Prof. Dr. Namık Açıkgöz

Prof. Dr. Namık Açıkgöz

İktidarı yarıyolda bırakmak ve bir fıkra

İktidarı yarıyolda bırakmak ve bir fıkra

“Dere geçerken at değiştirmek” diye güzel bir deyim vardır dilimizde. Bu deyimde itham edilen, yola çıktıklarınızın, yarı yolda ve zor bir anda kayış atmasıdır.
Türkiye 11 yılda gerçekten büyük değişimler yaşadı. Yüzdük yüzdük kuyruğuna geldik. Sonuç almaya bir kaç adım kaldı. Veya kapının tokmağını çevirsek kapı açılacak durumda.
Tam kompozisyonun sonuç paragrafını yazacağız; iktidardan desteğini çekmek için dirsek gösterenler var.
Mesele ne Hakan Fidan meselesidir, ne de dershaneler... Mesele, dere geçilirken at değiştirmeye kalkmaktır. Durun... Ben size duruma uyan çok daha güzel bir fıkra anlatayım.
Büyük bir kervan varmış. Kervanın başındaki eşekle, en yakındaki deve kanka imişler. Kervanın konakladığı bir menzilde, iki kanka, yemlerini yedikten sonra kafa kafaya verip sohbet ediyorlarmış. Bir ara deve, “Yaaa, ne bu çektiğimiz!.... Binlerce fersah yol alıyoruz, binlerce ton yük taşıyoruz ama ne maaşımız var, ne de sigortamız!... Birer avuç yem veriyor ama sahibimiz bizi sömürüyor. Üstelik kervanbaşının terörü de cabası... Hadi gel kaçalım ve dağlarda meralarda özgürce yaşayalım.” demiş ve “Kaybedecek yularımızdan başka bir şey yok” diye bir Marxist slogana gönderme de yapmış.
Teklif eşeğin aklına yatmış... Gece bütün hayvanlar ve kervancılar uyurken ipi kırmışlar... O dağ senin, bu mera benim, aylarca yaşamışlar... Bol bol ot yiye yiye iyice semirmişler.
Bir gün iki kanka, yemyeşil bir çayırda, bir ağaca yaslanarak bacak bacak üstüne atıp dinleniyorlarmış. Deve, “Gördün mü kanka?... Özgürlük ne kadar tatlıymış!... Ne de güzel semirdik!...” demiş. Eşek, “He vallah, öyle!...” demiş.
İki kafadar ağaç altında keyifle konuşurken, uzaktan bir kervanın çan sesleri duyulmuş. Eşek kulağını dikip çan sesini dinlemiş ve “Bu kervan bizim kervanımız. Çan sesinden tanıdım.” demiş. Deve, “Yaaa... Biz burda keyif sürüyoruz, bizimkiler orda yük çekiyorlar. İyi ki de kaçmışız haaa!...” demiş ağzını yaya yaya.
İyice keyfe gelen eşek, “Kanka ben şarkı söylemek istiyorum.” demiş neşeyle. Deve, “Aman ha!... Sakın, ses çıkarma! Duyarlarsa gelip yakalarlar; gene köle oluruz.” demiş. Eşek, “Keyfime limon sıkmaaa!... Şarkı söyleyeceem!...” demiş ve devenin “Etme eyleme!...” demesine aldırmadan, başlamış şarkı söylemeye.
Biraz sonra kervancılardan birisi bitmiş burunlarının dibinde. İkisini de yakalamış ve kervana dahil etmiş.
İki kanka için kölelik günleri tekrar başlamış. Gene binlerce kilometre yol katetmeye ve binlerce kilo yük taşımaya başlamışlar. Zor günler geri dönmüş sizin anlayacağınız.
Gel zaman git zaman, iki kafadar gene bir mola anında kervandan kaçmışlar. Gene o dağ senin, bu mera benim dolaşmaya ve özgürlüğün tadını çıkarmaya başlamışlar.
Yolları bir gün, yüksek bir dağın başında dar bir geçide düşmüş. Geçidin iki yanı uçurummuş... Kaçarı yok; bu geçitten geçecekler...
Eşek, “Bende yükseklik korkusu var; ben bu geçitten geçemem.” demiş.
“Geçersin, geçemem...” derken, deve, “Bin benim sırtıma; seni geçireyim.” demiş. Eşek, “Gözümü kapatır, üstünde geçerim.” diyerek razı olmuş.
Neyse... Uzun etmeyelim... Eşek devenin sırtına binmiş ve iki yanı uçurum olan geçidi geçmeye başlamışlar. Tam geçidin ortasına gelince deve, “Kanka, vaktiyle senin söylediğin o güzel şarkıya benim tam da şu anda oynayasım geldi.” demiş. Eşek , “Aman kanka!... Naapıyosun?... İki tarafımız uçurum... Üstünde dengemi kaybedip uçuruma yuvarlanırsam ölürüm. Lütfen oynama!..” diye yalvarmaya başlamış. Deve. “Valla kusura bakma, söylediğin şarkının ritmi beni çok sardı; kendimi zabt edemiyorum.” deyip başlamış oynamaya. Tabii, ilk figürde, eşek sizlere uçurum...
Tam kompozisyonun sonucunu bağlayacağımız bugünlerde, destek çekme şarkısı söylemek, alnı secdeli insanların yapacağı iş değil.
¥
Ben ne dershane ve ne de test kitabı yüzü görmüş biriyim. Dershanelerin formatladığı öğrenci profilinden de hesaba gelmez şekilde müştekiyim. Sizin anlayacağınız, dershane sistemine felsefî olarak karşıyım. Cemaatin dershanesi yokken de aynı fikirdeydim; şimdi de aynı fikirdeyim.. Hâlâ “Özel okullara evet, dershaneye hayır!” diyorum. Bilginin minimalize edilip haplaştırıldığı, ufuk kazandırmaktan ziyade soruya kısa cevap vermeye göre kodlanmış bir sistemi hiçbir aydın kabul edemez.
Tabii, meselenin diğer boyutu da iktidarın sorumluluk alanına giriyor. Öğrencileri sınava endeksleyen sistemi değiştir... Yerine bilgiye endeksli sistem kur; rahatla!... 11 yıldır bu yapılabilirdi; yapılmadı. Hâlâ vakit geçmiş değil; sistem değiştirilebilir.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
2 Yorum
Prof. Dr. Namık Açıkgöz Arşivi