Paralel Vicdan!
17 Aralık Yolsuzluk Operasyonu Süreci, var olanlar yetmezmiş gibi, toplumda yeni bir kutuplaşma alanı doğurdu. Yolsuzluk iddialarının hacmi büyük olduğu için iktidar gücü ile üzeri örtülüyor diyenlerle; yolsuzluk iddiaları bahane, zamanlama manidar, yaşananlar kirli bir komplo diyenler iki ayrı kutup oldu!
Normal şartlar altında, hoşgörüsüzlüğü arttıran ve zihinleri kör eden kutuplaşmaların siyasi iktidar tarafından dozunda yönetildiği dönemlerde başarılı bir seçim stratejisine dönüştürüldüğünü de gördük. Ama bu son kutuplaşma, laik-anti laik kutuplaşma gibi değil; kesim ve ideoloji gözetmeksizin farklı insanları taraf olarak içinde barındıran bir kutuplaşma… Bu tip kutuplaşmaları ve bu kutuplaştırmaların neden olduğu gerginlikleri yönetmek zordur. Her zaman umulan ve beklenen reaksiyonlar alınmaz!
Siyasi iktidar başta kendi vicdanının sesini bastırarak, devletin bekasını kendi iktidarının varlığına bağlayıp, olan biteni mazur gösterecek argümanlarla veya olan bitenlerle kamuoyu algısı arasına engeller koyarak gelecek tasavvurunda bulunuyor! Bu yüzden vicdanlar rahat değil. Neydi vicdanın tarifi? Vicdan; insanın bütün duygu ve düşüncelerini, bu duygu ve düşüncelerdeki maksat ve niyetleri adım adım izleyen, hiçbirisini kaçırmayan, hatır, gönül, hoşgörü, merhamet, dostluk, iltimas vb. tanımadan yargılayıp sorumluluğu takdir eden, her türlü müdahaleye kapalı ve her zaman mesaisinin başında bir hâkimdir. Madem bir “paralel devlet” var, madem paralel yapılanmalar asıl yapılanmaların oluşturduğu boşluklar ve kara delikler üzerinde faaliyet alanı buluyor, peki bu günlerde en elzem müessese olan “vicdan” boşluğu nasıl doldurulacak? O halde çok yakında siyasi iktidarın vicdanı devreye girmezse “paralel vicdan” devreye girecek demektir!
Birkaç gün önce Dolmabahçe toplantılarının akreditelilerinden bir gazeteci arkadaşımla konuşurken ağzından şu cümleler döküldü: “Yolsuzluğu inkâr eden yok dostum; yolsuzluk var ama beytü’l mâl den çalınan bir şey yok. Yani hazineden aşırılan bir şey yok. Sadece kara para aklama trafiği ve dışa açılmak zorunda olan İran ve Irak ile Türkiye arasındaki sıcak para sirkülâsyonu içerisinde tırtıklanan paralar var… Bunu yapan bulunduğu makamı suiistimal edip yaptıysa hesabını verir. Ayrıca iddialara konu olan para alışverişinin millete bir zararı yok ki! Kamuoyuna bunun deşifre edilmesinin ve zamanlama olarak da seçim öncesine denk getirilmesinin hem millete hem devlete daha fazla zararı var!..”
