İki Kabrin Arasındasın; Artık Sen Bilirsin!
“Evet bu cisim ebedî değil, demirden değil, taştan değil.. ancak et ve kemikten ibaret bir şeydir. Âni olarak senin başına yıkılıyor, altında kalıyorsun. Bak zaman-ı mazi senin gibi geçmiş olanlara geniş bir kabir olduğu gibi, istikbal zamanı da geniş bir mezaristan olacaktır. Bugün sen iki kabrin arasındasın; artık sen bilirsin!...” (Mesnevi-i Nuriye)
İnsanların eğitim ve kariyerini tamamladığı, meslek edindiği, geleceğini ve yaşlılığını garantiye almaya çalıştığı dönem, gençlik dönemidir. Dünya hayatında tüm bu yapılanlar, bu en güzel döneme rastlar. İnsanın fiziksel ve zihinsel yönden en sağlıklı olduğu, en zinde, en gözü pek ve en enerjik dönemidir bu yıllar.
İnsanın kişilik yapısı gençlik dönemde oluşur; iyi ve kötü alışkanlıklar bu dönemde kazanılır. Genç, cahiliye toplumunda yerleşmiş katı alışkanlıklara ve görüşlere, yani sisteme tam olarak dâhil olmamış, din dışı telkinler onda henüz kemikleşmemiştir. Karakteri henüz yerleşmekte olduğundan, en güzel ahlâk özelliklerini kazanabilir, Allah´ın sınırları içinde hayat sürebilir.
Toplumda ise gençlik döneminin, deli dolu geçirilen ve kontrolsüz yaşanan bir dönem olduğu düşünülür. Oysa gençlik, din ahlâkına en iyi hizmet edilebilecek, Allah yolunda ciddi çaba gösterilebilecek, açık zihinle derin düşünülebilecek çok değerli hayat dilimidir.
Günümüzde gençler, âdeta bir boşluk içinde yaşıyor. Pek çoğunun başlarındaki yöneticilerden, ülkenin savunmasından, eğitim, hukuk ve sosyal sistemlerinden haberleri dahi yok. Kendi ülkelerindeki gelişmelerden haberi olmayan gençler, doğal olarak dünyada yaşanan olayların da pek çoğunu bilmiyor, bilimsel gelişmeleri takip etmiyor, amaçsız ve umursuzca günlerini geçiriyor.
Yazılı ve görsel medyanın da önemli etkisiyle gençler, dünyanın hızla değişiyor olması ileri sürülerek, modern, çağdaş, cesur ve özgür olmak adına ahlâksızlığa özendiriliyorlar. Televizyonlarda, gazete ve dergilerde gençlere, evlilik dışı ilişkilerin, sorumsuzca yaşamanın ve sapkın hayat tarzlarının propagandası yapılıyor. Bilinçsiz gençler, medyanın dayattığı ünlüleri kendilerine örnek alıp, onların giyimlerini, hayat felsefelerini, konuşma tarzlarını taklit ediyorlar. Böylece ailelerine ve çevrelerine ters düşüyor, zamanla da onlardan kopuyorlar.
Gençler giderek kulluk bilincinden uzak, sınır tanımayan, aşırı ve ahlâk dışı davranışlardan çekinmeyen, bencil tutkularının ardı sıra yaşayan, sorumsuz bir kişiliğe sahip oluyorlar.
Aldıkları telkinler sebebiyledir ki, sürünmenin, hayatın gerçeği olduğunu zannediyor birçok genç. Hayatın gerçeklerini kendince çok iyi biliyor ancak bildikleri, inancın gerçeklerinden çok farklı. Oysa fıtratına uygun olarak inancın gerçeklerine göre yaşasa, genç-yaşlı her insanın hayatı -Allah'ın dilemesiyle-cennete benzer.
Yaşadığımız dönem, Kur’an ahlâkının gerçek anlamda öğrenilmesine ve öğretilmesine en fazla ihtiyaç duyulan dönemdir. Özellikle îmânı kalbine yerleştirmiş gençler bu dönemde, Kur’an ahlâkına hizmette katkı sağlamak için cesaretle çaba göstermelidirler.
İnsan, ön yargılarını kırıp hayatını daha gerçekçi düşünmelidir. Zaman çok hızlı geçmektedir ve yaşanan her gün, insanı yaşlılığa biraz daha yaklaştırmaktadır. Yaşlılık dönemi ise insanın zayıf olduğu dönemdir. Allah, yaşlılığında, insanda eksiklikler yaratarak, dünyanın geçiciliğini hatırlatır. Dünyadaki eksiklikler de görebilenler için, gerçek yurt olan cennete olan özlemi artırır.
Gençler, dünyanın dört bir yanında yaşanan çatışmaların, savaşların, acıların sürmesinden, insanların zulüm görmelerinden kendilerini sorumlu hissetmelidirler. Müminlerin en önemli görevlerinden olan iyiliği emredip kötülükten sakındırma ve Kur’an ahlâkını yayma ibadetini, kınayanın kınamasından korkmadan, cesaretle yerine getirmeli, çarpık görüş ve sapkın felsefelerle fikir mücadelesi yapmalıdırlar. Toplumun dayattığı ‘idol’leri örnek alarak, küreselleşen dünyada top gibi nereye vursan oraya yuvarlanmak yerine, Allah yolunda malını ve canını satmış samimi müminleri kendilerine örnek almalıdırlar. Bu çabalar –Allah´ın dilemesiyle- insanlığın aydınlık günler yaşamasına vesile olacaktır.
Genç ya da yaşlı; yaşımız kaç olursa olsun, hepimiz ölüme aynı yakınlıktayız. İnsanların bir taraftan ölürken, diğer taraftan yenilerinin dünyaya geliyor olması bizi gaflete düşürmemeli. Hiç doğan olmasa, sürekli ölümlere şahit olsak ve çevremizdeki insanların sayısı gittikçe azalsa, nasıl panik oluruz... İşte bu ruh haliyle yaşayalım, ölümü sıkça düşünelim. "Yaş 35, yolun yarısı eder" der şair. Oysa 35 yaş yolun sonu bile olabilir hatta insan 35 yaşını hiç göremeyebilir. Geriye dönüp baktığımızda, yaşadığımız yılların ne kadar da çabuk geçtiğini düşünürüz. Yaşayacağımız yıllar da aynı hızla geçecek unutmayalım. Ki yavaş da geçse ölüm sonunda bizi bulacak...
"Yavrum! Gençlikte, nefsin arzuları insanı kapladığı gibi, ilim öğrenilecek, ibâdet yapılacak en kârlı zaman da gençliktir. Gençlikte şehvetin, asabiyetin kapladığı anlarda, dînin bir emrini yerine getirmek, ihtiyarlıkta yapılan aynı ibâdetten çok üstün ve kıymetli olur." (Sa'dî-i Şîrâzî)
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.