Dosyalara dikkat!
Allah’ın çok ağırlık vermediği dosya kulun kendisine yaptığı zulümdür. Rabbi ile kendi arasındaki işlerdir. Oruç tutmadığı bir günü, terkettiği namazı, dilemesi halinde Allah mağfiret buyurur. Allah’ın hiç ihmal etmediği dosya ise kulların birbirlerine yaptığı zulümlerdir; onun karşılığının verilmesi kesindir
Hz.Aişe (r.a) anlatıyor:
Resûlullah (s.a.v) şöyle buyurdu:
“Allah azze ve celle katında dosyalar üç türlüdür. Allah’ın çok ağırlık vermediği bir dosya vardır. Allah’ın hiç ihmal etmediği bir dosya vardır. Bir de Allah’ın affetmediği dosya vardır. Allah’ın affetmediği dosya, Allah’a şirk koşma dosyasıdır. Buyurdu ki: ‘Kim Allah’a şirk koşarsa, Allah ona cenneti haram kılar.’
Allah’ın çok ağırlık vermediği dosya kulun kendisine yaptığı zulümdür. Rabbi ile kendi arasındaki işlerdir. Oruç tutmadığı bir günü, terk ettiği namazı, dilemesi halinde Allah mağfiret buyurur.
Allah’ın hiç ihmal etmediği dosya ise kulların birbirlerine yaptığı zulümlerdir; karşılığı verilmesi kesindir.” (Ahmed bin Hanbel)
Hadisi şerifi günümüze uyarlarsak;
1) Allah’a şirk koşmak, hiçbir şekilde affı olmayan bir günahtır. Müşrik olan biri, ölmeden önce iman ederse Allah onu mağfiret eder, onun için kapı açıktır.
2) Allah’ın emirlerinden biri olarak kulun yapması gereken ibadetler sadece Allah ile kulu arasındadır. Diğer kullarla bir ilişkisi yoktur. Bir gün oruç terk etmek, bir vakit namaz kaçırmak inkârla bağlantısı kurulmadıkça affı umulur hatalardır. Yeter ki kul, Allah’ın emrini hafife almak gibi bir hataya bulaşmasın. Böyle biri için af büyük bir umuttur.
3) Kulun kulla olan hak ilişkisine Allah karışmamaktadır. Bu onun adaletinin sonucudur. Kul, Rabbi için ibadet yaptığında Rabbinden ecir kazanır. O ibadeti yaparken veya ibadetten sonraki bir zamanda, Allah’ın bir diğer kuluna karşı işlemiş olduğu herhangi bir suç, o ibadeti yapmasından ötürü yok sayılmaz. Allah, yarattığı her kulunu korumaktadır. Adaleti gereği, o kula yapılan haksızlığı, kullar arasındaki bir helalleşme veya -kıyamete kalması halinde- denkleştirme yoluyla giderecektir.
Farkında olmadan düştüğümüz önemli hatalardan biri, Hacerülesved’i öperken, onu öpenlerin irtikap ettiği hatalardır. Hacerülesved’i öpmek, sünnetlerden bir sünnettir. Engel yokken bile terk edilmesinin Hacc’a ve umreye bir zararı yoktur. Buna rağmen, çoğu ihramlı olan bir yığın mü’mine eziyet ederek onun öpülmesi ise tam anlamıyla kul hakkıdır, haramdır. Hacc’a gidip, oradan günahlardan arınarak dönmeyi uman bir mü’minin, hiç tanımadığı, bilmediği insanların haklarıyla evine dönmesi, kıyamet hesapları bakımından sadece hüsran olarak adlandırılabilir.
Dosyalara giren haklar
Bilhassa, yaratılıştan dolayı özrü bulunan insanların onurunu zedelemek ağır bir kul hakkıdır. Gıybet en ağır kul haklarındandır. Söz taşımak, nemime kul haklarındandır.
Yalan söyleyip aldatmak kul haklarındandır. Kin gütmek kul haklarındandır. Haset kul haklarındandır. Ticari ilişkilerde aldatmak kul haklarındandır. Herhangi bir yolla, insanlardan bir insanın malını, rızası olmadan yemek kul hakkıdır. Böyle bir hakkın, bir tek buğday danesi olmasıyla, bir buğday tarlası olması aynıdır. Sılayı rahimi koparmak kul hakkıdır. Söylentilere destek olmak kul hakkıdır. Ayıplayıp, tahkir etmek kul hakkıdır.
