Kerime Yıldız

Kerime Yıldız

Üniversite hocalarının bürokrasideki dramı

Üniversite hocalarının bürokrasideki dramı

Rahmetli Amil Çelebioğlu, vaktiyle,Cemal Kurnaz'a asistanlık teklifini şöyle yapmış:

"Üniversite hocalığı, karşıdan çok havalı görünür. Aslında, zahmetli, meşakkatli bir iştir. Öyle fazla bir parası da yoktur. İlim adamı hiçbir zaman zengin olmaz. Sen buna rağmen çalışmayı bırakmayacaksın. Hele Türkoloji, yani Türklük bilimi 9-5 mesaisi ile sınırlandırılacak bir alan değildir. 24 saat millet hizmetinde olmayı gerektirir. Bütün bunları bilerek, gece gündüz millete hizmete var mısın?”

Cemal Kurnaz "Evet" deyince  devam etmiş:

“Bir şey daha var. Öğretim üyeliği, akademisyenlik başlı başına bir değerdir. Onun üstünde başka bir makam yoktur. Onu bürokrasiye, politikaya bir basamak, bir atlama tahtası  olarak kullanmayacağına, yöneticiliğe tenezzül etmeyeceğine söz veriyor musun? "

Rahmetli Çelebioğlu, kalp gözü açık bir hocaydı. Bir bildiği varmış. Akademisyenlerin, bürokrasiyi üniversiteye tercih etmelerinin  ne kadar  vahim bir durum olduğunu, özellikle son yıllarda üzüntüyle müşahede ediyoruz.

Bu memleketin, bürokrasiye yönetici yetiştirmeye mahsus okulları var. Her işyerinin, kendine mahsus  bir silsilesi var.  Yani, yönetici ihtiyacını öğretim üyelerinden sağlamak gibi bir mecburiyet yok.  Ama her nedense yardımcı doçent veya doçentliğini almış öğretim üyelerinin, birdenbire ilim aşkı bitiyor ve bürokrasi aşkı başlıyor. Herhalde, o zamana gelene kadar çektikleri sıkıntıyı bir türlü telafi etmek istiyorlar. Oku oku, yaz yaz;  nereye kadar?

Ama,  bilmedikleri bir şey var. Bürokrasiye geçecek kıvama gelene kadar aldıkları yol, yönetici  vasfını taşımalarına mani. Neden derseniz, sürekli kitap okuyup araştırma yaptıklarından insanları tanıyamıyorlar. Tanıdıkları, hocaları ve öğrencileri.  Maalesef, isimlerinin başına aldıkları ünvanın akademik bir unvan olduğunu unutup,  bürokrasi  için kazanılmış bir unvan olduğu  algısına  kapılıyorlar.

Yönetim tecrübesi olarak böyle kısır bir hayattan  yöneticiliğe geçince inanılmaz hatalar yapıyorlar. Bürokrasi, üniversiteye benzemez.  Siyaset konuşur.  Türlü türlü hilesi, hurdası vardır. Hocası ile talebelerinden başka tecrübesi olmayan bu yöneticiler, kurtlar sofrasına oturduklarını bilmeden bir hızlı başlarlar ki sormayın. Hele de "Ben kimseye benzemem. Kimseye boyun eğmem. Gerekirse çeker giderim." diyenleri yok mu? Pembe İncili Kaftan hikâyesinin Muhsin Çelebi'sinden rol çalarlar ama, "Bu altın kaldırımlı, mîna çiçekli, cenneti andıran nuranî yolların nihayetinde daima "kirli bir etek mihrabı" bulunduğunu"(*) unuturlar. Zaman ilerledikçe, kimseden farklı olmadıkları, güce boyun eğdikleri  ve çekip gidemeyecekleri ortaya çıkar. Nereye el atsalar, bir siyasiden veya bir sendikadan telefon gelir. Önceleri direnir;  sağlam dururlar.  Ama , yerlerini sarsacak veya bir yukarıya çıkmaya engel olacak sert kayaya çarpınca işler değişir. Yurt dışı gezilerinin, harcırahın, yüksek maaşın  tadını almışlardır bir kere. Hadi kolaysa bırak git. Artık, çekip gitme hürriyetleri yoktur.  Sahip oldukları herşey, onlara  sahip olur.

Bu durumda ne yapmalı?  Yaptığı her şeyin doğru olduğuna;  yanından kovamadığı fırıldakların,  üçkağıtçıların, münafıkların  sağlam olduğuna inanmayı tercih etmeli. Onların "kötü" dediği kötü olmalı;  "iyi" dediği iyi…  Eskiden olsa "Ölürüm imzalamam." dediği işlerin altına, "Banane, ben yapmıyorum ya" diyerek imza atmalı. Hz. Ömer misali, özel işiyle devlet işini ayrı tutup, özel masrafını cebinden ödemeyi ihmal etmemeli. Kısacası kendisini kandırmalı. Devede kulak olacak paraya hassasiyet göster; deveyi görme…

Peki bu teslimiyetin sebebi ne diye sorulsa,  geçerli bir cevabı da vardır artık.

Bu duruma kolay mı geldi sanki? Az mı ezildi, az mı yoruldu üniversitede? Hak etmedi mi bu makamı? O halde niye birkaç lüzumsuz insan için,  bu düzeni bozsun. Üstelik bu gidiş, vekilliğe, müsteşarlığa kadar gidebilir. Muhakkak bir yukarı makama çıkmalı; terfi etmeli. Hadi olmadı, yerini muhafaza etmeli. Üniversiteye geri dönmek, kabus gibidir artık.

İlim adamlığı bitmiş; adamlığı bitmiş,  ne gam?

(*) Pembe İncili Kaftan. Ömer Seyfeddin          

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Kerime Yıldız Arşivi