Kerry planı
Suriye’yle ilgili İkinci Cenevre Görüşmeleri’nin birinci turu “çözüm” yönünde herhangi bir ilerleme kaydedilmeksizin tamamlanmıştı. Fakat böyle bir sürecin başlatılması her bakımdan Baas zulmünün işine yaradı. İkinci turun başlatılması için belirlenen tarihe kadar geçen süre de onun özellikle savunmasız halkı köşeye sıkıştırması ve yeni katliamlar yapabilmesi için tanınan mühlet oldu. İkinci turun başlatılmasının birinci gibi ses getirmediği ve pek gündem oluşturmadığı görüldü. Çünkü artık meselenin bu boyutunda da bir rutinleşme sürecine girilmiş oluyordu. Eli kanlı Baas’ın diplomatik pazarlıkta taraf olmasının sağlanması için çeşitli taktiklere başvuran global ve bölgesel güçler, masaya oturmalarını sağladıkları muhalifleri istenilen noktaya çekmek ve bu arada sonuçtan etkilenecek toplumu da buna hazırlamak için rutinleşme sürecinden yararlanmak istiyorlar. Yani Filistin başta olmak üzere İslâm coğrafyasının değişik bölgelerinde izlenen siyasetten bugün Suriye’de Baas diktasını tekrar meşrulaştırmak ve yeniden yapılanmada uygulanacak formülde yer almasını sağlamak amacıyla yararlanılmak isteniyor.
Baas’ın vahşi katliamlarının önüne geçilmesi için herhangi bir adımın atılmadığı ve geçen sürenin onun yeni katliamlar gerçekleştirmesi için fırsat olarak değerlendirilmesine göz yumulduğu sırada Cenevre’deki masa başı görüşme turları sürdürülürken bir yandan da Filistin meselesiyle ilgili yeni bir süreç başlatma iddiasıyla ABD Dış İşleri Bakanı John Kerry’nin ortaya attığı bir sözde “çözüm formülü” tartışılıyor.
Filistin’in kendi iç uzlaşmasının sağlanması için Gazze’deki yönetim tarafından atılan tüm olumlu adımlara mesafeli duran ve buna kendi tarafından olumlu karşılıklar vermeye pek yanaşmayan Mahmud Abbas’ın da Kerry’nin gösterdiği serabı çok fazla önemsediği gözleniyor.
Cenevre görüşmelerinde izlenen oyalama politikasının Baas’a halkı biraz daha hırpalaması için fırsat verilmesi şeklinde karşımıza çıktığı gibi Kerry formülü de siyonist işgalin özellikle Kudüs’te yahudileştirme faaliyetlerini hızlandırmasının önünü açmak suretiyle etkisini gösteriyor. Yani Abbas’ın bu formülün gösterdiği serapla meşgul edildiği sırada siyonist işgal rejimi Kudüs ve çevresinde yeni yahudi yerleşim merkezleri inşa etme, toprak gaspı ve Kudüs’ün İslâmi kimliğini tamamen ortadan kaldırarak yahudi kültürünü hâkim kılma çabalarını artırıyor.
Planın gösterdiği serap, Filistin’in 1967’de işgal edilmiş kısmında bir Filistin devleti kurulmasına imkân verilmesi vaadinden oluşuyor. İçi boş devlet hayaliyle 1991’deki Madrid sürecine benzer yeni bir süreç başlatılması için çalışılıyor. Madrid sürecinde siyonist işgal rejiminin en önemli kazanımı FKÖ nezdinde meşrulaştırılmasıdır. Fakat aradan geçen 13 yıllık süre Filistin tarafı açısından sadece bir oyalama sürecinden ibaret oldu. Kabul edilen anlaşmalarda verilen tavizlerin hiçbirinin karşılığı alınmış değildir.
Bugün Kerry planıyla başlatılması amaçlanan sürecin en önemli amacı ise “İsrail” olarak isimlendirilen siyonist işgal yönetiminin yahudilerin bir ulusal devleti olarak tanımlanmasını Abbas yönetimi tarafına da kabul ettirmektir. Buna karşılık Filistinliler adına kurulacak devletin de Filistinlilerin bir ulusal devleti olarak tanımlanacağı vaadiyle avutma yapılmak isteniyor. Oysa Filistin devleti şimdilik sadece bir hayalden ibarettir ve bu hayalin gerçek olması için geçmişte kabul edilen taahhütlerin hiçbiri yerine getirilmemiş, devlet hayali her keresinde yeniden paketlenip mukabilinde yeni şeyler koparılarak pazarlanmıştır. Siyonist işgal ise reel olarak devam ediyor ve onun yahudilerin ulusal devleti olarak kabul ettirilmesinin amacı sadece bir kimlik tanımlaması değildir. Bu tanımlamayla öncelikli olarak yurtlarından çıkarılmış Filistinlilerin yurda dönüş haklarının önünün kapatılması, yahudi unsurun yönetimde her zaman hâkim güç ve ana unsur Filistinlilerin ise sadece sınırlı kontenjanlardan yararlanabilecek azınlık sayılması böylece demografik yapıdaki değişikliklerden yahudi nüfûsun hiçbir şekilde etkilenmemesinin garanti altına alınması sağlanacak. Aynı zamanda eğitimden yer isimlendirmelerine kadar her alanda yahudi kültürünün ve literatürünün hakim kılınmasının yasal zemini oluşturulmuş olacak.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.