Prof. Dr. Şaban Şimşek

Prof. Dr. Şaban Şimşek

Salyangoz Mahallesine Müslüman Ekmelettin Bey satmak!

Salyangoz Mahallesine Müslüman Ekmelettin Bey satmak!

Belli ki efendi, kibar, saygılı, sakin görünüşüyle, hal-i hazırda milleti epeyce usandırmış olan günlük siyasi çekişmelerden uzak makul bir tip olarak seçilmiş Ekmelettin İhsanoğlu. Sayın aday kendisi siyasetten uzak duracak ama siyaseti onun adına onu aday gösterenler yapacak. Mesela diğer kuvvetli aday R.T.Erdoğan’ı (Selahattin Demirtaş’ı rakip olarak gören pek yok zaten!) seçtirmemek için her yol kullanılacak, gerilim siyaseti mutat olduğu üzere alabildiğine sürdürülecek.

Tabii adayın Müslüman kimliği asıl tercih unsuru!  Müslüman mahallesine salyangoz, aslında bu deyimin tersi da doğru olsa gerek, salyangoz mahallesinde Müslüman satmak için de bu adayın AKBİL kullanan yaşam kültürüyle, First Lady olacak eşinin çağdaş(!) görüntüsüyle, salyangoz mahallesine zararsız geçmişiyle, dört dörtlük olduğunu söylediği Atatürkçülüğüyle, Alevi vatandaşlarımıza ve onların değerlerine saygısıyla (Seçim startına Nevşehir’in Hacıbektaş ilçesinden başlaması vs), Suriye’de katil Esad’ı kınamayan, Mısır’da en az bizim 12 Eylül kadar rezil bir darbeye darbe diyemeyen, Filistin’de ezen ve ezilen karşısında “tarafsız kalmak iyidir sonra başın belaya girmez” diye ortada duran, Anayasadan-hukuktan ve bunların üzerine inşa edilen kutsal devletten yana olduğunu beyan etiği kimliğiyle bir siyasi kampanya yürütülüyor; tam beş siyasi partinin(!) ortak adayı olduğu da vurgulanarak.

CHP Müslüman mahallesinde salyangoz satabilirlerse Ak Parti’nin bir kısım oyunu (ç)almış olacak, salyangoz mahallesinde Müslüman satabilirse de kendi tabanının oylarını korumuş olacak!..

MHP’nin tavrının sözünü bile etmek istemiyorum. Onlara sadece 80 öncesinin “Bir Ekmek bir Cumhuriyet” sloganını ve de şimdilerde o “ekmek” kelimesinin yerini “EkmeKlettin” kelimesinin aldığını hatırlatıyorum. Cumhuriyet mi? O hep yerinde duruyor İlhan Selçuk’tan sonra bile!..

“Teşbihte hata olmaz” der eskiler, buradaki “Salyangoz Mahallesi” tabirini sözün gelişi olarak kullandık ama yine de alınanlar olabilir. Kalp kırmak istemem, yazının bundan sonraki bölümünde “öbür mahalle” diyeceğim.

Şimdi her şeyi bir kenara bırakıp birazcık bu (öbür) mahallenin adayının kişilik analizi üzerine duralım.

Kişilik özellikleri olarak;

İyi yürekli, vicdan sahibi, saygılı, masum, hamuru sağlam bir Anadolu insanı görüntüsü var üzerinde. Art niyetleri olacak, gizli ajanda taşıyacak bir insan gibi gözükmüyor.

İlk bakışta “bu adamdan bir kötülük gelmez” intibaı bırakıyor insanda ama hemen ardında, iş kotarma-becerme anlamında, “bu adamdan memlekete sadre şifa bir şey peydah our mu?” sorusu da akıllara düşmüyor değil. Zira her görüntüsü bana “aynı kasabada 40 yıl hizmet verdikten sonra emekli olan Milli Eğitim Müdürü” izlenimi veriyor.

Belli bir kültürel zenginliği var ancak siyasi olgunluğu soru işareti. Kavgacı değil ama sanki insana, hayata dair bir kavgası da yok.

