Tarihi durdurmak
Ne zaman bölgemizde ya da Dünyada bir kriz çıksa ülkemizi yönetenlerin ne söyleyecekleri bellidir: çatışmalara derhal son verilmeli, sorunlar müzakerelerle çözülmeli ve herkes çatışma öncesi konumlarına dönmelidir. Statükonun korunmasını savunmak kolaydır. Ne yeni bir model üretmeye ne de sorumluluk üstlenmeye gerek yoktur. Ancak bugünkü durum daha önce var olanın güç kullanarak değiştirilmesi sonucu oluşmuştur. Biz, her zaman, son değişikliğin nihai olmasını savunuruz ama yeni bir oluşumu da engelleyemeyiz. Şimdi de ülkemizi yönetenler ağzında zeytin dalı taşıyan bir güvercin gibi kanat çırparken ben yeni yapılanmanın nasıl olabileceğini anlamaya çalışacağım.
Bugün çözülmek istenen sorunlardan biri yeni bir enerji modeline geçilirken yani fosil yakıtlar giderek yerini alternatif enerji kaynaklarına bırakırken nasıl bir kontrol mekanizmasının kurulacağıdır. Birincil enerji kaynağı nükleer enerji olursa nükleer yakıt üretiminin bir merkez tarafından kontrolü gerekecektir. çünkü yakıt üretim sürecinde nükleer silah üretmek de mümkündür. Nükleer yakıtın, adı uluslararası olan, ama ABD ve Rusya’nın etkin olduğu bir mekanizma tarafından kontrol edilmesi beklenir. İran bu sorunun çözümünde bir laboratuar olarak kullanılmakta ve burada varılacak çözümün dünya ölçeğinde uygulanması öngörülmektedir. Bu sorunun çözümündeki ikinci aşama halen nükleer teknolojiye sahip olan Fransa ve İngiltere gibi Avrupa ve Uzakdoğu ülkelerinin bu kontrol mekanizmasına nasıl dahil edileceğidir. Eğer bu sorun müzakerelerle çözülemezse Uzakdoğu’da bir nükleer silahın kullanılması tahrik edilebilir ve ortaya çıkan vahim tablo kullanılarak herkesin uyacağı bir kontrol sistemi empoze edilebilir.
Son zamanlarda dünyanın yeniden şekillenmesinde başat rol oynayan ekonomik güç yerini askeri güce bırakmak eğilimindedir. Bir yandan finans gücünü kontrol eden odaklar küresel ekonomik çöküş olarak adlandırılan, bana göre planlanmış bir süreç içinde zayıflarken diğer yandan filizlenen silahlı çatışmalarla yerlerini askeri güce bırakmak eğilimindeler. Eğer bu süreç sınırlı bir nükleer çatışmayla derinleştirilirse hem nükleer çalışmalar kontrol altına alınır hem de askeri güç temel belirleyici olur. Bu durumun fiilen gerçekleşmesi gerekmez. Tehdit düzeyinde kalsa bile beklenen sonuç elde edilebilir. Rusya’nın ABD’nin Polonya’daki askeri varlığına karşı nükleer silah kullanabileceğini söylemesi bunun bir işareti olarak algılanabilir.
Askeri gücün belirleyici olması dünyanın yeniden nüfuz bölgelerine ayrılmasını gerektirir. Bir yanda ABD, diğer yanda Rusya nükleer dengeyi sağlarken klasik silahların kullanılacağı bir çatışmada bu iki gücün sürecin dışında gözükmesi ama arka planda aktif olması beklenir. Bu alanda iki aday ülke bulunmaktadır. Türkiye ve İran bu güçleri temsil ederken acaba aynı safta mı yoksa karşıt taraflarda mı olacaklar?
Ahmedinecad’ın ziyaretini sadece Anıtkabir, trafik çilesi, Cuma namazı açısından değil bölgedeki dengenin nasıl şekilleneceğini göz önünde tutarak değerlendirelim.