Başka bir memlekette cumhurbaşkanı seçmek!
2007 yılı o kadar uzağımızda kaldı ki... Kırk yıl mı desem, bir asır mı? “2007’nin ne farkı vardı?” diye sorabilirsiniz haklı olarak.
2007 şimdiki cumhurbaşkanımızın seçildiği yıldı... 7 Yıl çabucacık geçti, süresi doldu, yeni seçim yapılacak. Bu sefer Meclis değil, doğrudan halk seçecek...
Cumhurbaşkanı seçimlerinin Türkiye’de nasıl krizlere yol açtığını, 1960 sonrasını yaşayanlar çok iyi bilir.
27 Mayıs darbesine monte edilen “orgeneral” Cemal Gürsel, tabiî olarak (!) cumhurbaşkanı oldu. İlk dört yıldızlı cumhurbaşkanımız o değildi elbette. Birinci, ikinci cumhurbaşkanından sonra bir mola verilmişti. Şimdi dördüncüsü dört yıldızlı cumhurbaşkanı... Cemal Gürsel ABD’de ölünce nasıl krizler içinde dört yıldızlı ve de genelkurmay başkanı Cevdet Sunay’ın cumhurbaşkanı seçildiğini hatırlayanlar vardır elbette...
Onun ardından, Kara Kuvvetleri nöbeti Deniz Kuvvetlerine devretti. Dört yıldızlı bir (e.) amiral cumhurbaşkanımız oldu. “Ondan sonra tufan!” desek yeri var! Çünkü Meclis cumhurbaşkanı seçemedi!
Galiba bu da darbe gerekçelerindendi. Kenan Paşa genelkurmay başkanı olarak yönetime el koydu: 12 Eylül Darbesi! Millete Anayasa’yı kabul ettirdiği gibi kendi cumhurbaşkanlığını da tasdik ettirdi!
Son dört yıldızlı cumhurbaşkanımız işte geçen yıl darbecilikten yargılanmaya başlandı ve şu günlerde müebbete mahkûm! (Sırf bu bile artık başka bir ülkede yaşadığımızın delili olabilir!)
Turgut Özal’ın cumhurbaşkanlığı 1950’den sonra ilk sivilin Çankaya’ya çıkması demekti. Onun rahmeti rahmana kavuşması ile, sivil görünümlü bir atgm cumhurbaşkanı oldu. Askerlerle oturup 28 Şubat’ı kotardı... Süresi dolunca kalmak için direndi, ama yerine hayatı taşrada geçmiş bir hukukçu, fakat hasbelkader o sırada AYM başkanı “aman askerler gelmesin!” diye cumhurbaşkanı yapıldı.
Cumhurbaşkanlığının nasıl olmayacağı bu modele bakarak kolaylıkla anlaşılabilir.
İşte onun süresi bitmeye yaklaşınca, kıyamet alâmetleri belirdi! 2007 yılının başında Ankara, İstanbul, İzmir gibi büyük şehirlerde “Cumhuriyet miting”leri başladı...
Şehirlerin meydanları mı küçüktü, bu meydanlarda toplananlar mı çok kalabalıktı? Bir illüzyon, bir illüzyon değme gitsin! Gürültüler, patırtılar, darbe efektleri...
Türkiye’nin geleneksel oligarşisi cumhurbaşkanlığı seçimini kendi anlayışına göre tanzim etmek için her yolu deniyordu. Buna e-muhtıra ve Meclis’i kilitleyen 367 kararı dahildi...
Bu umumî seferberlikte “sözde değil özde atatürkçü ve laik bir cumhurbaşkanı” adayı iddiasının nasıl yükseltildiğini hatırlayalım...
“Özde laik” adaydan bugün nereye geldik?
Dindarlığı müsellem, hatta babadan dinar, iyi arapça bilen, Osmanlı türkçesi konuşan, bütün İslâm dünyasının tanıdığı bir aday, 7 yıl önce “sözde değil özde laik” aday sarasına tutulanların teklifi olarak gözümüzün önünde duruyor!
Yedi yıl ne ki?
Geldi geçti. Fakat nasıl geldi ve nasıl geçti de şimdi başka bir memlekette cumhurbaşkanı seçilecekmiş hissine kapılıyoruz?
Türkiye resmi ideolojisini 2007 temmuz seçimlerinde sandığa gömdü. O günden beri laiklik, atatürkçülük, ilericilik, ilkeler, inkılaplar... revaçtan düştü.
Gözümüzün içine baka baka “laik misin müslüman mısın?” sorusunu soran ve cevabınını merak etmeyip kılıç sallayanlar has müslümanlık iddiasıyla ortaya çıkıyorlar. Helâlden, haramdan, kul hakkından, tüyü bitmemiş yetimden... filan bahsediyorlar.
Bunlara söyleyeceğimiz şu: Bari laikliğinizde samimi olun!
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.