Zekat da vergiden sayılsın
Ülkemizde dinini ciddiye alan ve mümkün mertebe de yaşamaya çalışan dindarlar yakın geçmişe kadar farklı alanlarda katı laik dönemin uygulamalarından epey mağdur oldular.
Başörtüsü yasağı gibi bu sıkıntıların önemli bir kısmı kalktı ve toplum rahatladı. Ancak kanıksanan bazı uygulamalar var ve hâlâ mağduriyetler oluşturmaya devam etmekteler. Bunlardan birisi de zekat ve verginin beraber ödenmeye devam etmesidir.
Zekat ve vergi aynı cümlede neden yer alır itirazları olabilir. Önce kısa bir izah yapalım, sonra da meramımızı anlatalım.
Zekat, malın belli bir miktarını (nisap), Allah’ın (c.c) Kur’an-ı Kerim’de saydığı sekiz sınıftan birisine veya birkaçına Allah (c.c) rızasını gözeterek vermek manasına gelir. İslâm’ın beş şartından birisi olan bu ibadet malla yapılır.
Zekâtın verileceği yerler, Kur’an’da (Tevbe: 9/60) şu sınıflar olarak tesbit edilmiştir:
Fakirler, miskinler, zekat toplamak ve bu işi organize etmekle görevli memurlar, müellefe-i kulûb dediğimiz kalpleri İslâm’a ısındırılacaklar, köleler, borçlular, Allah yolunda savaşa katılmak istediği halde maddî imkânsızlıktan dolayı silah ve nafakasını temin edemeyenler, yolda kalmışlar.
Zekat ve vergi ilişkisine gelince. Sosyal bir devlet halktan topladığı vergileri devlet, toplum ve ferdin yararına çerçevesi kanunlarla çizilmiş yerlere harcar. Seküler de olsa sosyal devlet, halktan topladığı vergileri yukarıda sayılan sınıfların bir kısmına harcamakla mükelleftir. Dolayısıyla vergi ve zekat için toplanan paraların harcanacağı yerlerde kesişen kalemler mevcuttur.
Şimdi, zekat verecek kadar geliri olup da zekat ve vergi veren Müslümanlar sadece vergi verenlere göre bir haksızlığa uğramaktalar. Çünkü bir müslüman hem inançları gereği kazandığı malın zekatını vermekte hem de aynı kazançtan devletin belirlediği oranda vergisini ödemektedir. Bu da âdil olmayan bir durumu ve bir rekabeti meydana getirmektedir.
Oysa zekat vermeyen kişi sadece vergi vermekte ve kendisinden başka bir şey istenmemektedir. Buna mukabil zekat veren kişi ikisini de birden verdiğinden pazar koşullarında eşit rekabet şartlarını yitirmektedir. Bu mesele o kadar kanıksanmıştır ki, bu söylediklerimi çoğu kişi garipseyecektir sanırım.
Malezya’da hocalık yaptığım yıllarda devlet önümüze iki seçenek koymuştu; ya gelirinin vergisini ya da zekatını vereceksin diye. İsteyen istediğini seçebilir. Devletin belirlediği miktarı kişiler meşrebine göre devlete ödemekteler.
Müslüman olmayanlar, yahut zekat vermek istemeyenler vergi verdiklerinde devlete ve topluma karşı görevlerini yerine getirmiş sayılıyorlar.
Buna mukabil devletin belirlediği oranda zekatını verenler de vergiden muaf tutulmuş olmaktalar. Eğer kişi devletin belirlediği vergi miktarına eşit zekat ödemez ise, daha az ödese meselâ, geri kalan kısmını vergi memurları hesaplamakta ve onu vergi olarak tahsil etmekteler.
Zekat paraları ise belirlenen zekat fonuna aktarılıyor. Zekat fonu da bazı vakıflar aracılığıyla zekat paralarını Kur’an’da zekat verilmesi gereken sınıflara dağıtıyor. Bu da toplumda bir dayanışma ruhunu oluşturuyor. Böyle olunca da insanlar zekat vereceğim diye vergi kaçırma yoluna tenezzül etmiyorlar.
Bir Müslüman zekat vermemezlik edemez. İslâm’ın temel rükünlerinden olan bu ibâdet Kur’an, Sünnet ve İcma ile sabittir çünkü. Bu yüzden halkın iradesini ve inançlarını önemseyen sosyal bir devlet bu meselede de halkını rahatlatacak bir adım atabilir.
Bizim teklifimiz, Diyanet’in de içinde olacağı kurumlar aracılığıyla hakkıyla ve ehline verilen zekatlar vergiden düşürülmelidir. Bu hakkaniyete daha uygundur.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.