İlizyon canbazlığı (*)
Bir önceki yazımda, kamera kayıtları ile hafıza kaybının nasıl yapıldığını yazdım. Devam edelim.
Kanal D'nin verdiği Kabataş görüntüleri üzerinde duralım biraz. Daha doğrusu, Kabataş yorumu. Seslendirme o kadar tesirli ki seyredenler " İyi de 8-10 dakikalık kısım nerede?" diye sormuyor bile. Spiker "Genç kadın, 19.48 ile 19.58 arası kaldırımda sabit olarak bekliyor." diyor ama, bu aralığın görüntüsü yok. Yani 10 dakika boyunca kaldırımda bekleyen bir kadını görmüyoruz. Ekranda birkaç saniye geçiyor ve biz bu birkaç saniyeyi spikerin yönlendirmesi ile 10 dakika kabul ediyoruz. Niye? İşte öyle…. Medya skolastiği diye buna derim.
Allah'dan, Zehra Develioğlu'nun yanından geçen ve bir süre oyalanan bir kalabalıkdan bahis var. Yine habere göre bu kalabalık, 19.49'da genç kadının yanına geliyor; ağız dalaşından dolayı bir hareketlilik oluyor ve 19.50'de uzaklaşıyor. Yani buna göre orada 1 dakikalık bir duraksama var. Hadi zorlayayım 2 dakika olsun. Neden derseniz? 19.49'un ilk saniyeleri ile 19.50nin son saniyeleri arasında yaklaşık iki dakika vardır. Ama bu önemli değil. Biz 30 saniye kabul edeceğiz. Niye? Aristo öyle dedi diye…
Şimdi, elimizdekilere bir bakalım. Kaldırımda bebeği ile bekleyen bir anne, yanından geçerken en az 30 saniye duraksayan bir kalabalık ve ağız dalaşından dolayı bir hareketlilik. Bu hareketliliğin sadece ağız dalaşından ibaret olmadığını, Zehra Develioğlu ifadesinde anlatmış. Ama spiker ağız dalaşı dediyse ağız dalaşıdır. Görüntülerde ne olduğu tam belli olmamasına rağmen, spiker o kalabalığın içindeymiş gibi anlatıyor.
Okuduğum Kabataş yazılarından en somut olanı, Yıldıray Oğur'un yazısıydı. Zira, çok somut bir ipucundan bahsediyordu. Zehra Hanım ifadesinde, kalabalıkdan birinin "Dolmabahçe'de araba yakacağız." diye bağırdığını ve bunun üzerine o yöne gittiklerini söylemiş. Oğur, seyredilmesi için adresini bile vererek , Zehra Hanım'a saldırıdan yarım saat kadar sonrasında araba yakıldığını anlatmış.
Lütfen o videoyu açın ve gezici eşkıyalığın boyutunu fark eden bir eylemcinin "Yapmayın!" diye nasıl bağırdığını ibretle seyredin. Eminim aynısı, Zehra Hanım'a -ifadesinde yer aldığı gibi- yapılan menfur saldırı esnasında da oldu. Yani vicdanı olan birileri "Yapmayın!" diye avaz avaz bağırdı ve inanıyorum ki ortam gerilmesin diye susan o vicdan sahipleri bir gün konuşarak rahatlayacak.
Şimdi gelelim en mühim soruya? Kanal D'nin yorumundan yola çıkarak soralım. O gün, o akşam kaldırımda bekleyen çocuklu bir kadın ile küçük bir kalabalık arasında bir tartışma oldu, bitti.
Peki, neden o kalabalıkdan bir Allah'ın kulu çıkıb da "Evet ben oradaydım ve hepi topu olanlar bu kadar." diye açıklama yapmıyor? Neden?
O kalabalığın içinde olmak bu kadar mı sıkıntılı bir durum? Çekinecek, korkacak ne var? Anlaşılan o ki "Ben oradaydım." demek, "Brooks buradaydı." demeye benzemiyor.
Bilmem hatırlıyor musunuz, 17 Temmuz'da Solportal'de bir haber vardı. "Saldırının içinde yer alan direnişçilerden biri RedHack’e yaptığı açıklamada, Zehra Develioğlu’nun kendilerine hakaret ettiğini, bunun üzerine tartışma başladığını ve küçük çaplı bir itiş kakış yaşandığını söyledi." muhtevalı bir haber.
Yani, Kanal D'nin haberine göre Zehra Hanım'ın yanında kısa süre duran eylemcilerden biri, bir itiraf teşebbüsünde bulundu ama, arkası gelmedi.
Şimdi başka bir soru sormak istiyorum. Diyelim ki orada sadece ağız dalaşı oldu . Başka saldırı olmadı.
Zaten, asıl vahim olan, ağız dalaşında sarf edilen sözler değil mi? "Devrim yapacağız, kökünüzü kazıyacağız bu ülkeden." Kimin ülkesinden, kimin kökünü kazıyorsun? Sırf bu ifade bile o kadar vahim ki. Eğer başarsalardı yapacaklarının teminatı olan bir söz çünkü. Eğer başarsalardı yapacakları "kök kazıma"nın habercisi olan bir söz çünkü.
Bir insana, sadece üzerindeki bir kıyafet için saldırılması cinnet değil de nedir? Hadiseler çığrından çıkmış olsaydı ve bu eşkıyalar, sadece başörtüyü hedef alsaydı neler yaşanabileceğini bir tahayyül edin.
İsmet Berkan'ın sonradan inkar ettiği "dehşet" bu işte.
Bu konuya devam edeceğiz….
…………………………………………………………….
DOMBIRA KİMİN?
Şeyh Galib, Hüsn ü Aşk'ı yazdığı zaman Mesnevi'den çaldığını söyleyenler olmuş. Bunu duyunca, şu muhteşem cevabı vermiş.
Esrârını Mesnevîden aldım
Çaldımsa da mîrî malı çaldım.
(*) Bu söz bir hukukçuya ait. Halihazırda, sözlükde yeri yok.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.