Vicdanları sel basarsa
Türkiye’nin bu sıralarda yeni bir gündeme kilitlendiği ve bu gündem etrafındaki tartışmaların kafaları epey meşgul edeceği anlaşılıyor. Bu gelişmelerin arka planını oluşturan konunun Türkiye gündemini meşgul etmeye devam ettiği, İslâm âleminin dikkatlerinin ise Bangladeş’teki idamlara yöneldiği günlerde Gazze’de de önemli bir sel felaketi yaşandı. Fakat adeta Gazze’nin içindeki insanlarla birlikte sellere kapılıp gitmesi ve yıllardan beri sürdürdükleri ablukaya rağmen kendilerini uğraştıran Gazze meselesinin bu şekilde sona ermesi arzusu ve temennisi içinde olan zulüm güçleri yaşanan felaketi gündeme taşıyan dilleri, felaketten etkilenenlere uzanan yardım ellerini kesmek istiyor gibiydiler.
Her şeyden önce yağmurların Gazze’de böyle bir sel ve su baskını felaketine neden olması bölgeye yıllardan beri uygulanan ablukanın özellikle Mısır’daki Sisi cuntasının katkılarıyla tam bir boğaz sıkma uygulamasına dönüşmesinden kaynaklandı. Çünkü Gazze’ye bu yağmurlar yağmadan önce bölgeyi kuşatan topraklar üzerinde gayrimeşru otoriteler oluşturan zulüm güçlerinin vicdanlarını basan sel onlardaki merhamet, şefkat, acıma duygularını kısacası bir insanın fıtrattan sahip olduğu tüm olumlu vasıfları alıp götürmüştü. Bir insan fıtrattan verilen olumlu değerleri kaybettiği zaman da iyice canavarlaşıyor. Çünkü onu insan yapan özellikler bu değerlerdir. Onları kaybederse duygu dünyası tamamen vahşet, hunharlık, gaddarlık ve zalimlik gibi özelliklere kalıyor. Bugün Suriye’deki zulüm güçlerinin saldırılarından geriye kalan manzaralar da bize bu gerçekleri söylemiyor mu?
Sisi cuntasının, Gazze’deki termik santrallerin elektrik üretmesi için ihtiyaç duyduğu yakıtların bölgeye sokulmasını engellemesi yüzünden yağmurların yağmaya başladığı sıralarda bu santrallerin elektrik üretimi çok düşük kapasitedeydi. O yüzden elektrik ancak günde sadece birkaç saatliğine kademeli bir şekilde bölge bölge verilebiliyordu. Örneğin bir santrale bağlı yerleşim alanları dört kısma ayrılıyor ve altışar saat süreyle elektrik dağıtılıyordu. Dolayısıyla bir bölgeye elektrik verildiği saatlerde diğer üç bölgenin elektrikleri kesik oluyordu. Şiddetli yağmurların yağdığı günlerde biriken suların tasfiyesinde kullanılan araçların çalıştırılması ve ek hizmetlerin yürütülebilmesi için elektrik ihtiyacı kat kat arttı. Ama ihtiyaç duyulan yakıtın tükenmesi karşısında santrallerin yapabileceği bir şey yoktu. O yüzden elektrikli araçlar kullanılamadı ve düşük düzeyli alanlarda biriken suların tasfiyesi mümkün olmadı.
Söz konusu insanlık dışı ambargoyu yürütenler en azından doğal felaketi göz önünde bulundurarak elektrik üretiminin kesintisiz sürdürülmesi, su baskınlarının bir felakete dönüşmesini önleme amacıyla kullanılacak araçların ihtiyaç duyduğu elektriklerin üretilebilmesi için vanaları açabilir, yeterli düzeyde yakıt nakline imkân verebilirlerdi. Nitekim başta Katar olmak üzere bazı ülkeler ihtiyaç duyulan yakıtı temin etme taahhüdünde bulundular. Ama dediğimiz gibi ne yazık ki Gazze’yi sel basmadan çok önce o gaddarların vicdanlarını sel basmıştı ve bir insanı insan yapan tüm özelliklerini alıp götürmüştü. Dolayısıyla geriye sadece vahşi canavarlar kalmıştı. Onlar da gördükleri manzaralar karşısında sevinçten adeta uçuyorlardı. Muhtemelen; “Acaba bu sellerin bastığı evlerden ne kadar ölü çıkacak? Bizim savaşlarda öldürdüklerimizin sayısını geçerse zahmetsiz, masrafsız bir savaş kazanmış gibi olacağız” diyorlardı içlerinden. Ama başta başbakan İsmail Heniyye olmak üzere büyük zorlukları ve tehlikeleri göze alarak mahsur kalmış insanların yardımına koşan insanlar yüzlerce kişiyi sel sularının arasında kalan evlerden kurtararak güvenli alanlara nakletmeyi başardılar. Böylece boğulma tehlikesiyle karşı karşıya kalan yüzlerce insanın hayatı kurtarıldı ve Allah’ın izniyle can kaybı çok olmadı.
Ama maddi hasar bayağı fazla. Zaten ambargo ve abluka altında büyük sıkıntılar yaşayan Gazze halkı için bu hasar ağır bir külfet oluşturdu. Bu arada tabii Suriye’deki zulüm ve vahşetin mağdur ettiği kardeşlerimize de el uzatmaya devam etmek zorundayız. Ama Gazze’yi de ihmal etmememiz gerekiyor ve bölge halkı şimdi vicdanlarını sel basmamış olanların daha çok ilgisini bekliyor.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.