Kerime Yıldız

Kerime Yıldız

Türkiye'nin "Germinal"i: Soma

Türkiye'nin "Germinal"i: Soma

Suçlu kim?

En doğru cevâbı, Emile Zola vermiş Germinal romanında. Herkes suçlu. Herkesi suçluyor ve geleceğe dâir umudu yeşertiyor. Germinalin ürün, bereket gibi anlamları var. İnsan bu romanı okuyunca, "Bu romansa bizimkiler ne?" diye sormadan edemiyor.
Soma'daki mâden fâciasını,  peşin hükümlerinden arınarak, herkese dokunacak, herkesi silkeleyecek şekilde yazabilecek bir babayiğit romancımız  var mı Zola gibi?  Nerdeeeee? Herkesin küçük hesaplar yaptığı bu ülkede zor iş.

Romandan bana kalan en mühim şey ne biliyor musunuz? Arka bahçedeki karahindibalar. Aç kalınca imdâda yetişen otlar… Soma'da madenden haber bekleyen şalvarlı kadınlar, bana karahindibayı hatırlatdı. Kimbilir, kocalarının maaşları yetişsin diye hangi otları katık yapıyorlardır ekmeğin yanına?

Öyle zor ki bir yakınının ölüm haberini beklemek. Kaza geçiren  oğlumun ölmediği haberi gelene kadar bir erik ağacının altına sığındığımı hatırlıyorum. Bir önceki yazımda bahsi geçen "Ana olacağına duvarda taş ol daha iyi" sözünün ne mânâya geldiğini  , "Mustafaaam!" diye çığlık atan Somalı annede bir kez daha gördüm.

Herkes, birilerini suçluyor. Hükûmeti, sendikaları, patronu, teknolojiyi…. Belki de suçlu, mâdeni, kader kabul ederek aşağı inen işçilerdir.

Hükûmetlerin destekçisi ya da köstekçisi olmakdan ve  birtakım muhterisleri siyasetin yukarılarına taşımakdan başka bir işe yaramayan sendikalar için ne demeli bilmem. Onlar için işçiler (ve memurlar), makamlara , siyâsi partilere ve oradan da Meclis'e giden merdivenin basamakları.

Patronun  avukatları savunmayı hazırlamışlardır nasıl olsa. Daha kendisi bile bilmiyordur nereden nasıl sıyırdığını. Acaba diyorum, siyâsi hesâbı için  Soma'ya, işçilere destek olmaya  koşan, dededen torpilli jüristokrat Metin Feyzioğlu'na  5 milyon dolar verse avukatı olmayı kabul eder mi?  Yazılanlar doğruysa Feyzioğlu, havada kapar.
Hükûmet ve muhâlefet seçim yorgunu. Yeni bir seçimin arefesinde hiç hesapda olmayan bir felâketle sarsıldılar.  Aramızdan eksilen yüzlerce işçi, bakalım hangi tarafın oyunu arttıracak? Elbette çok üzülüyorlar ama, artık neye yarar? Hayatlarımız da oylarımız kadar değerli olduğunda, her iki taraf da sâhiden kazanacak.

Hiç hesapda  olmayan diyorum ama, bir felâket olsa diye hesâbı olanlar kendilerini ele veriyor. "Keşki bu olay Ağustos'da olsaydı." diyen twitter kullanıcısı, ne tür bir hayvan acaba? İnsan olanın  ağzından "Keşki bu olay olmasaydı." sözleri çıkar zîra.
Klavyenin başına oturarak en tesirli twiti en önce atma yarışına girenler  " Beni bırakın Mahmut'u alın. Onun karısı hamile" diyen madenciden sonra biraz mola vermeli. Çünkü, bundan daha anlamlı bir cümleyi kimse kuramaz . Suyu bulandırmak yarışına girenlere  lafım yok. Onları hiçbirşey iflâh etmez. Hiçbirşey onları yalandan vazgeçiremez.
Delik çoraplara, ağıt yakanlar var. Kel ölünce sırma saçlı, kör ölünce badem gözlü olurmuş. Şimdi ağlatan bu  fotoğraf,  çorabın sâhibi ölmemiş olsaydı, komik kareler diye yayınlanır; alay edilirdi.

Çizmelerinin çamuru sedyeyi kirletir diye çekinen işçi, içi kirlendikçe dışı paklanan herkesi duvara vurdu.  Alnı terlemeden, üstü başı kirlenmeden para kazanan herkesi..
Bir yerde " Hakkınızı helâl edin" diye bir ifâde okudum. Bu ifâde, en çok hükûmet için geçerli. 700 bin liralık saat takan bakan için geçerli.  Her geçen gün refah seviyeleri artan muhâfazakârlar için geçerli. Devlet parasıyla ülke ülke dolaşan "bizim monşerler" için geçerli. Kendisi yapmasa bile  makamından vazgeçmemek için güce boyun eğen , yolsuza yol veren bürokratlar için geçerli.  Neden mi? Yine romana dönelim. Bir anarşist, işçilere şöyle diyor:
"Marsilya’da piyangodan 100.000 frank çıkan iki işçi, bir yer açıp, ömürlerinin sonuna kadar çalışmadan yaşayacakmış! Sizin sınıfınız bu işte. Onlar gibi olduğunuzda da, geldiğiniz yeri unutuyorsunuz. Elinize mülkiyet geçince de, onu paylaşmıyorsunuz. İşte sizin kokuşmuş sınıfınız, acınacak haldesiniz…”

Evet kokuştuk ve acınacak haldeyiz.  Meğer ne kadar açmışız makama ve paraya.Mâden niye yandı, nasıl yandı  elbet ortaya çıkacak.  Romandaki gibi düzenin bozulması için, kaos için  sabotaj ihtimâlini düşünmek bile istemiyorum. Düşünmesem de hazırda bekleyen  ölü soyucuları görünce  zihnim bulanıyor.

Kaos isteyenlerin,  hükûmetin istifâsını bekleyenlerin yine karşısında olacağız. Bu felâket, kendimize çekidüzen vermemize sebeb olur inşallah. Dilerim, bizi çok çetin sorularla başbaşa bırakarak öte tarafa gidenler, Türkiye'nin Germinal'i olurlar.
Zola'nın ifâdelerini, Soma'ya uyarlayarak bitirmek istiyorum.

"Şimdi, Mayıs güneşi, toprağı ısıtıyor, Soma'dan hayat fışkırıyor, tomurcuklar patlıyor, ekinler yükseliyor. Her yandan tohumlar şişiyor, uzuyor, toprağı deliyor. "
..ve Somalı madenciler umutlarımızı yeşertiyor adâlete dâir.

İçim yanıyor. Hem sükûtum var, hem isyânım. Milli yas ilân edilmese konserlerin iptal edilmediği bir ülkede yaşıyorum.

"Kalbim Soma'da" diyen twit ehli!

Yas üç gün. Yas bitsin, pamuk eller cebe. Dışı kömür karası işçilerin şehâdeti beyaz bir sayfa açsın yüreğimizde. Onların çocukları okumalı ve o mâdene inmemeli.

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
5 Yorum
Kerime Yıldız Arşivi