Kapatma Davası Darbe Girişimidir
Darbenin enstrümanlarının değiştiğini burada defalarca dile getirdik. Tank, top tüfek mermi, devlet televizyonundan darbe bildirisi falan eskide kaldı.. Epeydir yapılmaya çalışılan darbelerde kullanılan araçların başında yargı geliyor.. 28 Şubat’a “post modern” darbe denmesinin en önemli nedeni budur. Metodolojik olarak darbelerin biçim değiştirmesinin ilk ve en spesifik örneğidir 28 Şubat.. Bizzat konvansiyonel siyaset mekanizmaları kullanılarak yapılmıştır.. Önce MGK’da hükümete, politikalarına ters bir takım maddeler dayatılmış ve bu maddelerin hayata geçirilmesi için TBMM’de gerekli dizayn yapılmış, ardından, koalisyon ortakları arasında görev değişimi vakti geldiğinde ise Başbakan ve koalisyon ortağı partinin başkanı By-Pass edilerek fiilen darbe gerçekleştirilmiştir.. TBMM kapatılmadı, Başbakan cezaevine konmadı, bildiğimiz klasik darbelerde yaşananlar yaşanmadı ama sonuçları itibariyle bugüne kadar yapılmış darbelerin en ağırına maruz kaldı ülke.. İçlerinde asker vardı kuşkusuz.. Ama daha ziyade; sermaye-finans, medya, yargı ve akademi eliyle gerçekleşti 28 Şubat Darbesi.. Cuntacı generallerden brifingli yargıçların verdiği kararlar halen daha yürürlükte. Salih Mirzabeyoğlu hâlâ içerde örneğin.. Bu buz gibi bir darbeydi.. Bunu öncelikle kabul etmemiz lazım ki, az sonra anlatacaklarımızı doğru anlayabilelim..
ÇOK KEZ DARBE DENEDİLER
Uydurulmuş bir 367 garabetiyle Cumhurbaşkanı’nın seçilemediği bir atmosfere sürüklendi Türkiye.. Bu tamamen hukuk eliyle siyasete yapılmış sert bir müdahaleydi.. Cumhurbaşkanı seçememek öyle basit bir hadise değil. Unutmayın 12 Eylül’ün temel gerekçelerinden biri de cumhurbaşkanı seçememekti.. Bu mesele millet eliyle hâl olunca bu defa yine hukuk girdi devreye ve iktidar partisini kapatmak, aralarında bugünkü Cumhurbaşkanımız Abdullah Gül ile Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın da olduğu yönetim kademesine cezalar vermek için bastı düğmeye.. İddianamede neler yoktu ki?.. Bu yolla AK Parti kapatılmış olsaydı eğer, fiilen darbe gerçekleşmiş olmayacak mıydı?.. Bu bir darbeydi sevgili okurlar ve bu da milletin feraseti sayesinde savuşturulabildi.. Başbakan’a bizzat bağlı MİT müsteşarını ifadeye davet ederek gidilmek istenen yol bir darbe girişimiydi.. Uludere bir darbe girişimiydi.. Kendi halkının üzerine savaş uçaklarıyla bomba yağdıran bir “diktatör”e karşı uluslararası yapıları harekete geçirmeye dönük bir tertibin işlevsel ilk halkasıydı.. Yasin El Kadı ismi üzerinden oluşturulmaya çalışılan algı.. “El Kaide’ye silah gönderiliyor” iddiasıyla yapılmak istenen uluslararası terörizme destek algısı ve sonrasında yeniden uluslararası yapıları harekete geçirme denemesi.. Darbe değil de ne ki?
ÇARESİZLİĞİN BELGESİ
Tek tek bu darbelerin nasıl yapılmaya çalışıldığını örnek örnek anlatırız.. Bunda mesele yok.. Ama bugün, başka bir durumla yüzleşiyoruz.. Bazılarının niyetini faş ettiğini görmek, savunduğumuz tezlerin doğru çıktığını gösteriyor.. Bütün bu yaşananlar sırasında, hükümetin karşısında yer alan bazı kalemlerin, şimdi çıkıp da; “Türkiye için tek çıkış yolu var, o da AKP’ye kapatma davası açmak” diyorsa, biz doğru yoldayız demektir.. 2014’de, hâlâ birileri (faşizm ve terör destekçiliği dışında bir nedenle) parti kapatmaktan söz edebiliyorsa, fiilen darbenin zora girdiği çok açık ortaya çıkmış demektir.. Düne kadar kapatma davasına ihtiyaç yoktu. Ama işler çıkmaza girince tek bir yol kaldı, o da kapatma davası ve siyasi yasaklar.. Bu hale gelinmiş olması ne kadar acı.. Kalın sağlıcakla.