CEMRE
İlkbaharın ilk ayına merhaba. Bazen kapıdan baktırıb kazma kürek yaktıran soğuklarıyla; bazen sünbüli, güneşli havasıyla; bazen de “Mart yağar, Nisan öğünür” dedirten yağışlarıyla bir “deli ay”ın saltanatı başlıyor. İlk cemrenin düşmesi ile başlayarak nevruzda, baharın zaferi ile taçlanan “Al yazını, ver kışımı” kavgasının ortalarındayız. Önümüzdeki günlerde, 3. cemre toprağa düşecek. Halk arasındaki adıyla “cemile”.
Bugün, biraz, cemreden bahsedelim.
Cemre, nevruzdan bir ay evvel (19-20 Şubat), havada, suda ve toprakda, yedişer gün arayla ısı artışına denir. 21 Mart ekinoksundan önce, güneş ışınlarının açısı artmaya başlar. Açı arttıkça, dünya ısınır. Aynı hadise, tersine olarak, 23 Eylül ekinoksunda gerçekleşir. Bu tarihten bir ay evvel, yani Ağustos'da, hava yavaş yavaş serinlemeye başlar. Coğrafi açıklama böyle. Halk dilinde ise çok hoş bir ifadesi var. "Ağustos soğuya soğuya kış gelir; Şubat ılıya ılıya yaz gelir."
Orta Asya'daki mitolojik inanışa göre İmre ya da Emire isimli cin, ilkbahardan önce titrek ışıklar saçarak göğe yükselir. Sonra, buzun üzerine gelerek eritir. Ardından toprağa düşer. Böylece ilkbaharı müjdeler. Bulgarlar’daki ismi Zemire'dir. Bizdeki cemre kelimesinin hem İmre, hem de Arapça kor, ateş parçası manasına gelen cemre ile alakası olduğu görüşleri vardır. Son noktayı ise Anadolu insanı koyar: "Cemile"
Türk mitolojisinde böyle bilinen cemrenin, bir de eski şiirimizdeki teşhis sanatına göre izahına bakalım.
Kar ile güneşin kavgası neticesinde, kar kazanır ve kış gelir. Güneş, utancından ortadan kaybolur.
Halka görünmeğe güneşin kalmadı yüzü
Dünyayı eyledi gözine teng ü tar berf (Üsküblü İshak Çelebi)
Güneş, utancından görünmez ama, halk onu çok özler. Çünkü kış zalimdir. Derd üstüne derd getirir.
Gündüzün halk çerağ ile ararlar güneşi
Bulmayub derd ile bir pare od oldı her dil (Necati Beğ)
Nihayet güneş yeniden ortaya çıkmaya yüz bulunca, halka göz kırpmaya başlar.Ara ara kor parçaları yollar dünyaya. Geliyorum müjdesidir bu kor parçaları. İlk müjde ile hava ısınır. İkincisi buza gelir ve su azad olur. Üçüncüsü ise toprağa. Artık tabiat bahara hazırdır.
Cemre insanoğlunu çok sevindirir. Sevgilinin gelişini bildiren mektub gibi beklenir.
Divan şairleri, cemre zamanı, devlet büyüklerine sunmak üzere "Cemreviye" denilen kasideler yazardı. Sâbit’in (ö. 1713-14), Şeyhülislâm Ali Efendi için yazdığı cemreviyesinden bir bölüm şöyle:
Dil âteş-i mahabbet ile feyz-yâb olur
Deryâ gibi ki cemrede pür-âb ü tâb olur
Neyl-i hevâya düşdü bugün nokta cemreden
Şimden gerü serâb-ı mahabbet şerâb olur
Cahit Sıtkı Tarancı, cemre düşmesini, suyun hürriyetine kavuşup, denizlere doğru neşeyle çağlaması olarak görür.
Kar eriyivermiş, buz kırılmış;
Kuşlar gibi azad olmuş sular,
Toprağa düşer düşmez ilk cemre.
Arzın bağrında bin yol açılmış,
Aktıkça akmış, şad olmuş sular;
Dağ başlarından ta denizlere
Nihayet kış bitiyor. Tabiat, derin uykudan uyanmaya hazırlanıyor. Havayı , suyu, toprağı ısıtan cemre gönlünüze de düşsün. İnsanoğlunun esas baharı, gönlündedir.
KAYISILAR AVANAK OLUR
Birkaç gün önce çiçek açan kayısılar gördüm. Kayısılar avanak olurmuş. Azıcık sıcak görünce bahar geldi zannederek çiçek açar.
Bizim ana muhalefet, erken açan kayısılar gibi. Ortamı ısıtacak birkaç şey görünce bahar geldi zannederek çiçek açıverdiler.
Kılıçdaroğlu, baharın geldiğinden o kadar emindi ki miting programına bile başlamadı. Başbakanımız günde iki şehre gidiyor; o ise kaset piyasası ile meşgul. Bir yerlerden müjdeyi almış olacak ki kendini yorma zahmetine girmedi. Nihayet dün kıpırdadı.
Güz başında, bir arkadaşıma “Ben bu yazdan bir şey anlamadım” dediğimde “Hiçbirimiz anlamadık. Gezi hepimizi yordu.” dedi. Şimdi de kasetler yoruyor.
Hedef de bu zaten. Yorulalım istiyorlar. Panikleyelim, birbirimize düşelim…
Az kaldı Türkiyem. Bir cemre de sandığa düşecek. Bahar tam gelecek. Panik yok. Yorulmak yok…
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.