Irak Üçe Bölünürken
Eskiden Barzani deyince Irak’ın toprak bütünlüğüne vurgu yapılırdı. Halen yapılsa da olan odur ki iki yetmedi Sünni, Şia, Kürtçü diye üçe bölünüyor Irak toprakları.
Sebebi ise petroldür.
Petrol bitse geride ne Şia’sı kalır ne de Sünni’si...
11 Eylül senaryosu sonrasında “İslamî Terör” diye bir tehlikenin Pentagon tarafından ortaya atılmasının baş nedeni işgal ve sömürüdür. Sömürüye direnenleri terörle suçlayıp sindirdiler.
Hep sormuşumdur.
Şu El Kaide nereden ve hangi şartlarda doğdu?
Veya Türkiye ile bir meselesi olmayan El Kaide militanlarını yakalayıp ABD istihbaratına neden teslim ederiz? Terör diyeceksiniz, ama Türkiye’ye karşı örgütlenen PKK militanlarını Avrupalılar teslim etmiyor, aksine yıkayıp yağlıyorlar.
Hani şu Arap Baharı! Gördük ki bahar yerine Ortadoğu’ya çetin bir kış geldi.
Damlar aktı çatılar çöktü.
Şunu diyorum, anlamadan dinlemeden IŞİD olayına da fazla yüklenmeyin.
Tahminlerle amel edilmez. Irak Şam İslam Devleti’nin ne olduğunu doğru dürüst bilen yok.
Geriye dönersek, karşımıza Saddam ile İran’ın 10 yıl neden kapıştırıldığı sorusu çıkar.
O savaş boşuna mıydı? O günlerden bu günlere geldik.
Şu düşüncede hemfikir miyiz?
Yahudi lobisine dayalı ABD merkezli İngiliz politikası gereği, Ortadoğu petrolüne uzun mesafede sahip olabilmek için halkları mezhep, ırk, cemaat bazında bölmek gerekiyor.
Şimdi sorabilirsiniz, iktidarı kompasına alan bu paralel yapılanma da nerden çıktı?
Hele de 1924’lerde CHP zulmünden kaçarak Mısır’a kaçan Yozgatlı Müderris İhsan Efendi’nin oğlu bugün CHP’ye sığınıyor. Normal mi diyeceğiz, yoksa tuhaf mı?
İnce ve hesaplı işler bunlar…
Okuldur, Türkçe Olimpiyatları’dır bilmecenin şaşırtmaca tarafları.
IŞİD, EL Kaide gibi örgütlerin varlığı da kimseyi yanıltmasın.
Tezada bakın; EL Kaide, ABD istihbarat mahsulüdür, ancak bugün bu örgüt ABD’nin terör listesinde. IŞİD de, PKK da, DHKP de öyle…
Ne akıl değil mi? Hem beslersin, hem terör dersin.
Cennetmekân II. Abdülhamid, zıt akımları lehe değerlendirmesini bilen bir devlet adamı.
İttihatçılar, İngiliz istihbaratı ile işbirliği yaparak Hakan’ı devirmemiş olsalardı Türkiye bugün bölgesinde en büyüktü. Almanlara bel bağlayıp Birinci Dünya Savaşı’na girmek tabi ki aceleciliğin ve bir de acemiliğin nişanesi. Bugün ise o köprülerin altından çok sular geçti.
Erenler isyan etse de, gaza gelip kimseleri alnının çatısından vurup düşürmüyorlar.
Muhalefetin tahriklerine rağmen Dışişlerimiz oldukça soğukkanlı.
Geçmişte çokça yazdım, her devletin “el altı” diye bir politikası vardır.
Bu kısım devletin mahrem yeri sayıldığından kurcalanmaz velakin bizde ki “yıkıcı muhalefet” sürekli orasını kurcalar ki istikrar bozulsun, piyasalar karışsın, döviz alsın başını gitsin.
Dış politika oldukça rızıklı bir saha.
Dün Barzani karşıtı, bugün aynı safta olabilirsiniz.
Keza IŞID ile EL Kaide ABD’ye göre terör örgütü olabilir, ama senin için bir yerde önemi varsa yorganı bile kımıldatmadan el altı politikaları girer devreye.
Görülen o dur ki, militanları oradan, buradan toplama olan ve de zaman zaman Bosna gibi diğer ülkelerde savaşanların oluşturduğu IŞİD, şu anda Irak topraklarında Maliki denilen adama karşı çarpışıyor. Bu çarpışmaya terör mü diyeceğiz, ne diyeceğiz?
İşin garibi herkes seyir halinde, müdahale yok…
Maliki’ye destek vereceğini söyleyen İran da öyle, ne gelen var, ne giden.
Rusya ile Çin’in hiç sesi çıkmıyor.
Ortadoğu satranç oyununa benzer, kimin Şah diyeceği belli olmaz.
Bakarsınız Irak da Suriye gibi olmuş, her yer harap.
Gâvur için önemli olan insan değil, petroldür. Müslüman kanı ucuz, petrol kıymetli.
Hadi maddi sahayı anladık da, olup bitenlere manevi sahadan hiç bakabildik mi?
Haram ye, kan kus…
Kalp gözü ile bakınca görülür; hiçbir şey sebepsiz değildir, ne ekiyorsak onu biçiyoruz.
Kur’an’ı bir tarafa iterek cemaat, mezhep, ırk diyorsan şaşılacak bir şey yok, ilahi kudret zalimin zulmünü sarıyor başımıza. Huzurumuzu, vatanımızı alıyor elimizden.
Ta ki aklımız başımıza gelinceye kadar, tövbe edinceye kadar…
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.