Faruk Köse

Faruk Köse

Ben adamın dediğine değil, yaptığına bakarım

Ben adamın dediğine değil, yaptığına bakarım

Bir insanı dedikleriyle mi değerlendirirsiniz, yaptıklarıyla mı?

Mesela, temizlik hakkında nutuk atan birinin kir-pasak içinde olduğunu görseniz, adaletten ve hak-hukuktan söz eden birinin zulümlerine ve haksızlıklarına şahit olsanız, terbiyeden dem vuranın edepsizliklerinin ayyuka çıktığını bilseniz, ne dersiniz?

İnsanların ne dedikleri elbette önemli de, bundan daha önemlisi, ne yaptıkları değil mi? Bir de dediği başka, yaptığı başkaysa; dediğinin tam zıddını yapmış veya yapıyorsa, o insanın ne dediğine değil, ne yaptığına bakarsınız, öyle değil mi?

Denilenin değil, yapılanın anlam taşıdığı çarpıcı örneklerin âlâsını ülke ve toplum olarak gördük, yaşadık ve buna göre biçimlendirildik. Öyle bir “M.Kemal tecrübesi” yaşadık ki, “denilenden ziyade yapılanın önemli olduğu”nu öğrenme deneyimi bakımından başka bir örneğe ihtiyacımız kalmadı.

Kalmadı ama, hâlâ toplumu, denilenlerle yönlendirebileceğini zannedenler var. Örneğin, Sözcü Gazetesi’nin web sayfasında manşetten giren “Atatürk diyor ki” başlıklı bir haber dikkatimi çekti. Güncel bazı olaylara dair M.Kemal’in dediklerine dikkat çekiliyor. Sanırım bugünü kötüleyip “M.Kemal zamanının ne kadar güzel olduğuna dair kanaat oluşturmak” istediler. M.Kemal’in yaptıklarına bakmayıp sözlerini ön plâna çekerek, “sözler üzerine bina edilmiş bir M.Kemal portresi” teşkil etmek istedikleri görülüyor. Böylece, “M.Kemal zamanına dönüş özlemi”ni geliştirerek bugüne saldırıp, “muhalefet etme duyguları”nı tatmin ediyorlar.

Sanki M.Kemal’in neler yaptığını bilmiyormuşuz gibi, hâlâ sözlerini vitrine çekmekle kanaatleri yönlendirebileceğini zannedenlerin olması üzüntü verici. Ne var ki, bu da ülkemizin bir gerçeği. Zira topluma ve ülkeye sunacak hiçbir şeyi kalmayanların tek sığınağı, “Devleti biçimlendiren ideoloji”nin “dokunulmaz ideolog”unun sözlerinden ibaret...

Bu da gösteriyor ki, “toplumun kimlik ve kişilik değerleri”nin hilafına bir devlet kurup, kurumsal ve hukuksal yapısını biçimlendiren “Kemalist ideoloji”, artık sadece “kurucu” olması hasebiyle varlığını sürdürebiliyor; ama hakikatte, “bir daha geri gelmemek üzere iktidardan muhalefete düşmüş” bulunuyor. Bir süre daha “siyasal meşruiyet mercii” gibi görülse de, artık Kemalizm “iktidar argümanı” değil, “muhalefet ideolojisi” olmaktan öteye bir anlam ve değer ifade etmiyor.

Şimdi, Sözcü’nün “haber”inde, M.Kemal’in “dedikleri”ne dair verdiği örneklerin bir de “yapılanlar”ına bakalım.

Sözcü’nün yazdığına göre, Başbakan Erdoğan vatandaşa “tokadı yersin” demiş; ama “halkı tehdit edenler”e mukabil M.Kemal şöyle demiş: “Millete efendilik yoktur. Ben kalpleri kırarak değil, kazanarak ülkeme hükmetmek isterim.”

Dediği bu, ama yaptığı şu: “Halka rağmen halk için” ilkesiyle millete ait ne varsa iptal etmek, milletin bütün değerlerini zorla değiştiren bir “tahakküm yönetimi” kurmak, yaptıklarının hiçbirini millete sormamak ve kurduğu “İstiklal Mahkemeleri”yle muhalefet edenin başını ezmek, binlerce alimi idam ettirip kırmadık hiçbir kalp bırakmamak ve daha niceleri...

Sözcü’nün yazdığına göre polis, çocuğu gözaltına almak istemiş; ama “zulmeden polisler”e karşı M.Kemal şöyle demiş: “Polis, bir asker kadar disiplinli, bir hukukçu kadar hukuk adamı, bir anne kadar şefkatli olmalı.”

Dediği bu, ama yaptığı şu: M.Kemal’in “bir anne kadar şefkatli” olan o polislerinin ve askerlerinin mesela Kur’an okuyan çocuklara neler yaptığını, Kur’an okutan hocalara nasıl zulmettiklerini, insanlara nasıl işkenceler yaptıklarını ve yargısız infazlarını, yakın tarihin gün yüzüne çıkan sayfalarında bile bulabilirsiniz.

Sözcü’nün yazdığına göre, gençler Soma şehitleri için yürümüş; “hak arayan gençler” için M.Kemal şöyle demiş: “Gençlikle iftihar ediyorum. Her şeyi gençliğe bırakacağız. Onlar, geleceğin ışıklı çiçekleri.”

Dediği bu, ama yaptığı şu: Okuyan, ilim sahibi, dinini-imanını bilen İslami duyarlılığa sahip gençliği, kimliğini “Laik Batı kafası” ile değiştiren gençliğe dönüştürüp, milleti aslından koparmak...

Sözcü’nün yazdığına göre, Soma’da avukatlar kelepçelenmiş; “kelepçelenen yargı” için M.Kemal şöyle demiş: “Adalet kuvveti bağımsız olmayan bir milletin devlet halinde varlığı kabul olunamaz.”

Dediği bu, ama yaptığı şu: Doğrudan kendinden emir alan ve “sanığın idamına, şahitlerin bilahare dinlenmesine” diye karar veren İstiklal Mahkemeleri ile hukuk ve adalet diye bir mefhum bırakmamak...

Sözcü’nün yazdığına göre, “yürüyen kadınlara zulmedilmiş”; oysa “ezilen kadınlar” için M.Kemal şunları söylemiş: “Ey kahraman Türk kadını! Sen yerlerde sürünmeye değil, göklere yükselmeye layıksın.”

Dediği bu, ama yaptığı şu: “Kahraman Türk kadını”nın edebini, ahlâkını ve tesettürünü iptal edip Batı kadınının tarzını ona zorla dayatarak yerlerde süründürmek, hatta şapka giymedi diye ibret için bir kadının idam edilmesine ses çıkarmamak...

Sözcü’nün yazdığına göre, “Cemaatler, Soma’ya çıkarma yapmış”; ancak cübbeli-sakallı insanlardan müteşekkil “bu görüntü”ye M.Kemal şöyle demiş: “Türkiye Cumhuriyeti şeyhler, dervişler, müritler, meczuplar memleketi olamaz.”

Dediği bu, ama yaptığı şu: “Meczup”a bile merhamet edilmesi gerekirken, bütün şeyhleri, dervişleri, müritleri, alimleri vs. acımadan yok ettirip, gerçekten de bu sözünü yerine getirmek...

Yani? Başlıkta dedim ya: Ben adamın dediğine değil, yaptığına bakarım...

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Faruk Köse Arşivi