‘Büyük oyun’ ve Türkiye
22 Temmuz 2007 seçimlerinden bir hafta önce İran’la doğalgaz konusunda bir ‘mutabakat zabtı’ imzalandığı açıklanmıştı. ölçmek elbette mümkün değil; ama bu gelişmenin seçimlerde AK Parti’nin oy hanesine birkaç puan yazdığını düşünüyorum.
Kuşkusuz kapsamlı anlaşmalar ve projeler bir anda ortaya çıkmıyor. Hele Türkiye-İran ilişkileri gibi sürekli ‘mayın’ döşenen alanlarda daha dikkatli olmak zorundasınız. İki ülkenin de bunun farkında olması ayrıca önemli.
İran Cumhurbaşkanı Mahmud Ahmedinejad’ın ziyareti, bu ‘enerji anlaşması’nı yeniden gündeme taşıdı. Nedense Türkiye’nin her kritik meselesinde ‘bozguncu’ rolü oynamayı alışkanlık haline getiren medya grubu, bu defa da ‘İran’la enerji anlaşması yapılırsa, ABD üstümüzü çizecek’ mesajını üstlenmişti.
Daha Ahmedinejad gelmeden başlayan bu kampanya, her zaman olduğu gibi içinde bazı doğruları barındıran bir paket halinde sunuluyor. Ancak asıl mesajı, kapatma davasından yeni kurtulan hükümeti, bu konularda baskı altında tutmak.
Evet, Türkiye’nin İran krizinde yapıcı ve önemli bir rolü var. AK Parti hükümeti de bunu başından itibaren doğru bir çizgide devam ettiriyor. Bu ziyaret dahil, hemen tüm görüşmelerde Türkiye, komşusuna daha ılımlı davranması ve meseleyi içinden çıkılmaz boyutlara taşımaması yolunda tavsiyede bulundu.
Şu da doğru. ABD, Türkiye’nin İran’la kapsamlı bir enerji anlaşması yapmasından elbette hoşnut olmayacak. çünkü bu durumda Tahran üzerindeki baskısını istediği gibi artırma avantajını kaybedecek.
öncelikle Gürcistan krizi gösterdi ki, Türkiye enerji konusunda sadece ABD’nin istediği hattı izlediği takdirde, eli zayıflıyor. Hem Rusya’ya olan enerji bağımlılığımız azalsın, hem İran’la kapsamlı anlaşma yapılmasın, hem de enerji krizi yaşamadan yolumuza devam edelim. Böyle bir denklem kurulamaz.
Gelinen nokta şu: İran’la, gerek bu ülkede doğalgaz arama ve çıkarma, gerekse de boru hatlarıyla gaz nakli konusunda hayli mesafe alındı. Bunu Amerikalılar gayet iyi biliyor. Bu anlaşmalar, Ahmedinejad ziyaretinin ardından başlayacak süreçte imzalanacak.
Peki, korkulan olur da ABD’deki yönetim son günlerini yaşarken İran’a yönelik sınırlı da olsa bir askeri müdahale yaparsa. Böyle bir ihtimal ortadan tümüyle kalkmış değil. Ancak hiçbir gelişme, İran’la komşu olduğumuz gerçeğini ve bu iki ülkenin birbirine olan ihtiyacını değiştirmeyecek.
Güçler dengesinin, üstelik hemen etrafımızdaki ülkeler üzerinden yeniden kurulduğu bir dönemde, Türkiye’yi tek bir seçeneğe mahkum etmeye çalışmak akıl karı değil. Başbakan Erdoğan’ın 24 saatlik bir turla başlattığı ‘Kafkas’ hamlesi, mutlaka devam etmeli. Sabırla, titizlikle o bölgelerde oynanan ‘Büyük Oyun’da Ankara yerini almalı.
Peki, Irak ve Azerbaycan üzerinden Türkiye’nin gaz konusunda alternatif üretmesi mümkün mü? Bu da önemli bir seçenek, mutlaka üzerinde durulmalı. Nitekim Başbakan’ın bu hafta Bakü’ye yapacağı ziyaret bu açıdan önem taşıyor. Ancak bunu diğer alternatiflerin üzerini çizmek şeklinde görmek çok yanlış.
İran’la iş yapmak, pek çok açıdan risk taşıyor, bu da bir başka doğru. Türkiye bunun getireceği maliyeti iyi hesaplamak zorunda. Tıpkı diğer seçeneklerde olduğu gibi.
öncelikle görmemiz gereken bir gerçek var. ‘Büyük Oyun’da sadece Amerika yok.
önemli olan ‘bozguncu’ grubun öncülük ettiği tuzağa düşmeden yola devam etmek.