Radikal İslâm tehdidi
Amerika Birleşik Devletleri (ABD), Birleşik Krallık (İngiltere), Avrupa Birliği (AB).. Dikkat ederseniz Batı bloğunun iki lider ülkesi birleşik. Yüzyıllarca birbirlerine karşı en kanlı savaşları vermiş Avrupa ülkeleri de AB çatısı altında birleşik. Ama Müslümanların asla birleşmesini istemiyor bu birleşik ülkeler. Bu işte bir gariplik yok mu?
Son dönemde bazı AB ülkelerinin büyük ekonomik krize girmesine rağmen bu birliği bozmama kararlılığı gösterdiklerini gördük. Neden? Birleşmek kötüyse kendileri niye birleşiyor o zaman? Birleşmek iyi ise Müslümanların birleşmesine neden karşı çıkıyorlar?
Onlar; birleşmenin, beraber bir gelecek kurmanın, karşılıklı bağımlılık ilişkileri içerisinde hareket etmenin en akıllı ve kârlı yol olduğunu çok iyi biliyorlar. Birbirleriyle uğraşmak yerine birlik olup ötekisiyle uğraşmayı az bedelle çok kazanmanın yolu olarak görüyorlar. Tam da bu sebeple Müslümanların birleşmesini istemiyorlar.
Birlik içinde güçlü kalabilirlerse dünyayı ve bahusus Müslüman ülkeleri sömürebileceklerini biliyorlar. Bu yüzden de Müslüman coğrafyada birleşme iradesi sergileyen halk hareketlerini, siyasi liderleri tasfiye etme yoluna gidiyorlar.
Bunun için sürekli Müslümanlar arası etnik ve mezhebî ihtilafları kışkırtıyor, İslâm içi savaşı zorluyorlar. Varolan tarihi ihtilafları modern format içinde kışkırtarak birleşmenin önünü kesiyorlar. Vahdet hayâli kuran liderleri cezalandırıyorlar.
Birileri yine soracak bize; “Ümmetin yaşadığı vahdet krizinde Müslümanların hiç mi suçu yok?” diye. Olmaz mı, elbette var. Oyuna gelen Müslümanların, dar cemaat çıkarları için İslâm düşmanlarıyla işbirliği yapan kesimlerin de suçlu olduğunu söylemek, bu babta zaid kaçar.
23 Nisan Çarşamba günü eski İngiltere Başbakanı ve Ortadoğu Dörtlüsü Özel Temsilcisi (BM, ABD, AB ve Rusya’nın ortak Ortadoğu temsilcisi) Tony Blair, Londra’da yaptığı açıklamada, Batılı liderlerin Ukrayna konusunda Rusya ile farklılıkları bir yana bırakıp radikal İslâm tehdidine odaklanmaları gerektiği uyarısında bulunmuş. Daha fazla kan dökmek, kaos çıkarmak için daha fazla odaklanmaları gerekiyor.
“Batılı liderler, diğer farklılıklara rağmen özellikle Rusya ve Çin’le işbirliğine gitmeli” de demiş Mr. Blair. İslâm’ın asıl vermek istediği mesajı saptırıp, çarpıtan radikal bakışın yarattığı tehdidin tüm dünyaya yayıldığını söyleyerek şöyle de buyurmuş hazret:
“Radikal İslam tehdidi toplumların, hatta milletlerin istikrarını bozuyor. Küreselleşme çağında, hep birlikte barışçıl bir şekilde yaşama imkânını zayıflatıyor... Bu tehdidi kabullenmekte isteksiz, etkin bir şekilde mücadele etmek konusunda da güçsüz görünüyoruz.”
(http://www.bbc.co.uk/turkce/haberler/2014/04/140423_blair_radikal_islam.shtml)
Ben, Blair’in açıklamalarına ne kızdım ne de şaşırdım. Aksine muhalifin açık sözlü olması tercihimdir. Yaptıklarını ve yapacaklarını vakada hangi operasyonel kavramlar altında icra ettiklerini ve edeceklerini öğrenmiş oluyoruz böylece.
Blair’in tam ne dediğini anlamak istiyorsanız eğer, sadece Mısır’a bakmanız bile yeter. İhvan hareketi radikal İslâm diye kodlandı. Bundan sonra Muhammed Mursi’nin halkın hür iradesiyle seçilmesinin bir önemi de kalmadı. Asker darbe yaptı, sivilleri öldürdü. Halkın seçtiği cumhurbaşkanını hapse de attı. Yapılan darbe de darbe değildir!. Yeter ki hedef seçilen hareket ve lider radikal İslâm olarak kodlanabilsin.
Bunlar olurken vesayetçi bürokrasi, liberaller, solcu cenah ve de İslâmî etiketli kimi cemaatler topyekûn “radikal İslâm”a karşı düşmanla aynı safta yer alabiliyor. Radikal İslâm etiketi nelere kadir, görüyorsunuz. Son dönemde içte ve dışta Ak Parti’nin radikal İslâmcı kökenine vurgu yapılması tesadüf değil.
Tarihî, etnik, dinî ve fikrî ihtilaflarına rağmen birlik içinde kalmaya önem gösteren Batı, içimizdeki cahillerin yüzünden Müslümanları böl yönet taktikleriyle esir almaya devam ediyor.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.