Takva sahibi olun ve aranızı ıslaha çalışın
Allah Rasûlü ağladı, gözlerinden yaşlar
dökülmeye başladı ve şöyle buyurdu:
“Kıyamet günü öyle büyük bir gündür ki; o
günde insanlar günahlarının başkalarına
yüklenmesine son derece ihtiyaç duyarlar.”
Kul isterse cennete girebilir; tabii kardeşini
affetmek suretiyle...
Efendimiz’in Hayatından
Enes bin Mâlik (ra), Allah Rasûlü (sav)’in bizleri affa teşvik eden bir hadis-i şeriflerini şöyle nakleder:
Rasûlullah (sav) aramızda oturuyordu, azı dişleri görününceye kadar güldüğünü gördük.
Hz. Ömer:
“-Anam babam sana feda olsun ey Allah’ın Rasûlü! Sizi böyle güldüren nedir,” diye sordu.
Efendimiz şunları anlattı:
“-Ümmetimden iki kişi Yüce Rabbimiz’in huzurunda diz çöktüler.
İçlerinden biri:
-Ey Rabbim, benim hakkımı kardeşimden al, dedi.
Allah Teâlâ:
-Hakkını kardeşinden nasıl alayım, zira onun hiçbir hasenâtı kalmamıştır, buyurdu.
O:
- O zaman günahlarımın bir kısmını ona yükle, dedi.”
Bu sırada Allah Rasûlü ağladı, gözlerinden yaşlar dökülmeye başladı ve şöyle buyurdu:
“-Kıyamet günü öyle büyük bir gündür ki, o günde insanlar günahlarının başkalarına yüklenmesine son derece ihtiyaç duyarlar.”
Sonra şöyle devam etti:
“Allah Teâlâ, hakkını talep eden kişiye:
-Gözlerini kaldır ve cennetlere bak, buyurdu.
Adam başını kaldırdı ve:
-Yâ Rabbi, altından yapılmış şehirler, altından yapılmış ve incilerle süslenmiş saraylar görüyorum. Bunlar hangi peygamber, hangi sıddîk veya hangi şehîd için hazırlandı? dedi.
Cenâb-ı Hak:
-(İstersen) sen buna mâlik olabilirsin, buyurdu.
Adam:
-Ne ile? deyince,
Allah Teâlâ:
-Kardeşini affetmek suretiyle, buyurdu.
Adam:
-Ey Rabbim, kardeşimi affettim, dedi.
Bunun üzerine Allah Teâlâ:
-Kardeşinin elinden tut ve onu cennete götür, buyurdu.”
Bu hâdiseyi anlattıktan sonra Allah Rasûlü (sav):
“-Allah’a karşı takva sahibi olun ve aranızı ıslaha çalışın. (Gördüğünüz gibi) Allah Teâlâ Müslümanların arasını ıslah ediyor” buyurdu.
Gercek dostluk vefalı kardeslikte!
Sorumluluk sahibi insan, zaruri olmayan ihtiyaçları için borçlanıp da kul hakkı yüklenmeyi göze almamalı, fakat vefalı dostları da mecburen yüklendiği kul hakkı varsa ona seyirci kalmayıp birleşerek de olsa onu borçtan kurtarmaya gayret etmelidir
DERS
Hadis alimi Münavi, şahit olduğu bir borçtan kurtarma olayını şöyle anlatır bizlere:
- Muhammed bin Üsame hastalanmıştı. Ziyaretine gelen Zeynel Abidin Hazretleri, onun borçlu gideceğim korkusuyla ağladığını görünce çok üzülmüş, hemen ayağa kalkarak çevresine şöyle seslenmiştir:
-Ey cemaat, şahit olun, Muhammed bin Üsame’nin ne kadar borcu varsa hepsini de ben üzerime aldım, şu andan itibaren tüm borçlarını ben ödeyeceğim. Kardeşimizi kul borcuyla göndermek bana çok gelmektedir, bilginiz olsun!
Bu fedakârlığı hasta yatağında dinleyen Muhammed bin Üsame ise sevincini şöyle ifade eder:
-Şimdiye kadar kul hakkıyla gidecek olma korkusuyla ağlıyordum, şimdiden sonra ise kul hakkından kurtulmuş olma sevinciyle ağlayarak gideceğim!
Anlaşılan odur ki, sorumluluk sahibi insan, zaruri olmayan ihtiyaçları için borçlanıp da kul hakkı yüklenmeyi göze almamalı, fakat vefalı dostları da mecburen yüklendiği kul hakkı varsa ona seyirci kalmayıp birleşerek de olsa onu borçtan kurtarmaya gayret etmelidir. Gerçek dostluk, vefalı kardeşlik de böylesine darlıklarda belli olur zaten.
Bisr-i Hâfî’den kitaplık capta düsündüren sözler
HİKMET
Bişr-i Hâfî ömrünü ilim öğrenmek ve öğretmekle geçiren bir maneviyat büyüğü, bir tasavvuf üstadıdır.
• Dünyada meşhur olma arzusuna kapılan kimse, asıl ahirette meşhur olma gerektiğini hissedemez. Bu sebeple dünyada meşhur olan nice kimseler var ki, ahirette meçhul kalırlar! Sakın sen de dünyada şöhret peşine düşüp de ahirette tanınmayanlardan olmayasın!
• Dünyâ ve âhirette kederlerden kurtulmak isteyenler, kötü ahlâk sâhipleriyle yakınlık kurup da onlarla haşır neşir halde bulunmamalılar. Çünkü kötü ahlak sahipleriyle birlikte yaşamak, kötü koku üretenle birlikte yaşamak gibidir. Kendinde kötü koku olmasa da yanındakinden kendisine kötü koku siner, kötü kokulu adam haline gelir.
