Boru hattında PKK, ateş hattında Türkiye
Kafkaslarda olup bitenle eşzamanlı olarak Türkiye’de tırmanan terör eylemleri, bu meseleye biraz daha yakından bakmayı zorunlu kılıyor.
Gerek BTC boru hattında çıkan ve yaklaşık 1.5 milyar dolar zarara uğradığımız yangın, gerekse Erzincan’da aralarında bir kurmay yarbayın da bulunduğu dokuz askerin şehit edilmesi; Türkiye’nin etrafındaki gelişmelerden etkilenme katsayısını gözler önüne serdi.
Bu gelişmeler öngörülemez miydi?
TEPAV uzmanı Dr. Nihat Ali özcan ‘PKK Sorununu Boru Hattına Bağlamak’ başlıklı makalesinde ilginç bir değerlendirme yapıyor. (TEPAV Bülteni, Haziran 2008. Metne www.tepav.org.tr’den ulaşabilirsiniz.) Bu değerlendirme yaklaşık 3 ay önce kaleme alınmış:
‘Terör örgütleri stratejik düzeyde eylem kararlarını sponsorlarının/destekçilerinin (devletlerin veya devlet dışı aktörlerin) istekleri istikametinde biçimlendirirler. örneğin, Mayıs 1993’te PKK terör örgütü ile dolaylı/pasif müzakere yürütülürken Bingöl yakınlarında 33 güvenlik görevlisi şehit edilmiş ve terör olayları temposunu arttırmıştır. Bu gelişmelerin temel nedeni Bakü-Ceyhan Boru Hattı’nın ortaya çıkartacağı politik ve ekonomik sonuçlara Rusya ve İran’ın verdiği tepkidir.’
Dr. özcan yakın geçmişi değerlendirdikten sonra bugüne geliyor:
‘PKK’nın terör saldırıları yine gündemde. Ama en ilginç olan ya da olacak olan, Nabuko Boru Hattı ile Irak ve Basra Bölgesi’nin enerji imkanlarından söz edilmesidir. Projeler’in amacı, doğalgaz ve petrolünün AB pazarlarına Türkiye üzerinden taşınması. Bu bir anlamda, AB pazarında, çok karlı (ekonomik, politik, güvenlik bakımından) Rus ‘tezgahı’nın yanına tezgah açmak anlamına geliyor. Ancak geçmiş tecrübeler bize bu ihtiraslı arzunun bir başka boyutunu gözardı etmemek gerektiğini söylüyor.’
Bu değerlendirmenin ardından Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov’un dün yaptığı açıklamaya bakalım:
‘Gürcistan’ın toprak bütünlüğü konusundaki konuşmaları unutabilirsiniz, çünkü Oset ve Abhaz liderleri, tekrar Gürcü devleti içinde yaşamaya ikna etmenin imkansız olduğuna inanıyorum.’
Bu değerlendirmeleri birlikte okumak, Kafkaslardaki ateşin hangi noktalara sıçrayabileceği konusunda ufuk açıcı olabilir.
Türkiye’nin bu krize hazırlıklı olduğunu söyleyip kendimizi aldatmayalım. Ancak bir hakkı da teslim edelim. Başbakan Erdoğan’ın gelişmelerin hemen ardından Moskova’ya uçması, Putin ve Medvedev’le yaptığı görüşmeler, Gürcistan’da Saakaşvili’yle konuşması, Ankara’nın hantal bürokrasisinin önünde olma yeteneğini bir kez daha göstermiştir.
Türkiye’nin böyle bir hıza ve karar alma yeteneğine ihtiyacı var. çünkü gelişmeler tam anlamıyla başdöndürücü.
İşte İran Cumhurbaşkanı Ahmedinejad Türkiye’de. Elinde güçlü devlet geleneğinin hazırladığı bir ajandayla masada olacak.
Rusya, ele geçirdiği etkinlik fırsatını sonuna kadar kullanmaya kararlı. Putin’le şekillenen toparlanma süreci, iç dengelerinin oturmuşluğu, Rusya’yı uluslararası tüm sorunlarda daha güçlü kılıyor.
Türkiye, bu zorlu satrancı oynarken, ‘iç barış’ın önemine dikkat çekmiştik. önce cumhurbaşkanlığı krizi, ardından AK Parti’ye açılan dava, siyaseti gerçekten yorgun düşürdü. Bir an önce bu atmosferden sıyrılmak, önümüzdeki yakıcı gündemle boğuşmak gerekiyor.
Muhalefetin böyle bir gündemi olduğuna dair en küçük bir işaret yok. İktidarın ise dışişlerinden enerjiye kadar dış politikayı oluşturan her alanda ciddi bir silkinmeye ihtiyacı var.
Sonradan ‘Erdoğan her şeyi kendi başına yapıyor, parti kapatılmayınca iyice güçlendi, kimseyi dinlemiyor’ diye şikayet edecekleri şimdiden uyarmış olalım.