Serdar Demirel

Serdar Demirel

“Kırılgan süpergüç” ve Olimpiyatlar

“Kırılgan süpergüç” ve Olimpiyatlar

Olimpiyatlar barış ve kardeşliği mi simgeliyor? Ahlâkı mı? Eşit şartlarda rekabeti mi? Son Olimpiyatlar üzerinden yürütülen psikolojik savaşa bakınca bu sorulara “Evet” demek hayli zor.
Küresel çapta ekonomide, siyasette ve askerî alanda her geçen gün etkisini artırarak yükselen 1.3 milyar nüfuslu çin, rakipleri tarafından engellenmeye çalışılıyor, hem de olimpik sporların ruhuna aykırı taktik ve stratejilerle..
2000 yılında Olimpiyatlara ev sahipliği yapmayı çok istemişti çin. Bu arzusuna ancak 2008’de ulaşabildi. Meseleyi önemli kılan yön, sadece dünyanın en büyük spor organizasyonuna ev sahipliği yapmak değildi elbet. Asıl amaç, Yeni çin’in gücünü, dünya halklarının dikkatlerinin odaklandığı olimpiyat aktiviteleri üzerinden dost-düşman herkese ilan etmekti.
Bir taraftan çin’in global bir güç olduğunu dünya halklarının zihnine Olimpiyatla kazımak, bir taraftan da kendi insanını motive etmek niyetindeydi çin. Olimpiyatlara ev sahipliği yapmakla kendini daha fazla dışarıya açma kararlılığını da böylece pekiştirmiş olacaktı.
Bu amaçla da bütün marifetlerini hiçbir harcamadan kaçınmadan sergilemeliydi. öyle de yaptılar. Hem küresel medyanın ve hem de siyasi mesaj yüklü Batılı filmlerin işlediği “totaliter çin” imajının bir kurgu olduğunu da anlatabileceklerdi. Olimpiyatlara gelen insanlara kadîm bir medeniyetin insancıl yüzünü göstermek istiyorlardı. Bunu başarıp başaramadıklarını ileride göreceğiz.
çin’in bu amacını bilen muhalif güçler ise, uluslararası medyayı tehlikeli kitle imha silahları tesirinde istihdam ettiler. Açılış programlarında sergilenen her şatafatlı gösterinin peşinden, bu ülkenin insan haklarındaki ilkel tutumunu, basın özgürlüğünün olmamasını, demokrasi karşıtlığını ve Tibet ile Türkistan’da olduğu gibi dinî özgürlüğün tanınmamasını, arşiv görüntüler eşliğinde sürekli işlediler.
1989 yılında Tiananmen Meydanı’nda (Semâvî huzurun kapısı, anlamına geliyormuş) yüzlerce çinli protestocunun hayatını kaybettiği olayların görüntüleri, tanıkları, ekranlardan eksik edilmedi.
Kısacası; ahlâkın, barış ve kardeşliğin sembolü olması gereken Olimpiyatlar, propaganda savaşına dönüştü. çin, pozitif bir imaj oluşturmaya çalışırken, muhalifler ise organizasyonda gösterilen bütün başarıları, “evrensel insan hakları” alanında vurdumduymaz çin pratikleriyle gölgeleme gayretine girdiler.
Rus ve Gürcistan savaşı, kısa süreliğine de olsa propaganda savaşının dozajını hayli düşürdü. Orada barış görüşmeleri hız alınca da, medya tekrar projektörlerini insan haklarından nasibini almamış çin’e (!) tutmaya başladı.
çin ise tabiî ki yoluna devam ediyor, reformlardan yana gözüküyor ve yeni reform programlarının kapıda olduğunu ilan ediyor. Güç mücadelesinde yumuşak karnının muhaliflerinin yüklendiği zemin olduğunun da farkında. Başkalarını kendi içişlerine müdahale ettirmeden bunu nasıl başaracak?
Geçenlerde, CNN International’da Ferid Zekeriya’nın sunduğu programda, çin masaya yatırıldı. Programa, “China: The Fragile Superpower” (çin: Kırılgan Süpergüç) kitabının yazarı Susan L. Shirk de dâvet edilmişti. Shirk, kitabıyla ilgili ilginç bir anekdotu izleyicilerle paylaştı.
Kitabın ismine dair sorularla karşılaştığını söyleyen Shirk, şu mânidar okur tepkisini aktardı: Amerika’daki okurlar, “Kırılganla ne anlatmaya çalışıyorsun?” diye sorarken, çin’e gittiğinde ise, çinli okurlar, “Süpergüçle kastın ne?” diye soruyorlarmış.
Bu şu demekti tabiî, Amerikalılar çin’i bir süpergüç olarak tanımaya başlamışlar, lâkin, kırılgan olup olmadığını merak ediyorlar. çinliler ise, henüz süpergüç olduklarından kuşkulular, ama kırılganlıklarını kabul ediyorlar.
çin’de bir taraftan milliyetçilik, diğer taraftan da küresele entegre olma duyguları paradoksal olarak paralel yükseliyor. Milliyetçilik, belki de en fazla kendisini millet olarak “kendine güven” tazelemede gösteriyor. çinliler, “Biz yapabiliriz!” diyebiliyorlar artık. Uyuyan dev potansiyel, küresel ölçekte güçlü bir oyun kurucu olduğunu pekiştirmiş durumda. Ancak bir süpergüç olabilecek mi?
“Kırılgan süpergüç” tesbitinin de içerdiği gibi, karşısında büyük engeller var elbet. Kadîm çin geleneğinde, pazu gücünden çok hikmete önem verilmiştir. Bu geleneğe yaslanarak karşısındaki engelleri aşıp aşamayacağını hep beraber göreceğiz.
Görenler bilir, çin sanatları insan figürlerinde Batılılarınkinden çok farklı vurgular içerir. Modern ve klasik Batı sanatlarında, “vücudu mükkemel insan” figürü hâkimdir, çin sanatlarında ise tam aksine, bedenen kusurlu bile sayılabilecek, şişman ve kısa boylu, çoğu zaman yaşlı ve uzun sakallı insan tasviri öne çıkar. Bununla da “insanın aklına ve hikmetine” vurgu yapılır, bedenine ve pazu gücüne değil.
çinliler medeniyetlerinin vurgu yaptığı hikmet geleneğinin bir uzantısı olup, önlerindeki engelleri akılcı yöntemlerle mi çözecek, yoksa modernleşme süreciyle taklit ettikleri Batı gibi pazu gücüne dayanarak mı?
21. yüzyılın alacağı şekil biraz da bu soruda saklı.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Serdar Demirel Arşivi