Dengeler değişiyor
Siyonist işgal devletiyle Suriye arasında sözde “barış (!)”çabalarının kolay sonuç vermeyeceği tahminlerimizi daha önce de dile getirmiştik. Son Beyrut ziyaretimizde fikirlerine başvurduğumuz ve hadiseleri çok yakından takip eden fikir ve hareket önderlerinin görüşleri de tahminlerimizi tekit etti. Bundan önce Siyonist işgalcilerin Lübnan’dan çıkmaları konusunda Suriye’yle yapılan uzun pazarlıkların hiçbirinden sonuç çıkmaması da bu konuda bir kanaat belirlememize imkân verecek bir tecrübedir. İşgalci saldırganı gerek Lübnan’dan ve gerekse Gazze’den masa başı pazarlıklar değil kararlı direniş çıkarmıştır.
İşgalci Siyonistle yapılan siyasi pazarlıkların sonuç vermemesinin sebebi şiddete başvurarak gasp ettiği hakların ve işgal ettiği toprakların bir kısmını iade işini asıl sahiplerine gayet pahalıya getirmeye çalışmasıdır. Golan konusunda izlediği politika da budur. Siyonist devlet bu bölgeden çekilmeyi, karşılığında oldukça büyük tavizler koparmadan kabul etmeyecektir. Mevcut şartlarda bunun gerçekleşmesi de mümkün değildir. Dolayısıyla mevcut şartlarda Suriye – İsrail görüşmeleri ve bunun için arabuluculuk yapılması sadece havanda su dövülmesinden ibarettir. Ama hem sorunun tarafları durumundaki yönetimlerin hem de arabuluculuk yapan Türkiye’nin işin içinde bazı stratejik hesapları var.
Kafkaslar’daki olayların hem bölgesel hem de uluslararası çapta dengelerde değişikliğe sebep olması üzerine Suriye’nin ortaya çıkan durumdan istifade etmek için atağa geçtiğini ve kendisine dayatılan politikalara karşı daha açık bir tutum sergilemeye çalıştığını gördük.
Siyonist işgal devletinin Kafkaslar’daki askerî yapılanmaya doğrudan müdahale ettiğini, Saakaşvili yönetimine askerî teçhizat, silah ve askerî eğitim alanında destek verdiğini açığa çıkaran Moskova yönetimi, Suriye’ye silah yardımı yapacağını, hatta nükleer silah desteğinde bulunmasının bile mümkün olduğunu açığa vurmaktan çekinmedi. çok geçmeden Suriye Cumhurbaşkanı Beşşar Esed, Rusya ziyareti gerçekleştirdi ve özellikle askerî alanda işbirliği çabalarını artırmak için atağa geçti. Bu atağın amacı sadece silah temini değildi. Aynı zamanda ABD yönetiminin Suriye’yi yalnızlaştırma politikasının etkisini azaltmaktı. Söz konusu yalnızlaştırma politikasının en önemli amaçları da Suriye’yi İran’la ilişkilerini asgari düzeye çekmeye ve işgalci Siyonist devlet tarafından dayatılan uygulamaları kabullenmeye zorlamaktı. Esed’in Moskova’da, İran’la dostça ilişkilerini sürdüreceklerini, ABD’ye ise karşı olduklarını söylemesi söz konusu dayatmalar karşısında kendini biraz daha güçlü hissetmeye başladığını gösteriyordu.
Gerçi kendi gücüne değil de başkalarının desteğine dayanarak politika belirleyen ülkeler yeri geldiğinde istikametlerini dış etkenlere göre değiştirme zorunluluğu duyacaklardır. Ama son dönemde bileğini güçlü hisseden ABD dayatmacılığının yavaş yavaş güç kaybetmesi değişimin ABD tahakkümü aleyhine işlediğini gösteriyor.
Bu denge değişiklikleri karşısında İslâm ülkelerinin yapması gereken Batı veya Doğu kulüplerinden birine sırtını dayamaları değil Müslüman toplumlar arasındaki dayanışma ve işbirliğini güçlendirerek bağımsız politikalar belirlemenin altyapısını oluşturmalarıdır. Ama bunun gerçekleşmesi için Müslüman toplumları yöneten zihniyette köklü bir değişikliğe ihtiyaç var.
Rusya’nın NATO’yla ilişkilerini dondurma tehdidinde bulunması da kutuplaşmaya işaret ediyor. Norveç adına yapılan açıklamada Rusya’dan böyle bir uyarının geldiği bildirildi. Rusya’nın NATO’ya karşı tavrının sebebi tabii ki bu teşkilatın Gürcistan’ı bünyesine alma planından dolayı ona destek vermesi ve Kafkaslar’da statüye doğrudan müdahil olma çabasıdır. Zaten Rusyalı yetkililer tarafından yapılan açıklamada da bu hususa vurgu yapıldı.
Abhazya ve Güney Osetya’nın bağımsızlığının Rusya tarafından tanınması talepleri ve bu konudaki ataklar da AB üyeliğine aday Gürcistan’ın küçültülmesi çabalarıdır. Rusya’nın Gürcistan’ın toprak bütünlüğünün artık unutulması gerektiğini ısrarla vurgulamasının arka planında da bu amaç var. Gürcistan’ın yakın bir gelecekte AB üyeliğine kabul edilmesi muhtemeldir. Moskova, Kafkaslar’da AB bünyesine alınacak bölgenin mümkün olduğunca küçültülmesini istiyor. Bu yüzden Güney Osetya ve Abhazya’yı koparma çabalarında ısrarlı olacağını tahmin ediyoruz.
Türkiye’nin de bölgesel ve uluslararası dengelerde aktif rol oynamak için ciddi adımlar attığını görüyoruz. Bu adımların tahlilini de inşallah bir başka yazımızda yapmaya çalışacağız
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.