Reisin takasının müptezel çarkçısı!
Reis kim? Taka kimin? Çarkçı neden müptezel?Soru çok, elbette hepsinin cevabı var.
Bir zamanlar “amiral gemisi” tesmiye edilen gazetenin süvarisi pozundaki yazıcı o mes’ut devirler geride kalalı beri ne yazacağını bilemiyor. Kafası ile bel altı aynı seviyede. Ödüyle dötü aynı merkezde... Çiçekten böcekten, ottan. Kökten, Buda’dan Dalaylama’dan kalaylamadan, cinsellikten minsellikten...
Her türlü gereksiz konuyu deşeliyor. Bütün emeli zaman kazanmak. “Oh olsun!” diyebileceği bir ortama erişmek.
Eriştiği zehabına kapıldığı zamanlar oldu.
Hemen sırtardı, dişlerini gösterdi. Avavesi eflâke yükseldi...
Bir gün sonra tısss! Belki de reis kuyruğunu (veya kulağını) çekti. Yine malûm mevzulara döndü.
Bir kükreme sesi...hayır hayır çakal uluması ortalığı kapladı... Demek ki, zamanı gelmiş.
Başlık kendince müthiş: “Siyasi İslam’ın çatır çatır çöküşü”
Ne çatır çatır çöker? Bina! Yapı!
Türkiye’de İslâm hiçbir zaman siyasi bir yapı olarak kendini ortaya koymadı.
Ne Milli Selamet, ne Refah ve ne de Ak Parti... İlkten sona doğru açılan bir renk olarak dindarların siyasi yapılanmasını temsil ettiler. Peki yöneticileri?
Elbette bu partilerin liderleri, yöneticileri, dindarlıklarını gizlemediler. Gizlemenin zorunlu olduğu, gizlemeyenin mürteci sayıldığı zamanlarda yaptılar bunu. Seni rahatsız eden bu!
Şimdi gizlemek zorunluluğu yok. Çünkü “irtica ile mücadele” devri kapandı. Seni dehşete düşüren de bu!
Dini olan her şey irtica idi! Başka bir dil yoktu. İşte çarkçı bu dili kullanmaya devam ediyor. “Siyasal İslâm” işte bu dilin kavramı!
İslâm’a bir şey denemezdi; Siyasallaşmadığı sürece!
Din öyle bir kutsaldı ki, sadece vicdanlarda yeri vardı. Hayata yansıdığı anda irtica oluverirdi. Kamusal alan, yalan ve talanın mucidi zavallı Necdet’le entelektüelliği kimseye bırakmayan, İstanbul’dan çok Paris, Londra, Nevyork’ta olmayı önemseyen çarkçı aynı telden çalıyor.
Siyasetin başına İslâm’ı koydular!
Bu senin istediğin... Kimsenin siyasetin başına İslâm’ı koyduğu yok. Bu hem siyasetin yürütücülerine bühtan, hem de olup biteni İslâm’a yıkmak müslümana en büyük iftira!
“Türkiye’den, sevgili vatanımızdan, derinlerden gelen şu gürültüye kulak verin... Bu ses, Türkiye’de siyasi İslam’ın çatır çatır çöküşünün sesidir...
Rabia selamının arkasından gelen hazin uğultudur bu...
Demokrasinin başına konulan sıfatlarla, bir demokrasinin başına nasıl çorap örüldüğünün tarihi vesikasıdır.
“Müslüman kardeş” perdesinin arkasından karşımıza çıkan hayret verici ibret tablosudur.
Ayakkabı kutuları, nereden gelip nereye gittiği belli olmayan milyonlarca dolarlar, her birimizin en mahremine, en özel hallerimize kadar musallat olmuş hayâsız tecavüzler, ilkesiz, vicdansız, ahlaksız bir savaş...
Yaşadığımız günün hülasası budur işte...”
Bakındı! Kusmukçubaşının neler savurduğuna! Mısır’ın Sisi’sini görse postalını yalar!
Senin defterini açsak şu cümlelerden başka ne yazabiliriz: “Her birimizin en mahremine, en özel hallerimize kadar musallat olmuş hayâsız tecavüzler, ilkesiz, vicdansız, ahlaksız bir savaş...”
“Kendini anlat” deseler, ancak bu kadar dürüst olurdun! Sen işte “bu”sun!
Bunların hepsini, hem de en rezil şekilde yaptın! Sadece şahit değiliz, muhatabız!
Gak guka, laga lugaya, mırın kırına lüzüm yok!
Dön 15 sene öncesine, attığın manşetlere bak!
Yazdığın/yazdırdığın yazılara bak.
Ahlâk seni görünce okyanusun derinlerine dalıyor; hayâ, vicdan, utancından yerin dibine giriyor!
Bahse giriyorum: Yarın aynı tonda bir yazı daha yazamayacaksın!
Yine kuyruğunu kıstırıp, bildik yavelerine yumurtlamaya devam edeceksin!
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.