Hicaz korsanlarının terör listesi
Çağdaş emperyalizmin ve onun güdümündeki yerel yönetimlerin saltanatlarını sürdürmek amacıyla yürüttükleri enformasyon savaşında zihinleri işgalde kullandıkları kavramların hep kendi hesaplarına işlemesi için yoğun çaba içindeler. Bu amaçla son dönemde medya harcamalarına epey pay ayırıyorlar.
Terör kavramı ve bu kavramın nasıl istismar edildiği hakkında daha önce muhtelif yazılarımızda ayrıntılı bilgi vermeye çalışmıştık. Artık bu kavramın uluslararası emperyalizm ve yerel işbirlikçileri tarafından siyasi oluşumları ve kitlesel hareketleri mahkûm etmede anlamına uygun kullanılmadığı, sadece hâkim güçlerin saltanatlarını sağlama alma amacına yönelik yıpratma savaşının silahı olarak değerlendirildiği çok açıktır.
Her şeyden önce siyasi iktidarlarını sürdürebilmek için zulme, şiddete ve baskıya ihtiyaç duyan, hukuku ve adaleti tamamen rafa kaldırmış durumdaki dikta rejimlerinin kalkıp terör listeleri hazırlamaları gülünçtür. Böyle bir faaliyet yolları, köprü başlarını tutmuş, gelen geçeni soyup soğana çeviren korsanların yolcular hakkında hukuki değerlendirme raporları tutmasına ve onların arasında mevcut oldukları iddia edilen teröristlerin listesini çıkarmasına benzer.
Müslümanların kutsal beldeleri üzerinde uluslararası emperyalizmin bir karakolu görevi yapan Suudi Arabistan Krallığı’nın güya terör listesi yayınlaması da böyledir. Aslında bu karakolun adını Hicaz Korsanları Sultası şeklinde değiştirmek belki daha isabetli olacaktır. Özellikle bölgedeki dikta rejimlerine karşı özgürlük mücadelelerinin etkili olmasından ve geniş bir kitlesel tabana yayılması endişesi oluşmasından sonra Hicaz Korsanları’nın telaşları arttı. O yüzden bu mücadelelerin önünü kesmek ve kazandıkları zaferleri de geri almak amacıyla muhtelif oyunlara başvurmaya başladılar.
Mısır’daki Sisi darbesinin başarılı olmasında Hicaz Korsanları’nın sinsi oyunlarının ve açık desteklerinin önemli rolü olduğu biliniyor. Onların yardım ve destekleriyle iş başına gelen Sisi cuntasına bağlı sözde Acil İşler Mahkemesi’nin Filistin’deki İslâmî Direniş Hareketi’ni terör örgütü ilan etmesinin hemen ardından Hicaz Korsanları da cunta zulmüne boyun eğmeme konusunda kararlılığından geri adım atmayacağını ve halkın kazanılmış zaferini geri alma mücadelesinde ısrarlı olacağını ortaya koyan Müslüman Kardeşler’i kendince “terör” listesine dâhil etti. Oysa Sisi cuntası bu hareketi silahlı çatışmanın içine çekebilmek için bin bir türlü oyuna başvurmasına rağmen başarılı olamamıştı ve bu hareket mücadelesini tamamen sivil ortamda, kitlesel eylemlerle sürdüreceğini tüm dünyaya duyurmuş, kendisine nispet edilmeye çalışılan silahlı eylemlere sahip çıkmamış, bu eylemleri onaylamadığını ve bunların kendisiyle hiçbir ilgisinin olmadığını açıklamıştı.
Müslüman Kardeşler’in bu konudaki kararlı tutumuna rağmen Hicaz Korsanları’nın bu hareketi kendince terör listesine dâhil etmeye kalkışması ona karşı Sisi cuntasının yanında savaşı kendi cephesinde lojistik, siyasi ve ekonomik ortamda sürdürme niyetinde olduğunu dünyaya duyurması anlamına geliyor.
Sisi cuntasının Filistin’deki İslâmî direniş hakkında çıkardığı mahkeme kararı da aynı şekilde siyonist işgalle aynı safta yer aldığını ve özgürlük mücadelesi veren Filistinlilere karşı işgalcilerin hesabına kendi alanında lojistik, siyasi, ekonomik ve gerek gördüğünde askerî savaş yürütme amacı taşıdığını duyurmasıdır. Siyonistlerin hesabına dava açan gazetecilerin iftiralarıyla böyle bir hüküm çıkarılmasının Mısır toplumunda veya Arap dünyasında bir tek kişi için dahi ikna edici olamayacağını kendisi de çok iyi biliyor. Ama halkın desteğinden yoksun olan askerî sultanın devam edebilmesi için emperyalizmin desteğine ihtiyaç olduğunu bunu elde edebilmek için de işgalci siyonistlerle aynı safta ve Filistinlilerin işgal altındaki vatanlarını kurtarma mücadelelerine karşı savaşması gerektiğini biliyor. Böyle bir savaşı meşrulaştırabilmek için de karşısına alacağı direnişçilere “terörist” yaftası takması gerekiyor.
Tıpkı Bangladeş’teki savaş suçlularının, kendilerinin hunharca kan döktükleri savaşa prensipte karşı çıkanları mahkûm edebilmek için “savaş suçları mahkemesi” kurmaları gibi.
Bekri Mustafa’nın köye imam olması da işte böyle bir şey.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.