• İmam-ı Evzâî der ki: Bir zaman gelecek ki, gönülden dost olabileceğin kardeş, helâl sayabileceğin lokma ve sünnete uygun yaşayan örnekler görülemez hale gelinecektir. Asıl Müslümanlık da işte o zor zamanın Müslümanlığı olacaktır.
• Kişi öfkesini yenmeye alışmadıkça takvâ da tutunamaz. Öfke öyle bir yangındır ki girdiğinde kazandığın takva amellerinin tamamını yakıp kül eder.
• Ana ve babanın evlatlarına duaları, bir peygamberin ümmetine olan duası gibidir.
• Akıllı kimse, hayrı ve şerri bilen kimse değildir. Akıllı kimse, hayrı gördüğünde ona tâbi olan, şerri gördüğünde de ondan uzaklaşan kimsedir.
• Kötülüklerini gizlediğin gibi iyiliklerini de gizlemeye gayret et ki, riyaya kapı aralamayasın.
• Dün öldü, bugün can çekişiyor, yarın da doğmadı. Öyle ise şu anı değerlendirecek işler yapmaya bak. Şayet gelecekte yaparım diyerek kendini aldatanlardan olmak istemiyorsan.
• Bişr-i Hâfî hastalığında ziyaretine gelenlere şöyle bir misal verdi: ‘Bir karınca yazın taneleri toplar, kışın yerdi. Bir gün topladığı taneyi yemek üzere ağzına aldığı sırada havadan inen bir kuş ağzındaki taneyi kapıp yukarıya uçtu. Karınca böylece topladığı şeyi ağzına almasına rağmen yiyemedi. Dünyada insanlar da böyledir. Mal ve servet toplarlar ölüm kuşu gelip o kimseyi alır da topladıkları dünyalıkları hep başkalarına kalır, kendisine de hesabını vermek düşer.’
Şiir Defterimden
Efendim
Eştikçe küllerini altından kor çıkıyor.
Zamanın tırtıkları silinmez zor çıkıyor.
Güz ekini biçildi, orta yere saçıldı.
Bak gök sofrası hazır konuklara açıldı.
Yüzüm yok.. Bana düşen zerre var mı onurdan?
Pakine kaç yüz sürsem, hiç eser yok o nurdan!..
Yüz milyon galaksi var, yüzer sema içinde
Yitiğinin peşinden ara dur Çin- Maçin de..
Beş para etmez dünyam vardı benim efendim!..
Ufuk açım ne kadar dardı benim efendim!..
Görmek isteyen görür, gözüm gerçeği gördür!..
“O’ nun bak dediği yer”; bakmayan gözler kördür!..
“Dağlar çekemez yükü” taşırım, istekliydim..
Çepçevre kuşatılmış nisyanla destekliydim..
Nefes alıp-vermemek; ölüm ne kadar yakın!
Çıkagelir aniden sen sakınırsan sakın!
Dağların zirvesinde daldığıma yanayım
Kalabalık da yalnız kaldığıma yanayım
Ümit-korku içinde bir girdap çarkındayım.
‘Neden-niçin?’ Yokluyor beynimi farkındayım.
Çölde seraba koşar ah.. Sarhoşum efendim!..
Derde derman aramam dertten hoşum efendim! ..
Ağla.. Gözpınarların sel olup, yaş kalmasın
Kopup da boş hayale umutsuzca dalmasın
“Az gülüp, çok ağlayın” bilsek ‘derdin efendim! ..
Gözyaşı ilacıdır hali derdin efendim!..
KENAN M. ERYİĞİT
Vahyin Dilinden
“Allah’ın rahmeti sayesinde sen onlara yumuşak davrandın. Ama eğer onlara karşı katı yürekli davransaydın, kesinlikle senden uzaklaşırlardı. Şu halde onları affet, affedilmeleri için de dua et. (Hiçbir kaynak Allah Rasulünün kendisine savaşı açık arazide kabul etme konusunda ısrar eden, dedikleri olunca da savaş meydanını terk edenlere sitem ettiğini nakletmez.) Ve yönetim işinde onlarla istişareye devam et. (Peygamberimiz savaş öncesi savaş konseyini toplamış ve istişare etmişti. Kendisi başta olmak üzere tecrübeliler şehrin içinde kalıp savunma savaşı verme taraftarıydı. Fakat çoğunluğu teşkil eden konseyin genç ve atak üyeleri meydan savaşında ısrar ettiler. Allah Rasulü o görüşte olmamasına rağmen istişare sonucuna uydu ve zırhını giydi. Bu arada durumu yeniden gözden geçiren bazıları görüşlerini Allah Rasulünün görüşü istikametinde değiştirdiler. Bunu Rasulüllaha iletince şu destani cevabı aldılar: ‘Bir Peygamber giydiği zırhı çıkarmaz.’) Artık kararını verdiğin zaman da, Allah’a güven! Çünkü Allah kendisine güvenenleri sever.”
(3 Âli İmran, 159. Âyet)
Allah Rasulü’nden
Rasûlullah (sav) buyurdular:
“Akrabasının yaptığı iyiliğe aynıyla karşılık veren, onları koruyup gözetmiş sayılmaz. Akrabayı koruyup gözeten adam, kendisiyle ilgiyi kestikleri zaman bile, onlara iyilik etmeye devam edendir.”
(Buhârî)
Günün Sözü
“Düşünen insan, sahip olduğu nimetin farkına varır; düşünmeyen insan da kendini o nimetlerden mahrum sanır!”
(Atasözü)
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.