Avrupa bir Osmanlıya mı hamile?
“40 senedir buradayım, böyle bir şeye şahit olmadım” diyen gurbetçiye, “Türkiye’de durum farklı değil; 90 senedir görülmeyenleri görüyoruz, hayallerimiz bir bir gerçek oluyor” diye cevap verdi Türkiye’den giden bilge dostum.
Avrupalı Türk Demokratlar Birliği (UETD)’nin 10. Kuruluş yıldönümü toplantısına davet edildiğimde tereddüt etmeden “geliyorum” dedim. Bunun tarihi bir buluşma olacağı hem zamanlamasından hem de hazırlanan ‘muhtevâ’dan belliydi. Toplantının şeref misafirinin Başbakan Erdoğan olması kadar Soma’daki felaket sonrası belirlenen toplantı içeriği de Almanya’daki kardeşlerimizin benzersiz bir manevî atmosfer yaşamasına vesile oldu. Heyecan ve coşkunun zirvede olmasının yanında gözyaşı ve dua dolu bir toplantı gerçekleşti Köln’de…
Türkiye normalleştikçe ve kendine geldikçe gücünün ve potansiyelinin farkına varıyor. Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığı (YTB)’nin dört sene önce kurulması bile bunun göstergesi.
3 milyon vatandaşımızın yaşadığı Almanya’da bir Alman siyasinin bile kolay kolay yapamayacağı toplantıyı yapmak aslında Türkiye için çok zor değildi. Türkiye, gerek Almanya’daki vatandaşlarının haklarını korumak gerekse bu devasa güçten istifade etmek adına bugüne kadar sürdürülebilir ve isabetli adımlar atmadı. Türkiye’deki iktidarların çok da bu tür dertleri olmadı yakın vakte kadar.
Almanya’daki vatandaşlarımız hem Türkiye’deki holdinglerin hem de bazı sivil toplum kuruluşlarının ‘fon kaynağı’ ve Türkiye’de yapılamayan bazı uygulamaların deneme sahası gibi görüldü hep. Bu arızalı algıdan ve ilişki biçiminden dolayı gurbetteki kardeşlerimiz ciddi darbeler yediler. İttifak etmeleri gerekirken bölündüler, parçalı yapılarla hareket etmeye başladılar. Elbette tüm bu olumsuzluklar başta Almanya’da yaşayan vatandaşlarımıza olmak üzere Türkiye’ye ve daha geniş anlamda İslam Dünyası’na çok ciddi zararlar verdi.
Köln’de Başbakan Erdoğan’ın verdiği özgüveni yüksek, ümit dolu ve karakterli mesajlar, çizdiği güçlü Türkiye resmi geçmişteki onca problem düşünüldüğünde çok büyük başarı olmakla birlikte alınması gereken mesafe düşünüldüğünde henüz başlangıç.
Bazı Avrupa Birliği üyesi devletten daha çok nüfusa sahip olan Avrupalı Türklerin ileriye yönelik, kalıcı, kimliklerini inşa ve muhafaza etmeyi temel gaye edinen yaklaşımlara ve çalışmalara ihtiyaçları var. Bu anlamda UETD gibi kuruluşların ve Diyanet İşleri Başkanlığı’nın çalışmaları çok önemli.
Bu teşkilatlar özellikle yeni nesillerin eğitimlerine ağırlık veren programlara yoğunlaşmalılar. Bugün Almanya’da en önemli sorun alanı da her yönüyle eğitim alanı olarak görünüyor. Eskiden dönmek üzere gurbete giden vatandaşlarımız şimdi artık ülkeye yerleşiyorlar ve yeni nesiller Alman mantığı ve sistemine göre Alman okullarında eğitim alıyorlar. Entegrasyonun ötesinde ciddi bir asimilasyon tehlikesiyle karşı karşıyalar. Kurumların ileriye yönelik stratejilerinin zayıf olmaması ve aralarındaki ittifaksızlık etkileri devasa boyutlardaki asimilasyon tehlikesini bertaraf etmek için yeterli değil.
Avrupa Parlamentosu seçim sonuçları ve Almanya özelinde Türklerden duyulan rahatsızlık Türkiye’nin Avrupa’daki Müslümanlar ve bilhassa vatandaşları ile ilgili çalışmalarını ve AB üyelik sürecini daha da önemli ve anlamlı kılıyor.
Üstad Bediüzzaman’ın “Avrupa Osmanlıya hamiledir, gün gelecek onu doğuracak; Osmanlı da Avrupa’ya hamiledir, gün gelecek onu doğuracak” tespiti çoktan gerçekleşti. Şimdi Avrupa’daki Osmanlı tarzı ‘birlik’ ve Osmanlıdan sonra kurulan Avrupa tarzı cumhuriyet çetin bir varoluş mücadelesi ve kimlik inşa süreci yaşıyor.
Köln buluşması bunun için hayati idi. Artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacak. Yeni Türkiye’nin Avrupa seyahati asıl şimdi başlayacak.
AB, ya Türkiye’yi hazmedip Osmanlı kimliğini güçlendirip yoluna devam edecek ya da çözülecek…
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.