Memlekete dair bilgi birikiminde sıkıntıları var. Mesela; pek çok iç siyasi konudan haberi olmadığı için “Aradan 21 sene geçtiği ve mahkemeler bittiği halde, suçlu bulunmuyor, hüküm giyen bulunmuyor ve herkesin yaptığı yanına kâr kalıyor!” diyebiliyor. 33 insanın idama mahkûm edildiğini, 4 insanın 20 yıla mahkûm edildiğini ve bütün bu insanların 21 yıldır hapiste olduğunu bilmeden.

Belki bu eksikliklerindendir bilemiyorum, olaylar arasındaki ilinti kurmada, muhakemede, murakabede sorunları var. Mimiklerine yansıyan bir üstün zekâ pırıltısı, posturüne sinen “gözünü budaktan esirgemez,  emirle demiri keser” bir görüntüsü de yok. Bu silüet ülkenin ve hinterlandımızın onca yükünü taşıyacak omuzlara sahip değil.

İradesini ortaya koyabilecek, dediğini yaptıracak, tazyikler karşısında dik durabilecek bir kararlılıkta gözükmüyor O’nda. Bu sebeplerle, seçildiği takdirde omurgalı duruş sergilemekte büyük sorunlar yaşayacak diye düşünüyorum. Benim en çok endişe ettiğim taraf da bu... Birilerinin elinde oyuncak olmak ne kadar da kötü olacak öbür mahalle muhtarının yanında önünü iliklediği bizim mahallenin bu çocuğu için.

Halk televizyonunda sıkça ekranlara gelen eşinin saçı açık döpiyesli fotoğrafları tamam, lakin bıyıkları hiç de öyle Atatürkçü, çağdaş ve oylarını (ç)almak istedikleri Alevilerin hoşuna gidecek cinsten değil.

İsmine gelince o zaten öbür mahalle için tam bir foreing language yani! Aslında çok güzel bir anlamı olsa da (dini ikmal eden, olgun yaşayan) beri mahallede de durum, aşına olma anlamında öbür mahalledekinden çok farklı değil.  Ancak öteki mahalle için taşıdığı mana çok başka; kabul edilebilir gibi değil yani! Doku uyuşmazlığı(!) var çünkü; yakışmıyor Atatürk’ün Türkiye’si olan o camiaya! O ne öyle Arap ismi midir nedir bu Ekmelettin kelimesi! Bir de akılda tutma, doğru telaffuz edebilme konusu var ki bizzat Kılıçdaroğlunun bile birkaç haftasını aldı.

Yani sonuç itibarıyla işi sanatsal bir anlatımla ele alır ve bu bağlamda bir film afişi ile meramımızı anlatmaya çalışırsak, O’nun ismini en üste yazıp bu filme gişe yaptırmak mümkün değil. Kendileri alınmasınlar ama Allah vergisi “doğuştan biçare” görüntüsü buna müsait değil. Hadi bu cümle ağır oldu diyelim; sadece “büyük artist özellikleri yok” diye bitirelim cümleyi!

Özgüveni var mı?

Var gibi ama yine de içten içe tedirgin. Kendinden ya da giriştiği işten çok da emin değil. Bir pot kırmaktan, zülf-ü yare dokunmaktan, yeni mahallesinin değerlerine ters düşmekten, önceki mahallesini de üzmekten çekiniyor. Kendisine verilen görevi, oynadığı sahnenin efektlerine uygun formda yapmaya gayret ediyor ama önceki mahallenin ezilmişliğini üzerinden atabilmiş değil. Tüm Kemalistlerde olan o “cumhuriyetin asıl sahibi olma” havası yok O’nda.

Kim ne derse desin dışarıya sakinlik, kibarlık, makuliyet gibi yansıyan bu özelikler bahsettiğim biçare görüntüsüne şekil veriyor.

Heyecanı var mI?

Kesinlikle yok. Söylemek zorundayım ki donuk bir tip. “Bir olay karşısında aşırı derecede duygulanış nedeniyle fizyolojik değişimlere yol açan tepki; Organizmanın durgun ve olağan durumundan herhangi bir şekilde uzaklaşması hali; Coşku” diye tanımlanan heyecan hiçbir şekilde yok Ekmelettin Bey’de.

