşa'dan beri alışmadığımız bir durum..
*Muşerref'ten önceki asker- liderler dindardı; Mareşal Eyyub Khan ve Yahyâ Khan'lar gibi. Ama, tıpkı Fevzî Paşa gibi, sistemin özüne bağlı idiler. Pakistan'daki rejimin adı da, 'İslâm Cumhuriyeti'dir, Müslüman kitleleri kontrol edebilmek için.. Gerçekte ise, kendilerini 'aydın' diye niteleyenlerin iktidarda olduğu bir oligarşik sistem.. Ki, Pakistan ilk kuruluş gününde 14 Agust. 1947'de lider Muhammed Ali Jinnah, 'Kurucu Meclis'te, Pakistan'da yayınlanması 30 yıl yasaklanan konuşmada, 'İslâm Cumhuriyeti, ama, bugünden itibaren laikiz' diyordu.
-Bilal Sürgeç yazıyor: 'Sizin (Mâtemimiz, Bînezîr'den ziyade, 60 yıl önce, İslâmî ideallerle kurulan Pakistan için..) cümlenizi okuduğumda 30 yıl önce Sebil'de, 'Huda Hâfız Ya Pakistan!' (Allah seni korusun, ey Pakistan) başlıklı yazınızı hatırlıyorum..'
-O yazının konusunu unutmuştum.. Ama, Pakistan'ın buhranlardan kurtulması, çok zor.. çünkü, halkının inanç dünyasına zincirler vurmayı temel alan bir sistem..
-Selim Yağmur yazıyor: 'Şeyh Nâzım Kıbrısî'nin 'Risale-i Nûr'ları okumayın, bir şey vermiyor..' gibi sözlerini nasıl değerlendirmeli? Bu hususta sustunuz..'
*Herkes dilediğini okur.. Emirle, 'Şunu oku, bunu okuma!' denilmesi, yanlıştır.. Şeyh Nâzım bu sözü yalanlamadığına göre, kendisine yakıştırdı mı bilmem, ancak ona yakışmadı.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Selahaddin Çakırgil Arşivi