Faruk Köse

Faruk Köse

Cemaat’e ve Hükümet’e son çağrı!..

Cemaat’e ve Hükümet’e son çağrı!..

Maalesef, “Ak Parti Hükümeti” ile “Gülen Cemaati” arasındaki iplerin koptuğu, köprülerin atıldığı görülüyor. Kavganın, ülkenin “eğitime dair bir sorun”una çare üretmek adına verilmediğine, “başka hesaplar”ın çarpıştığına dair kanaatler güçlenip “toplumsal kanı” haline geliyor.
Her iki kesime de, halis niyet taşıyıp taşımadıklarını sormak istiyorum.  İlk sorum Gülen Cemaati’ne...

Hükümet dese ki: “Hadi dershaneleri kapatmaktan vazgeçtim. Hata ettiğimi anladım. Eğitim sistemindeki aksaklıkları gidermeden dershaneleri kapatmanın doğru olmadığını gördüm. Eğitim sistemi düzeltilene kadar dershaneler mevcut statüde devam edecek.”

Hükümet böyle dese, Gülen Cemaati Başbakan Erdoğan’a (Ak Parti Hükümeti’ne değil) muhalefetten vazgeçer mi? Yahudiye, Siyoniste, Hıristiyana, Budiste, Papa’ya, Haham’a vs. gösterdiği o “engin hoşgörü”sünü Erdoğan’a da gösterir de, hatasını kabul eden ve geri adım atan Erdoğan’a muhalefetten vazgeçip “eski destek”i tekrar verir mi?

Şimdi de aynı soruyu Hükümet’e sormak istiyorum.

Gülen Cemaati dese ki: “Hadi dershaneleri kapatın. Eğitim sisteminin asli unsuru olmayan dershanelerin kapatılmaması için yaptığımız çalışmalar ve yayınlar haddi/sınırı aştı. Hata ettik. Hükümet’in, her hususta olduğu gibi, eğitim sistemi hususunda da daha iyiyi bulmaya yönelik yenilikler yapması görevidir. Tecrübelerimizi Hükümet’le paylaşmaya da hazırız. Dershaneleri kapatıp, okulları ve eğitim sistemini iyileştirelim.

Gülen Cemaati böyle dese, Hükümet Gülen Cemaati ile ilişkilerini eski düzeyine çıkarır mı? “Ergenekon operasyonları”ndaki o “müthiş işbirliği” tekrar kurulur mu? “Derin yapılar”a karşı verilen mücadelede Gülen Cemaati’nin kazandığı “mevziler”in ve yetiştirdiği “kadrolar”ın etkisi kabul ve ikrar edilir mi? “Yeni ve daha iyi bir birliktelik”in kapıları açılır mı?

Her iki kesim de önce bu suallerin cevabını vermek zorunda. Çünkü “içtimaen ve siyaseten toplumun teveccühünü kazanmış olan iki kesim”in, aslının-esasının ne olduğunu anlamakta, mahiyetini kavramakta zorlandığımız, hatta “görünen gerekçe”yle “yaşanan kavga”yı karşılaştırdığımızda makul ve mantıklı bir mana veremediğimiz, “bu gerekçe böyle bir kavgaya yol açamaz”, ya da “bu kavga böyle bir gerekçeye dayanamaz” diye düşündüğümüz gelişmeler hakkında, toplumu aydınlatacak, durumu açıklayacak net cevabının olması lazım. Bu cevabın ilân edilmesi de lazım.
“Senaryolar”ın havada uçuştuğu, “yorumlar”ın birbirini kovaladığı bir ortamda bu neyin kavgasıdır, önce ona karar verilmeli, önce bu izah edilmeli. Bunu açıkça ilan edin ki, bir gün hakikatler anlaşılıp “esas gerekçe”nin gösterdiğiniz gerekçe olmadığı görüldüğünde, size gönül verenler “aldatılmışlığın hayal kırıklığı”yla karşınızda saf durmasın. Güvendiği dağlara kar yağdığını düşünenler, “güzel birliktelikler”e, “iyi çalışmalar”a karşı mütereddit davranmasın; aşkları ve şevkleri kırılıp da “daha iyiye doğru gidişat”a desteğini çekmesin.

Dershaneler üzerinden yürütülen kavga öyle boyutlara ulaştı ki, “telafisi imkânsız yaralar”a yol açmak üzere. Artık konunun “hizmet” ya da “görev” sınırlarını aştığını, “temiz sayfalar”dan silindiğini, “kipkirli bir hal” aldığını düşünüyorum. Bir müslüman olarak, bu ülkede yaşayan bir insan olarak buna tahammül edemiyor, katlanmak da istemiyorum. Bu yüzden, şimdi “Hükümet”e de, “Cemaat”e de “son çağrı”mı yapıyor, meseleyi “tarih”e ve “toplumsal kanı”ya havale ediyorum:

Kavga her ne sebeple çıkmış olursa olsun... Bu zamana kadar neler yaşanmış, neler yazılmış, neler söylenmiş olursa olsun... Niyetler nereden nereye taşınmış, işler hangi noktaya varmış olursa olsun...

Bu kavganın; “toplumun kazanımları”na zarar verdiğini artık kabul edin!

Pusuda bekleyen “derin yapıların iktidarı”nı hazırlayacağını ve bundan, sadece “toplumsal bütünlük” değil, özellikle ve öncelikle “her iki kesim”in zarar göreceğini artık anlayın!

Her şeyi “hemen ve bugün” halletmek zorunda olmadığınızı, bazı şeyleri “zamana bırakma”nın daha doğru ve yerinde olacağını artık idrak edin!

Bu yüzden; DERSHANELER KONUSUNU 6 AY ERTELEYİN!

Bu süre içinde mevcut statü devam etsin. Bu 6 ayın 3 ayında hiçbir taraf, konuya dair hiçbir şey konuşmasın, tek kelime bile etmesin. Son üç ay ise meselenin daha çok teknik ve sosyal boyutları, kamuoyu önünde değil, “uzman ekiplerin oluşturacağı özel çalışma grupları”nda “müzakere/istişare” edilsin. “Kavga görüntüsünün bütün izleri” silinsin. 6 ay sonra, mesele bir “eğitimde reform paketi” olarak ele alınsın ve yapılacak eğitim reformunun ana hatları, boyutları, mahiyeti, nitelikleri; asli-yardımcı-yan kurum ve kuruluşları, bunların yapı ve işleyişi, eğitim ilkeleri ve müfredatı vb. konular, yine “teknik konular olarak” konuşulmaya ve konunun “Hükümet tasarrufu” olarak ele alınmasına başlansın.

Bu esnada ve bundan böyle, Hükümet “Hükümet”liğini bilsin, Cemaat “Cemaat”liğini...

Bunu yapar mısınız? Millet için, ülke için, kazanılmış haklar için...

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
14 Yorum
Faruk Köse Arşivi