Muhakkak ki duygulanıyor ve bir takım fizyolojik değişimler oluyordur iç dünyasında. Ve bunlar seçime doğru daha da artacaktır ama coşkuya evrilen bir tarafı yok bunların. Zaten benim kastettiğim de işin bu yanı, yoksa kendini kaybetme, ellerde titreme, dilin tutulması filan değil.

Devletin başı olmaya, lokomotif olmaya hazır mı?

O bir lokomotif mi? Yani son 30 yılda bölgesel güç olma yolunda büyük ilerleme kaydeden Türkiye’yi dünya gücü olma yolunda daha da yukarılara taşıyabilecek bir Cumhurbaşkanı olmaya hazırlıklı mı? Bence değil. Hele hele milletin oylarıyla seçilmiş bir Cumhurbaşkanlığı için hiç değil. “Anayasada ne yazılıysa odur” diyor… Yani mevcudu bir şekilde götürmeye talip. Oysa cumhurbaşkanlığının halkoyuyla seçilerek gelmesiyle oluşan defacto siyasi durumda bu tutum, bırakınız ülkeyi ileri taşımayı mevcut durumu dahi idame ettirmeye müsait değil.

Bu durumda Ekmelettin Bey, olsa olsa bu katarın daha çok sosyal demokratların uğradığı sosyal donatı vagonu olabilir. Yani bırakınız memleket katarını çekmeyi onu da çekecek bir lokomotif gerekiyor... Haa çekecekler, çekiştirecek olanlar yok mudur? Elbette vardır,. Yoksa beş parti (Üçünün esamesini bilen var mı ki?... Neyse) niye bir araya gelsin de onu aday göstersin ki?!. Aslında bizim korkumuz da bu zaten… Bu haliyle onun adı 2.Ahmet Necdet Sezer’e çıkabilir.

Konuşması-hitabı-takdimi iyi mi?

Aslında cumhurbaşkanlığı için o kadar iyi bir konuşmacı olmak da gerekmez ama bir seçime girildiğine göre yine de aranmıyor değil. Ekmeletin Bey belki de hata yapmamak ya da polemiğe girmemek için az ve öz konuşmaya çalışıyor, lafı dolandırmıyor. Konuşmalarında konu bütünlüğü ve insicam yok değil. Belki sürprizlerle karşılaşacağınızı düşünüyorsunuz ama nerede duracağını, öyle çok derinlere inmeyeceğini de tahmin edebiliyorsunuz.

Cümleleri kısa olsa da konuşurken teklemiyor. Gereksiz hamaset dolu cümleler kullanmıyor, tumturaklı söylemlerde bulunmuyor. Kurduğu cümleleri anlaşılmaz değil. Söylediklerinin bir akıl süzgecinden geçtiği belli ama bu süzgeç kendisinin mi yoksa başka birilerinin mi, işte orası meçhul.

Belki “nasılsa onun adına politika yapanlar vardır” diyedir bilmiyorum ama bizatihi politika yapmıyor denilebilir. Bu yönüyle belki gönül kırmak, vicdanları yaralamak istemiyordur ama mesela Madımak’tan bahis derken Başbağlar’ı ağzına almaması, ya da dış politikada tarafsız kalma siyaseti adına Mısır’daki darbeye ve arkasından gelen yüzlerce idam kararına suskun kalması vicdan, hak ve adalet adına samimiyetinden şüphe uyandırıyor. Bu durumda kendi vicdanının sesini mi dinliyor yoksa CHP’nin malum politikalarının dışına mı çıkmak istemiyor sorusu akla geliyor. Bu tutum ilk bakışta izleyiciye verdiği güveni özde güvensizliğe dönüştürüyor.

Sonuç olarak

Bu durumda, diğerlerinde de olduğu gibi, Cumhurbaşkanı adayı olarak Sayın Ekmelettin İhsanoğlu’nu değerlendirirken “kişi olarak iyi tarafları olabilir ama bunlar devletin başı olmak için yeterli mi?” sorusunu sormak ve ona göre oy kullanmak gerekiyor tabii. Zira oturacağı koltuk minibüs direksiyonu değil cumhurbaşkanlığı koltuğu; devletin tepesi, yürütmenin başı ve başkumandanlık.

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
11 Yorum
Prof. Dr. Şaban Şimşek Arşivi