Ofis kapattıran “Fatih” Kim?
O iftardan bu iftara koşmayı, kalabalık yerlerde iftar yapmayı sevmiyorum.
Davete “katılamayacağımı bildirmek” benim için oldukça zor oluyor ama başarıyorum. Fakat, Ramazan’ın o “iftar bereketinden” mahrum kalıyorum. Bu durum içimi acıtmıyor da değil.
Konuşmama bile izin vermeden yer ve tarih söyleyip, duyduğum son sözü “Bak! Gelmezsen…” olan dostumda olduğu gibi yenilgilerim de oluyor tabi.
Davete icabet ettim. Az ve öz bir sofrayla karşılaşınca dünyalar benim oldu. Çeşit ne kadar fazlaysa benim kafam o kadar karışıyor çünkü. “Hangisini yiyeyim?” derken…
Yemek sonrası çay faslının önemini anlatmaya gerek yok…
Çay demini aldıkça sohbet de koyulaşıyor. Ramazan’dan dolayı dini konularla başlayan muhabbette söz dönüp dolaşıp gündeme geliyor.
Gazeteci olunca soruların size gelmesi kaçınılmaz oluyor. Ben sorudan ve yorum yapmaktan kaçındıkça ev sahibi dostumun bıyık altı gülmeleri daha görünür hal almaya başladı. “İmtihanda mıyız?” diye soru verdim kaşla göz arası…
Gündemin en çok yorumlanan maddesi “yediler ama yüzde 20. Diğerleri daha fazla yemişti” açıklaması oldu.
Size şöyle bir soru yöneltilse: “ Ortada bin lira var. Hırsız geldi, hepsini alabilecekken 200 lirasını çaldı, gerisini bıraktı. Bu hırsızlık mı?” tepkiniz ne olur?
“Yapılan eylemin adı hırsızlık…” dedim, devam etti “ Peki, hırsız paranın hepsini almadığı için ceza indirimi olur mu..? ‘’
Derin bir nefes alıp, “Hasbunallah” çektim… “ ahrette mi dünyada mı?” diye soruverdim sert bir şekilde.
“Dünyada, dünyada… Ahirettekini Allah bilir” cevabına karşılık “ buradakini de savcısı, hakimi bilir” dedim, konuşmanın devamı gelmedi.
“Tansiyonlar yükselmesin, buz gibi limonata için” çağrısına uyup, bir yudum içince Yeşilçam filmleri aklıma geldi.
Anasının, kardeşinin vs. hastalığı yüzünden ilaç, para çalanlar hapse girmiyorlardı. Acaba doğruluk payı var mı merak ediverdim.
Sizin de merakınızı gidermek için bu konuyu hukukçu arkadaşlarıma sordum. Onlar da TCK’nın 145 ve 147. maddelerine işaret etti. Hakim isterse ceza vermeyebilirmiş. Uyarayım! Yat, kat, araba vs. almak için yapılan hırsızlıklar bu madde içine girmiyor.
Dönelim iftara…
Bütün bu konuşmalar sırasında sessiz kalan, yeni tanıştığım arkadaş “neyin yüzde 20’si?” diye başladı anlatmaya: “ Firma ihaleye giriyor ve kazanıyor. Datalarla uğraşan, yazılım şirketi, işi 3 milyon liraya fatura ediyor. Her şey güzel ama araya girenler işi tekniğine uydurup, akrobasi yapıp devlete 75 milyona adapte ediyorlar. Bu yazılım şimdi arşivlerde duruyor, kullanılmıyor bile.”
“Eee… Hangi firmalar, kimler?” diye sordum…“Ramazan günü daha fazla söylemek istemiyorum, beni dinleyeceğine Bakara suresini oku. Söylediklerimin içinde sorularının cevabı var” dedi.
“Bu yazılım neresi için, hangi iş için yapılmış onu bari söyle” diye üsteledim. “Bu olay duyulunca yabancı firma Türkiye Ofisini kapattı, ofisin bağlı bulunduğu ülke ceo’sunu işten attı. Çağ açan Fatih’imiz vardı. Artık ofis kapattıranı da var.” dedi, geometrici arkadaş.
Davet sahibinin “şifreyi çöz, bana da söyle” sözlerine kulak asmadım ama “Akgündüz’ün açıklamasını iyi oku, ekmek var” sözünü kayda geçirdim. Harf harf inceliyorum.
Bakalım Akgündüz Hoca’nın yazısındaki şifreyi çözebilecek miyim?
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.