Serdar Demirel

Serdar Demirel

Üniversitelerin çoğalması gerekiyordu

Üniversitelerin çoğalması gerekiyordu

Bazı okurlarım, geçen günlerde yazdığım “Yüksek eğitim” başlıklı yazımda, AK Parti döneminde çok sayıda üniversitenin açılmasını müsbet karşılamamı eleştirdiler. Bunun yüksek eğitimdeki kaliteyi çok düşürdüğü itirazını ilettiler. Onlara göre yapılması gereken şey, üniversite sayısını artırmak yerine varolan üniversitelerin kalitesini artırmakmış. 

Meseleye doğru cevap verebilmek için üniversitelerimizin sistem içindeki işleyiş tarzını biraz hatırlamak gerekiyor.

Cumhuriyet döneminde yüksek öğretim dindar Anadolu halkına önemli ölçüde kapalı konumdaydı. Evet, merkezi imtihan sistemi vardı ve sınavda başarılı olan öğrenciler aldıkları puanlara göre istedikleri üniversitelerde eğitim alabiliyorlardı. 

Ancak, Anadolu’nun genelinde ve bahusus merkezden biraz uzak yerlerde eğitim seviyesi merkeze ve ülkenin Batı kesimlerine göre çok düşüktü. Böyle olduğundan da kâğıt üzerinde varolan sınavda eşit olma iddiası güdük kalıyordu.

Problem sadece burada bitmiyordu elbette. Bütün engellere rağmen tırnağıyla kazıyarak üniversitelere yerleşen bu insanlar daha sonra yüksek lisans ve doktora alımlarında ve dolayısıyla akademisyen olarak üniversitelerde kalabilme hususunda da bizzat hocaları tarafından elenmiş, akademik dünyanın dışına itilmiştir. 

Türkiye’nin beyaz ve dine karşı önyargılı kesimleri akademi dünyasının karar verme yetkilerini ellerinde tuttuklarından yüksek lisans bölümlerine talebe seçimlerinde kendi klan üyelerini koruyup kollamıştır.

Sözün özü, üniversitelerde seçkinci ve ideolojik bir davranış biçimi hâkimdi. Kendi mahalle ve ideolojik kamplarından gördükleri kişileri akademi içinde yükseltirken öteki mahallenin çocuklarının yükselmesini engellemişlerdir. Oralar Beyaz Türkler’in fil dişi kuleleriydi. Toplumdan sterilize edilmiş, sistemin katı ideolojisine bağlı insanların kurtarılmış bölgeleri...

Bir imkânını bulup da yurtdışına çıkan dışlanmış insanlar ülkelerindeki akademi dünyasından çok daha zor şartlarda, yabancı dillerde ve rekabetçi bir ortamda başarıyla master ve doktora yapabilmişlerdir.

Türkiye, üniversitelerdeki bu haksız durumdan çok kaybetti. Nice velüt zihinler ülkelerine yapması gereken katkıları yapamadılar. Turgut Özal bu sistemi ıslah etmeye çalıştı. Önemli adımlar da attı ama eğitime hâkim sistemin ideolojik dişliklerini kıramadı. Belki de bunun bedelini hayatıyla ödedi.

Üniversiteler muhalefet partileri gibi de çalıştı. Önde gelen birçok üniversite hocası darbelerin içinde yer aldı. Akademi dünyası içinden halkın seçtiği iktidarlara karşı ciddi bir muhalefetin sergilenmesi, özgür ve evrensel düşünce merkezi olması gereken üniversitelerin vesayetçi sistemin müdafisi olması, bilim üretmenin de önünde en büyük engel oldu.

AK Parti döneminde özellikle de son 5 yılda sistemin epey iyileştirildiğini, halkın aleyhine kurulmuş çarkların kırıldığını söyleyebiliriz. Peki bu nasıl oldu?

Kanunlar seçilmiş hükümetin üniversiteler üzerinde fazla değişiklikler yapmasına, oraların yeniden yapılandırılmasına fazla müsait değildi. Ayrıca bu türden icraatlar muhalif kesimlerde büyük kızgınlık ve tepkilere de yol açıyordu. Toplumsal iç dengeleri de gözeterek bu fasit dairenin dışına çıkmak gerekiyordu.

Hükümet, bunu, üniversiteleri çoğaltarak başardı. Yeni açılan üniversiteler yeniden yapılanmanın imkânını sunuyordu çünkü.  

Evet, doğrudur açılan üniversitelerde kalite sorunu vardır ve buralarda henüz eğitim geleneği oluşmamıştır. Ama bu aşılamayacak bir sorun değildir. Üniversitelerin ideoloji merkezleri olmaktan çıkartılması bu sorunu aşma imkânını da sunuyor bize. 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
3 Yorum
Serdar Demirel Arşivi