Prof. Dr. Namık Açıkgöz

Prof. Dr. Namık Açıkgöz

O Akşam İnegöllü Olmak İsterdim

O Akşam İnegöllü Olmak İsterdim

Ömrümde hiç bu kadar İnegöllü olmak istememiştim. Daha doğrusu, herhangi bir şehre mensup addetmeyi hiç bu kadar çok istememiştim.

Gelişlerinden belliydi; bir şey soracaklardı.  Beni bir şey sorulacak adam zannederek gelmiyorlardı. Zaten bir şey sorulacak adam kılığında da değildim. Bir kaç günlük sakal... Hastane şatlarında odadan çıkarken uydurulmuş bir yazlık kıyafet ve ayakta terlik... Böyle birine birisi niye soru sorsun ki?

Karı koca geldiler. “Falanca servise nereden gidilir? Falanca doktor nerdedir? Filanca hemşier nerede?” der gibi de gelmediler. Gelişlerinden farklı birşey soracakları belliydi. Yüzlerindeki gülümsemeden anlıyordum bunu. Servis, doktor, hemşire sorsalar, bir endişe, bir telaş, bir kaygı olurdu yüzlerinde ama o endişe, o telaş, o kaygı yoktu görünürde. İnsanla samimi olmak isteyen, ülfet kurmak isteyen,  yakınlık arayan bir gülümseme vardı her ikisinin de yüzünde.

Kadın:

-İnegöllü müsün, diye sordu.

-Yok, dedim.

“Yok” dedim  ve nereli olduğumu söylemedim ama İnegöllü olmadığımı öğrenince kadın ve erkeğin yüzünü  (herhalde karı kocaydılar) bi hüzün kaplasın bi hüzün kaplasın!...

Köşedeki odadan çıkıp gelmişlerdi. O odada 2 hasta yatıyordu. O hastalardan birinin refakatçisi idiler. Ve muhtemelen bir yakınlarının kalp rahatsızlığı vardı ki bu hastanenin kalp-damar cerrahisindeydiler. Babası mıydı, kardeşleri miydi veya en acısı çocukları mıydı kalp hastalığı olan,  bilmiyordum ama bir kaç günden beri arada sırada köşede karşılaşırdık.

Beni İnegöllü bi tanıdıklarına benzetmişler. Gelişlerinden “İnşallah İnegöllü tanıdığımızdır da, hastanede dertleşiriz.  “  diye düşünmüşlerdir zahir.

Öyle ya...

Hastaneler  dertlerin en çok olduğu, dertli insanların en çok bulunduğu bir mekândır. İnsanlar en çok hastanelerde yalnızdır ve en çok hastanelerde bir tanıdık, bir âşina yüz, bir dert ortağı ararlar. Dertleşilecektir... Hastalığın başlangıcı, ilerleyişi, tedavi edilişi; bir ara azalışı, hafifleyişi;  doktorların, eş-dost akrabaların hastalıkla ilgili görüşleri konuşulacaktır.

Dertler paylaşa paylaşa azalır” darb-ı meseli en çok hastanelerde işe yarar. Orada herkes dertlidir ve herkes konuşacak, içini dökecek birini arar. Karşısındaki anlasa da anlamasa da içini dökecek birini...   

Tek ortaklıkları hasta veya hasta yakını olmak olan insanların birbirlerine dayanarak ayakta durmasıdır hastane sohbetleri.  Tanıdık, tanıdığın tanıdığı ve hatta tanıdık veya tanıdığın tanıdığı olmasa bile hemşehri olmak, bir hemşehriyi bulmak ne saadettir hastanede!...

İşte “İnegöllü müsün?”  diye diye soranların (Dikkat edin, kılığım kıyafetim, duruşum  soru ekini “müsünüz?” değil de “müsün?” şeklinde sorduracak cinsten veya beni kendilerine çok yakın bulmuşlar da ondan öyle sordular.) aradığı da o iç dökme, dertleşme; bir hemşehriyle hemhâl olma isteğinden başka bir şey değildi.

Onlara “Yok!...” dedim...

Oysa onların bu hastanede, İnegöllü birisine, tanıdık olsa da olmasa da bir hemşehrilerine, İnegöllü birisine ihtiyaçları vardı.  Hastanede dayanak olacak, dertleşecek ve hiç olmazsa konuşacak, sohbet edecek birilerine ihtiyaçları vardı. Bana güvenip bana gelmişlerdi ama onlara İnegöllü olmadığımı tek kelimeyle, “yok” kelimesiyle söyledim. Keşke, “Yok... değilim.  Falanca yerliyim. İnegöllü bir tanıdığınıza mı benzettiniz?  Olsun...  Benzemeyebilirim... Siz hangi odadasınız? Geçmiş olsun hastanız?...” falan diyerek sohbete kapı aralasaydım.

Aralamadım...

Hem İnegöllü olmadığıma, hem de sohbete kapı aralamadığıma kahroldum.

O kadar pişmanım ki İnegöllü olmadığıma!... Keşke o an “Evet... İnegöllüyüm... Falanca mahallesinden...  Falancalardan... Tanır mısınız? Aaaa... Demek tanırsınız... O zaman halamı da tanırsınız...” deyip bi yürek sıcaklığı, 2 gün sonra 2 damarına bypass yapılacak yüreğimin sıcaklığını verebilseydim...

Veremedim...

İnegöllü olmayışıma kahrola kahrola hemşirelerin masasına gittim.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
2 Yorum
Prof. Dr. Namık Açıkgöz Arşivi