Komşuluk hukukuna riayet etmemek kul hakkıdır. Kaş, göz hareketiyle de olsa, mü’minlerle eğlenmek kul hakkıdır. Söz yaymak kul hakkıdır. Yalan şahitlik en ağır kul haklarındandır. Üstün kalmak için cedelleşip, tartışmak kul hakkıdır. Kaba sözlü olmak, kulu incittiği için kul hakkıdır. Zulmün her çeşidi kul hakkıdır. Suizan kul hakkıdır. Tecessüs kul hakkıdır. Sözden caymak, randevuyu geciktirmek kul hakkıdır. İşçinin ücretini geciktirmek bile kul hakkıdır. İşçiye anlaşma dışında iş yaptırmak kul hakkıdır. Rüşvet, o rüşvetten dolayı işi aksayan ne kadar insan varsa onların sayısı kadar kulun hakkıdır. Çocukların eğitimini, ahlâkını, kişiliklerini ihmal etmek kul hakkıdır. Eşlerin birbirlerini ezmeleri, görevlerini ihmal etmeleri kul hakkıdır. Yetimin horlanması, ihmal edilmesi kul hakkıdır.
Evlerin saygınlığını ihlal etmek kul hakkıdır. Borç geciktirmek kul hakkıdır.
Hırsızlık kul hakkıdır. Nasihatte cimrilik, doğru sözde ihmalkârlık kul hakkıdır.
Eş adaylarının birbirlerine yanlış bilgi verip aldatmaları kul hakkıdır. Oy vermeyi, vatandaşlık görevi bilip de, günlük ve kısır menfaatleri dikkate alarak oy vermek insanlara karşı işlenmiş bir kul hakkı suçudur. Ve netice şudur:
Kul hakkı tevbe ile affolunmaz. Tevbe, Allah’a karşı işlenen suçlar içindir. En büyük mağfiret sebebi olan şehitlik bile kul hakkını silmez. Tek çare, hak sahibi ile helalleşmektir.
Dünden Bugüne
S
osyal olaylar sebeplilik karakteri arz ederler. Bugün Filistin’de yaşananların sebeplerini dünyaya hakim güçlerin insan anlayışında aramak gerekir.
Yıllardan beri Çeçenler cehennemi yaşıyorlardı; Vahhabi yakıştırmasıyla gözden silindiler. En girift teknolojileri üreten bu insanların aklına “Vahhabilik suç ise Suudi Arabistan da Vahhabi; onlarla niçin içli dışlıyız?” sorusu gelmedi. Tabiî bu arada Irak’ın Amerika’ya karşı tutumu, Arap Baharı, Tunus, Libya, Mısır ve Suriye. Süper güçler Birleşmiş Milletler’i dünyanın başına çorap gibi örmüşler; milletler arasındaki bütün hesapları bu teşkilat marifetiyle kendi lehlerine çeviriyorlar. Ama bu, ilanihaye devam etmez.
Hz. Ebubekir’in; “Ya İlahel Alemin, vücudumu o kadar büyük yaratsaydın ki, cehenneminde bir başka kuluna yer kalmasaydı” yakarışıyla vicdanının bütün insanlığı kapsadığını görüyoruz.
Valilere gönderdiği tebliğde Hz. Ali’nin de bütün insanlığı kucaklayan vicdanını müşahede ediyoruz; “Tebaanıza iyi muamele edin; onlar ya din kardeşiniz, yahut da yaratılışınızda bir eşinizdir.” Zaten bunun içindir ki devletler hukuku İslâm aleminde doğmuştur. Her ne kadar Batı bilim alemi devletler hukukunu Hollandalı Grotius’un ihdas ettiğini kabul etseler de, bu kabul onları, imam Ebu Hanife’nin öğrencisi İmam Muhammed İbn-i Hasan Eş-Şeybani’nin, Grotius’tan dokuz yüz yıl önce kaleme aldığı Kitabü’s Siyer’ini görmezden gelmeye zorluyor. Her şeyi kendilerinden başlatmak egoizmine yakalanmasalar, devletler hukukuna ilk harcı İmam Ebu Hanife’nin koyduğunu teslim edeceklerdir. Çünkü vicdanında bütün insanlığın nabzı attığından Ebu Hanife, bir devletin hakkını güvence altına almanın lüzumunu duydu. Bugün bile devletler hukukunda gidilebilecek müeyyide gücü olan bir mahkeme yoktur. Zayıflar güçlüleri bir tek vicdanlarından yakalayabilir; güçlülerin vicdanında zayıflara yer yoksa, devletler hukuku iyice anlamsızlaşır.
