Kim İnanır?
Dershanelerin kapatılması gerektiğini savunanlardanım.
Buralar evet bir “sonuç”.
Fakat bu “sonucu” ortadan kaldırmak istiyorsanız, işe bir yerden başlamanız gerekiyor.
“Önce okulların eksiklerinin giderilmesi yoluna gidilebilirdi” diyenler var.
Evet o zaman buralar kendiliklerinden ortadan kalkabilir!
Ancak bu mümkün mü ki?
Okulların eksikleri hep olacaktır.
Önemli olan mevcut kalite düzeyini yükseltmektir.
Bunun için de zaman gerekir.
Bu zaman zarfında dershaneler varlıklarını koruyarak, o vahşi kapitalist çarkını döndürmeye devam mı etsin?
Zararın neresinden dönerseniz dönün kardır.
***
Başbakan bu konudaki kararlılığını korumakla birlikte, basın önünde çok da tartışmak istemiyor.
Polemiklerden olabildiğince kaçmaya çalışıyor.
Ve sorulardan!
Taraf’ın son yayınlarıyla ilgili örneğin, sessizliğini koruyor.
“Hani siz masaya yumruğunuzu vurabiliyordunuz”, “Hani siz ürkek değildiniz”, “Hani siz…” yollu eleştirilere çok ama çok kızdığından eminim, fakat cevap vermiyor.
Kimilerine göre de “veremiyor”.
Zor bir durum neticede.
***
Ben bu hususta daha ziyade, Cemaat’in izlediği bu karşı politikayı yadırgıyorum.
Tamam, dershanelerin dönüşümüne karşısınız çünkü bunun sektör ve daha da önemlisi “hizmet hareketi”ne değişik alanlarda olumsuz yansımaları olacağından endişe ediyorsunuz.
İyi de şuan yapılan “endişelerin anlatılması” mı?
Resmen Hükümet’e karşı kara propaganda yürütülüyor.
Hem de Taraf gibi medyadaki bir numaralı terör örgütü destekçisi bir gazete eliyle.
Bir anda Taraf’ta yayınlanmaya başlanan o MGK haberleri ne öyle?
Evet, o belgeler AK Parti’yi, en başta da Başbakan Erdoğan’ı yıpratır.
“Ne iş” diye sormamamız mümkün mü?
“Yüzde 21.38’i geçtik, yüzde 50’yle de gelsen bir takım dengeleri gözetmek zorunda kalıyormuşsun demek” diye yüzlerine laf vurmaz mıyız?
Rahmetli Erbakan’ı “masaya yumruğunu vuramamakla” eleştiren bir ekip tarafından kurulmuş ve dilinden “dik duracağız”ı düşürmeyen; bugüne kadar da böyle bir görüntü veren AK Parti ve lideri, hem de yüzde 50 ile iktidara gelmiş fakat Müslümanın aleyhine olacak bir şekilde üç darbecinin skandal dayatmasına boyun eğiyor.
“Usulen” de olsa, “şartlar öyle gerektirdiği için” de olsa bu elbette kabul edilemez.
Fakat buradan AK Parti ve liderinin Cemaat’i gerçek anlamda tehlikeli ve tehdit unsuru olarak gördüğü sonucu çıkar mı?
Ben çıkaramıyorum.
Nitekim önce Cemaat’e sormalı, “Bunların içinin dolu olduğuna siz kendiniz inanıyor musunuz?” diye.
Şöyle ki;
Taraf’ın haberlerine göre,
“Gülen’i bitirme kararı 2004’te MGK’da alınmış, sonraki yıllar da ta ki 2010’a kadar bu uygulamaya konulmuş… Dershanelerin neden kapatılmak istendiği şimdi daha iyi anlaşılıyormuş”…
AK Parti Hükümeti’nin, “şartlar” gereği usulen verilmiş bir görüntünün ötesinde ciddi ciddi Cemaat’i bitirmek istediğine inanılıyor madem, adama sormazlar mı:
-2004’te nerdeydik?
-2010’a kadar bu kararlar uygulanırken nerdeydik?
-Neden ortalığı ayağa kaldırmadık?
Ve…
-Ne yani, "Cemaat"a gönül vermiş "kardeşlerimiz" örneğin 12 Eylül Referandumu’nda(2010), aslında kendilerini bitirmeye çalışan bir AK Parti için mi gecesini gündüzüne kattı?
Yine…
-"Cemaat"e yakın Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı Başkanı Mustafa Yeşil, 2012’de verdiği bir röportajda, AK Parti iktidarını “en rahat oldukları dönem” olarak gösterirken, takiye mi yapıyordu?
(Bu örnekleri çoğaltmak mümkün. Sonuçta, "Cemaat"in de AK Parti’yi desteklediği çok açık ortada.)
Şimdi kalkıp, “MGK kararı ve sonrasındaki çalışmaları yeni öğrendik, belgelerine bugün ulaştık” denilmeyecektir herhalde?
Herkes çok iyi biliyor ki, "Cemaat" kamuda hayli etkindir…
Devletin tüm kurumlarında "Cemaat"a gönül vermiş “memurlar” vardır.
"Hizmet hareketi" hele ki kendisiyle ilgili böylesi bir karardan yıllar sonra haberdar olmuş olamaz; bu ihtimal dahilinde değildir.
Sonuç:
Gerek o sözde MGK kararı, gerekse bu kararın 2010’a kadar ki sözde uygulamaları "Cemaat" tarafından ilk günden itibaren biliniyordu.
Ancak şartların böyle gerektirdiği; Hükümet’in kendilerine karşı gerçek anlamda bir adım atmadığı/atmayacağı görülerek, tepki göstermeyi bırakın bu lehlerine bir “siyaset” olarak değerlendiriliyordu.
Bugün ise, Hükümet’in dershane tasarrufuna karşı bir “kalkan” olarak ileri sürülüyor.
Ve bu yakışık almıyor.
Mesele keşke dershane tartışmasının dışına çıkarılmayıp, derinleştirilmese de biran önce kapansa.
Niyetler halis, gönlümüzde hizmet aşkı olduktan sonra,
Bizi kim durdurabilir?
Böyle düşünülmeli, meseleye böyle yaklaşılmalı derim ben.