Kırık bir dil
O gün tekne gezisi yapılacaktı. Sekiz günlük tatilimizin üçüncü günüydü. Herkes birbirine göz aşinası olmaya başlamıştı. Kimileri nerdeyse sıkı dostluklar geliştirmişti.
Sabahleyin saat 10'da tekneye binmemiz bekleniyordu.
Ben deniz kıyafetimi, havlumu koyduğum küçük tatil çantamı almıştım yanıma. Bir de okumakta olduğum romanımı…
Duraksamadan güverteye çıktım. Ufku seyredecektim. Denizin iyotlu arı havasını ciğerlerime dolduracaktım. Hemen kanepedeki yerimi aldım. Biryandan da salondan güverteye girip çıkanları seyrediyordum. Aa, birden o!
Birkaç günden beri görüp durduğum, bir başına yemeğini yiyen, bir başına otelin lobisinde bir köşeye çekilip bir yandan kahvesini içerken bir yandan da kitabını okuyan o kız…
Birden nasılsa bana yakın bir yerde oturacağını eril bir sezgiyle bildim.
Gerçekten öyle oldu. Hemen sağ tarafıma yakın oturdu. Keten torbası yanındaydı. Torbayı ikimizin arasına bir yere bıraktı. Kollarını göğsünde kavuşturup o da benim gibi güverteye girip çıkanları seyretmeye başladı.
O sırada güverteye çıkan bir genç kadını göstererek:
—Şuna dikkat ediyor musun? Diye sordum. Dolaşık Dil filmindeki kadına benzemiyor mu? Belki ta kendisidir.
Omuz silkti.
—Ben gerçek insanlarla ilgilenirim, dedi.
—O gerçek değil miydi? Dedim.
—Onunki film dünyasının gerçekliği.. ben annemin gerçekliğinden bahsediyorum.
—Kendini film karakterleriyle özdeşleştirdiğin olmuyor mu?
—Gittiğim her yerde bana bunu soruyorlar…
—Nasıl yani?
—Herkes beni şimdi güverteye gelen bu kadına benzetiyor, dedi.
—Sen o değil misin?
Bir an yüzüme baktı. Gözlerimin içini gördü. Orada kendini okuduğu belliydi:
—Bana bir arkadaşımın olup olmadığını soruyorlar. Bir arkadaşımın olduğunu öğrenmekle sanırsın ki delice mutluluk duyacaklar. öyle düşündüğümde onlara bir arkadaşımın olduğunu söylüyorum. O zaman yüzleri buruşuyor. Şirinleşerek yalan yalan, diyorum. Ben, gördüğünüz gibi bu dünyada yapyalnız biriyim. Benim ne annem var, ne dedem var, ne sevgilim. Ben böyle, gördüğünüz gibi bir başına biriyim. Bana âşık olmak istiyorlar. O zaman onlara kendimi açmak zorunda kalıyorum. Ben buyum diyorum. Gözlerine bakıyorum ve çocuklarımdan bahsediyorum. İki tane dünya güzeli çocuğum var, diyorum. Biliyor musun herkesin aklı karmakarışık bu günlerde. Elbet ben de aşkımı arıyorum. Onun nerde olduğunu, kim olduğunu bildiğimi söyleyemem, bana düşen onu aramak. Onu bulduğumda ilkin sana bildireceğime söz veriyorum. Ben oynadığım filmlerde daima gerçek ıraları canlandırmayı tercih ettim, ederim. Yönetmenim iyi bilir bunu. çünkü ben gerçek biriyim.
Aramızda duran torbasını aldı, kucağına yerleştirdi.
—Benim gerçek bir insan olduğuma inanıyorsun, yani biliyorsun.. değil mi?
—Elbette, dedim, ona ne şüphe…
—Tut öyleyse elimden, dedi.
Elimi uzattım. Uzattığı elini tutmak istedim. Tuttum.
Ama…
O da..
Ne?
Eli, elimin içinde yitip giderken, yok haline gelirken yalnızca sahibi olmayan bir ağızdan fısıldanın cümleyi işittim:
—Günümüzün dili bu işte bayım, diyordu, kırık bir dil: yokluğun, yok olmanın dili…
Kırık olan dil miydi, tekne mi kırılmıştı, ufuk mu unufak olmuştu belli değildi: denizin derin kara yosunlarına doğru çekilip gitmiştim. Gitmiştik.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.