• M. Niyazi ÖZDEMİR
Vahyin Dilinden
“Eğer Allah’ın fazlı ve rahmeti senin üzerinde olmasaydı, onlardan bir grup, seni de saptırmak için tasarı kurmuştu. Oysa onlar, ancak kendi nefislerini saptırırlar ve sana hiçbir şeyle zarar veremezler.
Allah, sana Kitabı ve hikmeti indirdi ve sana bilmediklerini öğretti. Allah’ın üzerinizdeki fazlı çok büyüktür.”
4 Nisa, 113. Âyet Allah
Rasûlü’nden
“Allah’tan geçimi kolay, meşakkatsiz bir evladla beni rızıklandırmasını istedim. O da bana kız evlâdlar ihsân etti.”
“Kız evlâdlarını hor görmeyin. Zirâ ben de kız babasıyım.”
Günün Sözü
“Dile kemik, zihne fren, insana insaf şarttır.”
Gökhan ÖZCAN
DERS
Şeytanla
mücadelenin
usûlü
İçinde günaha doğru bir meyil veya bir kimseye karşı öfke hisseden yahut nefsin başka telkinleriyle burun buruna gelen insanın yapacağı tek şey, Yaratan’a sığınmaktır. Öyle ya; iri ve azgın köpeklerin hücumuna uğrayan bir kimsenin yapacağı en iyi hareket, köpeklerin sahibine sığınmaktır. İslâm büyüklerinden biri ile talebesi arasında geçen şu konuşma da bunu göstermektedir:
“-Şeytan seni fenalığa teşvik ederse ne yaparsın?”
“-O duygudan kurtulmaya gayret ederim.”
“-Şeytan aynı duyguları bir daha telkin ederse?”
“-Yine o duygulardan kurtulmaya çalışırım.”
“-Şeytan seni tekrar baştan çıkarmaya çalışırsa?”
“-Ben yine ondan kurtulmaya gayret ederim.”
“-Bu uzun iş, oğlum! Düşün, yolda giderken önüne bir koyun sürüsü çıksa, sürünün köpeği havlayarak yanına gelip sana yol vermese ne yaparsın?”
“-Köpekle mücadele eder, yolumdan çekilmesini sağlarım.”
“-Bu da uzun iş, evlât! Sürünün çobanından yardım iste de, köpeği yolundan çeksin.”
Hata, günah, yanılma insan içindir. Zira insan melek değildir. Kötü duyguların yoğun tesiri altında kalan veya istemeden de olsa bir günaha bulaşan kimse hemen Rabbine yönelmeli, O’na sığınmalı ve kendisini bağışlaması için yalvarmalıdır.”
İKAZ
Mü’minin maruz kaldığı
musibetlerin mü’mine
sağladığı fayda
Lokman Hekim, mü’minin maruz kaldığı musibetlerin mü’mine sağladığı faydasını şöyle bir misalle anlatır:
- Nasıl bir madenin kıymetlisi ateşe verilince üzerindeki pası dökülüp altından öz cevheri çıkarsa, Allah’ın sevdiği kulları da maruz kaldıkları musibetleri sabırla karşılayarak günah paslarından arınır, Allah’ın saf ve tertemiz kulları haline gelirler.
Bundan dolayı maneviyat büyükleri, başa gelen sıkıntıları ikiye ayırarak derler ki:
- Kulun başına gelen musibetler bazen makamının yükselmesi için gelmiş olur. Bazen de işlemiş olduğu yanlışın cezasını çekmesi için gelmiş olur. Her iki hal de kulun lehinedir.
Makamının yükselmesi için geliyorsa kul, sabreder, makamını yükseltir. Yaptığı bir yanlışın cezası olarak geliyorsa yine sabreder, cezasını dünyada çeker, ahirete tertemiz gitmesine sebep olur. Her iki halde de inanmış insan yine kazanır.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.