Çizginin önü ve arkası
İsrail yıllardır kaymağını yediği Türkiye’nin tavrını Davos Zirvesi’nde görünce, işin rengi değişti. Şimon Peres gibisinin yüzüne o güne kadar “kanlı katil” olduğunu kimseler haykırmamıştı.
O gün bir haykırış, 17 Aralık bunun bir nevi rövanşı...
Görünürde cemaatçiler, arkadaki güç İsrail istihbaratı.
Nihai hedef belli, laik kesimle İslam’ı kesimin tarihi hesaplaşması...
Bunun için evvela, cemaatle %50’yi çarpıştırmak, sonra da diğer ülkelerde yaptıkları gibi, her iki tarafı bertaraf ederek dışa bağımlı laik düzeni tesis etmek.
Mısır örneği; halkın seçtiğine terörist, darbeciye demokrasi.
Laik olmak, Evangelist ideolojinin bir nevi gereğidir.
Laiksiz bu kayığa binilmez...
Bush, bu niyetle Irak’ı işgal ettiğinde “Tanrı beni görevlendirdi” diyordu.
Neyse bu işler hep görevle oluyor, sürekli eleştirdiğim çalgılı -oynaşlı Türkçe Olimpiyatlarına Peygamberimizin dahil edilmesi bir nevi kutsama sayılır...
Geçmişte Kestane Pazarı vaazlarını çokça dinleyenlerden, İzmir’e her gittiğimde Hatay Medresesi’ne uğrayanlardan, Hoca’ya karşı sempatisi olanlardan birisi sayılırım.
Ama şimdi bakıyorum, o gün neydi bugün neler oluyor.
Her şey bir tarafa, kabul edelim ki ortalıklara saçıp dökülenlerin külliyesi yalan ve iftira.
Doğrusu, kişinin itirafı değil mi?
22 Ocak 2014 tarihinde Hoca’nın ABD’nin önde gelen gazetelerinden Wall Street Journal’a yapmış olduğu açıklama özet olarak şöyle: “Eğer bir ittifaktan bahsedilecekse bu demokrasi, insan hakları ve özgürlükler etrafındaydı, siyasi partiler ya da adaylar için değil.”
Hepsi bir tarafa, asıl benim içimi kanatan burası, yılların Kestane Pazarı heyecanlarını, sahabe coşkusunu getirdik Pensilvanya demokrasi ırmağına döktük.
İslam yerine demokrasiye takiye diyeceğiz de bu saatten sonra kim yutar?
CIA mi yutar, MOSSAD mı yutar?
Anladım ki Hoca, kendi dünyasında “hoşgörü” adına zamanı geliyor Ecevit’e şefaat edeceğini söylüyor. Günü geliyor darbeci generallere övgüler sayıyor.
Günü geliyor otorite diyerekten İsrail gibi terörist bir devleti değil iktidarı suçluyor...
Hadi buna da yöntem desek de, o tarafa hep hoşgörülü, bu tarafa müsamahasız olunca bakışlar ister istemez değişiyor, söze anlamsızlıklar karışıyor.
Ne hikmetse Hoca, İslami kesimin siyasal liderleri ile bir türlü bağdaşamadı.
Hatırlıyorum, rahmetli Erbakan’a karşı Korkut Özal’ın genel başkan olması için merhum Yaşar Tunagir de dahil görüşmeler Hatay Medresesi’nde yapılıyordu.
Merhum Özal’a da yapmış olduğu sert çıkışları Korkut Özal araya girerek önlemişti.
Sonra Milli Gazete paçavra oldu!
Şimdi de yargılamadan, dosyasını görmeden “yolsuzlukları örtme” diyebiliyor.
Kırk yıllık ceza hukukçusu olmama rağmen ben diyemiyorum, muhterem Hoca diyebiliyor...
Ne yazık ki Kılıçdaroğlu’nun da elindeki koz yolsuzluklar.
Samanyolu Televizyonunu açın, göreceksiniz iktidara karşı sanki CHP’nin yayın organı.
Olmaz, olmamalı... Şeytani odaklar karşıda sırıtırken ümmetin birbirleriyle uğraşması olsa olsa deccaliyet ahlaki olabilir. Dostlar üzülür şeytanlar göbek atar.
Tansiyonu düşürmeyi öncelikle Hoca’dan beklerdik, çünkü tüm vaazlarında bu yolu gösteren kendisi. Ama bakıyoruz ki her açıklaması ülke için olay oluyor.
Başbakan’a “hümayunu teslim aldı” diyor, ama kendi hümayununa ne hikmetse bakmıyor.
En azından bu Pensilvanya, ülkenin başına dert açan bir hümayun değil midir?
Bana sürekli meyil atarak kimi zaman vebal yükleyen, kimi zaman soru soranlara soruyorum, siz bunları görmüyor musunuz veya görmek mi istemiyorsunuz?
Hoca’nın 6 Haziran 1998 tarihinde Aksiyon’a verdiği röportajda:
“Müslüman olmak dışında hiçbir akıma mensup bulunmadığımı ve dolayısıyla Nurcu da olmadığımı defalarca ifade ettim” açıklaması sizce neyi ifade eder?
Hadi buna da takiye mi diyelim?
Değilse, yıllarca hem bu çizgide görün, hem de “değilim” dersen neye yarar?
İmtihan kapıya geldi dayandı.
Bundan sonrasında yapar mıyız, yıkar mıyız, işte burası çok çok önemli...
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.