Akif’in Perişan Çocukları
Bugünlerde İstiklal Marşımızın kabulü münasebetiyle Mehmet Akif Merhumdan, davasından ve çilesinden behsediyorduk.
Bir evvelki yazımız, Akif’in çilesine ailesinin de ortak edilmesi yanlışlığı ve yazıklığı hakkında idi. Bu münasebetle Mehmet Akif’in büyük oğlu Emin Ersoy’un askerlik görevini yaptığı sırada, koğuştaki arkadaşlarına Kur’an okuyup tefsir ettiği gerekçesiyle Divan-ı Harbe verilmesi ve ardından yaşanan acı bir hayatı geçen yazımızda işlemiştik.
Şimdi de ailenin diğer fertlerini kısaca görelim isterseniz.
Cemile
Cemile, 1883 yılında Kahire' doğumlu Ömer Rıza Doğrul ile evlendi. Kocası aslen Burdurlu bir ailenin çocuğuydu. Ailecek Mısır'a göç etmişlerdi. Ezher'de hukuk eğitimi gördü ama gazeteciliğe ilgi duydu ve mesleğe Mısır'da başladı. Hayatının akışını değiştirecek kişi olan Mehmet Akif Ersoy'la da Mısır'da tanıştı.
1. Dünya Savaşı'nın arifesindeki Osmanlı başkentine (İstanbul) de Ersoy'la yeniden konuşabilmek için geldi. Bu gelişi aynı zamanda Mehmet Akif'e damat olmasıyla sonuçlandı. Akif'in kızı Cemile'ye aşık oldu. Evlendiler.
Hem evlilik hem de dünya savaşının başlaması üzerine Mısır'a dönmekten vazgeçti. İstanbul'da kaldılar. Büyük bir gazeteci ve yazar olarak hayatına devam etti. “Tanrı Buyruğu” tefsirini yazdı. Birçok telif ve tercüme kitapları vardır. Masondur.
Ömer Rıza Bey'in Cemile Hanım'la evliliğinden üç çocuğu oldu. Bülent, Nazan ve Rezzan.
TKP Genel Başkan'larından Aydemir Güler, Rezzan Hanım'ın oğludur. Yani Aydemir Bey, Ömer Rıza Bey'in torunudur.
Zamanın fesadıyla işte bu gibi satır aralarına düşülen küçücük notlarda kaybolur gider imanlar, evlatlar, torunlar…
Suat Ersoy
Babası Mehmet Akif’in emekli maaşıyla geçinen küçük kızı Suat Ersoy da 1991 yılında üzücü olaylarla karşılaştı. Kızları Ferda ve Selma Argon’la birlikte Beyoğlu’nda yaşayan Suat Hanım evden atılmak istendi.
Bu üzücü olayın gazetelerde yer alması üzerine dönemin Başbakanı Turgut Özal, Suat Hanım’a Halkalı’da bir daire tahsis etti.
Ancak ekonomik sıkıntılar ailenin yakasını bir türlü bırakmadı. Evini satmak zorunda kalan Suat Ersoy Hanım, Kadıköy’de Vakıflara ait döküntü ahşap bir eve taşındı. Suat Ersoy Hanım bu evde zor günler yaşadıktan sonra yaşama veda etti.
Tahir Ersoy
Mehmet Akif’in küçük oğlu Tahir Ersoy ise tercüman olarak çalıştıktan sonra emekli oldu. 2000 yılında da karaciğer ve kalp yetmezliğinden vefat etti.
Emekli maaşı yeterli olmadığı için Ankara’da SSK’ya bağlı bir hastanede tedavi edilen Ersoy, daha sonra İstanbul’a getirilerek, Esma Hatun Hastanesi’ne yatırıldı. Ancak hastalık iyice ilerlemiş olduğundan tedavi sonuç vermedi ve Tahir Ersoy hayata gözlerini kapadı. Tahir Ersoy’un cenaze törenine ise ne yazık ki çok az insan katıldı. (http://www.ilkadimdergisi.net/node/1047)
Bunlar acı, ama yalın ve sade birkaç örnek. Daha bunun gibi nice alimlerin, velilerin, müftülerin, hoca efendilerin çocukları imansızlık bataklarında boğuldu gittiler. Biz “İlim ve Özgürlük” kitabımızda bu ortamı anlatmaya çalışmıştık. İşte yaşanan sosyal depremin acı yıkıntıları, yaman kayıpları.
Evet, ülkeyi bu hale getiren deprem, Batılılaşmadan başka bir şey değildir. Batılılaşma Osmanlıdan başlayan ve Cumhuriyetle hedefine ulaşan uluslararası bir projedir.
Biz bu projenin nasıl bir fay hattında kırılma yaşatarak büyük bir sosyal deprem meydana getirdiğini, önümüzdeki nisan ayının sonunda çıkacak ve adı muhtemelen “Osmanlıdan Cumhuriyete Büyük Kırılma” olacak kitabımızda epey anlattık.
Bu da yetmezdi elbette. Bu kırılmanın, bu sosyal depremin toplumda nasıl bir hasar meydana getirdiğini, nasıl dinden dönmelere ve küfre düşmelere sebep olduğunu da adı muhtemelen “Müslüman Toplumlarda Kafirleşme Sorunu” adıyla yazdık.
Bunlar bizim büyük dertlerimizdir. Esas davamızın bir İslam devlet ve medeniyetini inşa olduğunu her zaman yazıyoruz. Bunun temel taşı olan devletimizin şeklini şemailini daha önce “İslam’da Devlet ve Siyaset” kitabımızda yazmıştık. Ama bu laik toplumda İslamî yönetime erme çalışmalarını da iki kitapta bitirdik. Sırada onlar var. Onlar ve hem derdimizin hem de devamızın anlatılmaya çalışıldığı bir çok eser.
Bu arada yeri gelmişken söyleyeyim, bir yorumcumuzun beklediği “Din ve Diyalog” kitabı bizim için çok acil değildir. Yani çok önceliği yok. Ama o veya bir başkası, arzu edenler varsa, buyursun bir matbaa ile anlaşsınlar, onların basımına izin verebiliriz.
Hem de seve seve…