Sayın Abdullah Gül, Zaman ve Gülen mektubu!
Yolu yarıladığımızda “Beyefendi”nin teşrif edecekleri haber veriliyor… Seyahate ilişkin üç beş kelam buyurduktan sonra, “Zaman”da temsilci olarak görev yapan arkadaşımıza bakıyor Cumhurbaşkanımız Sayın Abdullah Gül.
O meşhur gülümseyişiyle “Zaman” gazetesine iltifatlarda bulunuyor.
Sayın Cumhurbaşkanımız, gazetenin neresini nasıl beğendiğini, gazeteye nasıl muhabbet duyduğunu uzun uzun anlatırken “Zaman” temsilcisi ve “aynı gruptan” diğer meslektaşlarımızın haricinde kalanlar birbirlerine bakıyor.
Sayın Cumhurbaşkanımız gittikten sonra, bazıları “Zaman” temsilcisi arkadaşımıza takılıyor, bazıları da “Bunca gazete televizyon temsilcisinin arasında bir gazeteyi, böyle özel olarak öne çıkartıp üzerinde uzun uzun konuşmaları çok da münasip olmadı…” yollu değerlendirmelerde bulunuyor.
Bendeniz, yorumsuz kalmayı tercih ediyorum.
Neyse kardeşim, uçaktan iniyoruz…
Katar’da gayet güzel karşılama, temaslar, görüşmeler…
Dönüş vakti, oteldeki yatağımın üzerinde küçük bir paket…
Otelle ilişiği kesmek için resepsiyona yönelmişken meslektaşlar grubunu görüyorum.
İkiye ayrılmışlar, bir tarafta “solcu”lar diğer tarafta çeşitli kıvamlarda “sağcı”lar.
“Solcu” takımının suratları gülümser, “sağ” cenahta gerginlik.
Hemen “sağ” tarafa yöneliyorum…
-Hayrola?
-Abi tehdit ediyorlar!..
-Ne tehdidi?!..
-Katar Emiri, odalara birer hediye saat bıraktırmış. Saatleri protestoyla reddedeceklermiş… Bizden de katılmamızı istediler!
-Eeee?
-Katılmazsak aleyhimizde bir şeyler yazacaklarmış!..
-Bak seeen… Siz de çekindiniz öyle mi?.
-Abi şimdi vermezsek yazarlar.
-Onun için vereceksiniz?
-Evet.
-Ya arkadaşlar bırakın Allah aşkına! Bunlar, her yılbaşı beleş viskileri şarapları götürür, eşek yükü hediye alırlar. Katar kültüründe misafire hediye gayet normaldir. Bunlar bir yandan Sayın Cumhurbaşkanı’nın programını sabote ediyor diğer yandan da Arap düşmanlığı yapıyor!”
Bakıyorum, ıııh!..
“Sağcılar” korkuyor!..
“Neyse” diyorum; “Resepsiyona parayı bayılalım!..”
Resepsiyondaki diyor ki;
“Sizin hesapları Emir Hazretleri ödedi!..”
“Yaaaaa!” diyor…
Ve hemen “Sağcıları” korkutan “Solcu”lara yöneliyorum:
-Arkadaşlar, saat işini protesto ediyormuşsunuz?
-Evet!..
-Peki… Otel paralarını Emir Hazretleri ödemiş, onu da protesto ettiniz mi?
*
Deriiiin bir sessizlikten sonra…
Diyorlar ki;
“O başka!..”
-Niçin başka? Yediğiniz, içtiğinizin ve hatta çıkarttığınızın parasını bile Emir Hazretleri ödemiş. Buna niçin tepki göstermediniz… Gazeteleriniz sizlere harcırah vermiyor mu? Yoksa… Yoksa…
*
Neyse kardeş, öyle de böyle de olmuyor…
“Ne biçim adamlar!” modunda dururken yanıma Cumhurbaşkanımızın Başdanışmanı Muhterem Bahattin Cebeci Hocamın geldiğini fark ediyorum…
Kulağıma yaklaşarak, “Beyefendi protesto hazırlığından haberdarlar… Buradaki temaslar çok güzel neticeler vermişken böyle bir şey olmasın. Protestoya hiç olmazsa ‘dostlarımız’ katılmasın” diyor.
“Sağcıların” titreyişlerine duyduğum tabii tepkinin etkisiyle,
“Sayın Cumhurbaşkanımız, geliş yolunda uzun uzun övdükleri Zaman temsilcisine veya o gruptan birine irade buyursalar yetecek!” karşılığını veriyorum.
Muhterem Bahattin Cebeci Hocam yorumsuz kalmayı tercih ediyor.
Bir süre sonra, içim elvermiyor, özellikle “sağcı” cenaha teklifte bulunuyorum:
“Sayın Cumhurbaşkanımız böyle bir protesto gösterisinde bulunmanın yanlış anlamalara yol açabileceğini belirtmişler. Gelin, bu saatleri geri vermeyelim. Ankara’da, İstanbul’da götürüp İHH’ya verelim, Can Suyu’na verelim, Deniz Feneri’ne verelim…”
Tekliflerime solcular “hayır” diyor, sağcılardan ses yok..
Devam ediyorum:
“Kimse Yok mu Derneği’ne verelim!..”
Yine ses yok!..
“Hizmet”ten de ses yok!..
*
“Sağcı”lardan kimi saatleri geri veriyor ve protesto listesine isim yazdırıyor.
Kimi uyanıklar ise “Bagaja gönderdiğim çantada kalmış ben uçaktan inince verecem. Siz listeye ismimi yazın” demek suretiyle protestoya katılmış ama saati de vermemiş oluyor!..
Ben saati vermeyen ve protesto gösterisine katılmayan tek gazeteci!..
*
Ertesi gün…
Sabah’tan Okan Müderrisoğlu’nun konu hakkında bir yazı kaleme aldığını görüyorum….
Diyor ki yazıda:
“Kimse yokmuş!..”
*
Sayın Gül’ün “elçi” gönderdiği “Islak imzalı Sayın Gülen mektubu”nu okurken aklıma Katar seyahati geldi de dostlar.
“Bugünlerde bir defa daha kayda geçsin” dedim.