Pes yani…
Çözüm Süreci’nin maslahatı adına, İçişleri Bakanlığı görevinden alınması için İmralı’dan veto yeme şerefine erişmiş, içerideki ve dışarıdaki tüm açılımcıların hedefi haline getirilmiş, “milli” duruşu ile “omurgalı” yöneticiler hanesinde ismini üst sıralarda yazdırmış olan İdris Naim Şahin’in işaret ettiği “Başbakanın çevresindeki dar oligarşik grup” un önde gelenlerinden olan yeni İçişleri Bakanı ağır abimiz de “Türkiye'deki yatırımların toplamı 40 milyar dolar. Çıkmış 100 milyar dolarlık yolsuzluktan bahsediyorlar. Bu nasıl bir hesap?” şeklinde bir açıklama yapmıştı… Görüldüğü gibi en tepeden aşağıdakine kadar herkes, körün fili tarifi gibi kendince yolsuzluk olmadığı konusunda argümanlar geliştiriyor! Rakamın büyüklüğü yolsuzluğu imkânsız kılıyor argümanıyla olaya yaklaşıyor. Kimse, henüz %10’u bilinen bir iddialar yumağını yolsuz para trafiği, yöntemleri ve elebaşları üzerinden değerlendirme yapmıyor. Oysa gelişmiş Batı ülkelerinde lüzumundan fazla yapılan kadrolaşma ve istihdam bile “yolsuzluk” ve “görevi kötüye kullanmak” başlığı altında bağımsız yargılara taşınırken, bizde yolsuzluk tanımının içi mümkün oldukça daraltılıyor!
Merdi Kıpti şecaat arz ederken sirkatin söylermiş, Burhan Kuzu’nun verdiği demece bir bakın: “11 yıldır Ak Parti İktidarda bu yolsuzluklar son aylarda mı oldu? Kullanmak şimdi mi işinize geldi?" TBMM’ne gelen yığınlarca yolsuzluk dosyalarını örtbas ederseniz, BİMER’e gelen ihbarları sümen altı ederseniz, yasaları “kitabına uydurma“ çalışmalarıyla günü savuşturursanız inkâr edilen “iddiaları” işte böyle “ikrar” ederseniz!
Hülasa,
Aynı çeşmenin aynı tasından su içmek için, aynı sıraya girenlerin içerisinde tebessümle selamlaşıp sohbet ettiğimiz rahmetli Abdurrahim Karakoç ağabey “İnandığımız her şeyi söylemesek bile, söylediğimiz her söz işimizin ve inancımızın aynası olmalı” derdi. Kalabalıklara uyup, yanlışa doğru diyecek veya görmezden gelecek halim yok! Hele hele, Hayrettin Karaman’ın“kimse pire için yorgan yakmamalıdır. Kamuya ait zararı önlemek için bir şahıs, bölge veya gruba ait zarar göze alınır, sineye çekilir” konjonktürel fetvalarıyla amel edecek kadar mezhebi geniş biri hiç değilim!
Ak Parti iktidarının, zamanlama ve usul noktasında gösterdiği tepki ve teorilerden fırsat bulup da, 20 gündür hiçbir yolsuzluk iddiasının bamteline dokunmaması veya sürekli ötelemesi ciddi bir siyasi hatadır. Bu hata yıllardır savunduğu çağdaş ve gelişmiş yüksek hukuk ideallerini anlamsız kılacak kadar rahatsız edicidir. Bu durumun yaşattığı gerçek travmayı ise hükümetten ziyade halk ve Ak Parti’nin seçmen tabanı yaşıyor.
Bunca yıllık tecrübesine rağmen “reel politik” vaziyeti bu denli ıskalamasını anlamakta güçlük çekmeye başladığım Başbakana “her hamleyi komplocu dış ve iç düşmanlara havale edin, komplo teorileri toplumu rahatlatır” türünden yapılan servislerin arttığı ortada! Mağdur olayım, safları sıklaştırayım, seçimlere güçlü gireyim hesaplarının anlaşılan bir yönü var; ama sürekli düşman istihsali ve “düşman fırsat vermiyor” bahaneleri milleti baydı artık!
Bir Allah’ın kulu da “Yeter artık! Şikâyet etme mevkiinde değilsiniz! Tamam, bu millet mağduriyeti ve mazlum vaziyetleri seviyor ama eziklikten de bir o kadar tiksiniyor… Dâhili ve harici düşman her zaman olur; adı üstünde düşman! Velev ki tuzak olsun; bir değil iki değil, bu tuzağa neden düştünüz? Senin istihbaratın ve milli güvenlik ile alakalı diğer tüm birimlerin bunun için varlar zaten; ne diye şikâyet ediyorsun! Bu millet size ne istediniz de vermedi? Daha ne istiyorsunuz % 100 biat mi? diyemiyor
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.