AK Parti’nin göndergeleri çok eski
28 Şubat’ta kreşte olan çocuklar zannediyorlar ki, bu ülke kuruldu kurulalı AK Parti tarafından yönetiliyor ve Tayyip bey de ezelî ve ebedî başvekil. Yok... Hayır... Araya Mustafa Kemal ve İnönü yerleştirecek de, tarih bilgisi sıfırın altında olduğundan, onları nereye yerleştireceğini kestiremiyor ve bu yüzden, AK Parti düşmanlığını nereye kadar dayandıracağını bilemiyor.
Hafızası bu kadar sığ bir kitleden oy almaya çalışan AK Parti, olumsuz örneklere göndermeler yapacağı zaman taaa 1930’lardan başlıyor ve ezanın Türkçe okutulmasını hatırlatıyor. Arkasından millî şef dönemini; yani karneye bağlı ekmek, şeker gaz dönemini hatırlatıyor. Bu da yetmezse, 27 Mayıs 1960 ve 12 Eylül 1980 darbelerine atıfta bulunuyor. 28 Şubat’la ilgili hiç bir şey hatırlamayan; bırakın 28 Şubat’ı, 27 Nisan 2007 e-muhtırasını bile hatırlamayan bir insan kitlesi ile karşı karşıyayız. 1930’lar, 1940’lardan kötü örnekler vermek bu hafızasız insanlarda, hiç bir şey uyandırmıyor. Ha duvara konuşmuşsunuz, ha bunlara!...
AK Parti, 1930’ları, 1940’ları hatırlatırken, 1950 Menderes dönemini ve 27 Mayıs 1960 darbesine göndermede bulunurken, yaşı 50 ve üzeri olanlarda biraz duygu kıpırdaması meydana getirebilir; gençlerde ve orta yaşlılarda değil.
AK Parti’nin hatırlattığı bu dönemler, gerçekten unutulmaması gereken dönemlerdir ama bunu sadece politik arenalarda hatırlatmanın bir faydası yoktur.
12 seneden beri iktidarda olan AK Parti, oluşturduğu ortamla, bir ekmek karnesinde yaşanan trajedinin filmini çektirebildi mi?
Millî şef döneminin olumsuzluklarını işleyen romanlar, hikâyeler, tiyatrolar, şiirler yazılmasına, resimler çizilmesine ortam hazırlayabildi mi?
27 Mayıs sabahı, darbenin acısını yüreğinde hisseden sıradan insanın hikâyesinin yazılmasını sağlayabildi mi?
Menderes ve arkadaşlarının idam sehpasında şehid edilmesini işleyen kaç hikâye, kaç roman, kaç film var?
Günümüz insanı, kuru sloganik sözlerden ziyade, zihne çakılan ve zekice işlenmiş roman, hikâye, tiyatro ve film sahnelerinden etkileniyor.
Cumhuriyet dönemi olumsuz örneklerini öyle işleyeceksin ki bütün sanat alanlarında, her yapılanda, insanlığın ortak trajedisini, eleştirdiğin dönem ve siyasî figürler üzerinden işleyeceksin.
Tabii olumsuz dönemleri anlatırken “kör güzüne parmak” hesabı, propagandif bir dil ve üslup kullanırsan, hiç bir toplumsal etkin olmaz. “Hidayet romanları” üslubunda olursa, gene toplumun tamamına hitap etmeyen “undergraund varoş edebiyatı” yla meşgul olursunuz.
30 yıldan beri baş örtüsü dışında bir şey konuşamayan “İslamcı” gelenek, bir döneme mühür vuran bu trajediyi, propagandif metinler dışında, evrensel planda ele alan bir metin yazamadı.
Milleti “Şu dönem çok kötüydü” diyerek ikna etme devri geçti. Şimdi, bir şeyin kötü olduğunu söyleme dönemi değil. Sen hikâyeyi öyle anlat ki, o dönemlerin kötü olduğuna okuyucu veya seyirci kendiliğinden karar versin.
Bölünmüş yollar yapmak, hava alanları, TOKİ binaları, barajlar yapmak iyi, güzel... Bunlara laf yok... Fakat her şeyi sadece yatırımdan ibaret görüp insan unsurunu görmezden gelirseniz, yarınınızı kaybedeceksiniz demektir. Tıpkı Kızılay’da gösteri yapanlar hatırlatıldığında “Merak etmeyin!... Çubuk’tan eli sopalı 100 adam getirip onların işini bitiririm” diyen Demirel’in kaybettiği gibi... İşte o Demirel, müteahhitleri dinlemiş, onların dediklerini yapmıştı ama yeni bir insan tipi oluşturma kaygısını hiç taşımamıştı. Âkıbeti mâlûm...
Yeni Türkiye’nin yeni insanını oluşturmak isteyen AK Parti, eskimiş propaganda göndergeleriyle siyaset yapmaya devam ederse, yarınını kuramaz.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.