Kardeşlik zamanı!
İslam ümmeti olarak kâfirlerin tehdidi altındayız. Mağlûbuz, eziğiz, güçsüzüz, zayıfız, zeliliz. Bir buçuk milyarlık ümmetin çocuklarının bu hali bizi kendimize döndürmeyecekse daha neyi bekleyeceğiz? Gün, bütün atıfların İslam’a, Kur’an’a, Allah’a, Peygambere, Kâbe’ye yapılması günüdür. Bunlar bütün Müslümanlar olarak bizleri birleştiren esaslardır. Kendi temellerini dinamitleyenlerden olamayız biz?
Kan gölüne, ateş çemberine dönen Ortadoğu (Suriye’siyle, Mısır’ı, Irak’ı ile, bitirilmek istenen Filistin’i ile) zulme uğrayan Türk dünyası ile bizden başka kim ilgilenecek, kim yardıma koşacak, kim zalimin karşısında, mazlumun yanında yer alacak?
Bu halde iken; mektep, mezheb, meşrep, tarikat, cemaat meselesi konuşma günü değildir. Durup dururken Sünnilikten, Şiilikten dem vurma günü hiç değildir. Her Şii sapık, her Sünni cennetlik midir? Ev yanarken, canhıraş feryatlar yükselirken, tartışma yapma günü müdür?
İçimizdeki ‘tefrika canavarı’nı bir müddet de olsa durdurma zamanıdır! Allah ve Rasulü’nün gösterdiği yolda yürüme zamanıdır. Haddi aşmama, Allah ve Rasulü’ne dâvet zamanıdır.
Hâlâ Peygamberden haber alanlar, rüyada kendisine talimat verildiğini söyleyebilenler, liderlerinin ‘Divanı Salihin’de Peygamberimizle istişare ettiğini, emirlerini kendiliğinden vermediği iddiasında bulunanlar! Kendinize dönme, âcizliğinizi, zavallılığınızı kabullenme, haddinizi/hududunuzu bilme zamanıdır.
Bu işler bu kadar kolay oluyordu da Hz. Ömer, Kur’an’ın toplanması gibi en hayati konuda aylarca neden başını çatlatırcasına düşündü, istişare üstüne istişare etti?
Hz. Aişe, sonunda pişman olacağı Cemel vak’asına girmeden yıllarca aynı yastığa baş koyduğu Peygamber Efendimizle istişare edemez miydi? Yoksa Hz. Aişe, Hz. Ömer, Hz. Ali hocanızın, liderinizin derecesine çıkamadı mı? Bi’ri Maune hadisesinde Peygamberimizin gözbebeği eshab-ı suffeden yetmiş sahabe katledildi, Allah bildirmediği için Peygamberimizin onlara kurulan tuzaktan haberi olmadı. Keza Reci’ olayında da on sahabe tuzak kurularak şehid edildi. (Bir sürü örnek gösterilebilir.)
Kur’an’ın şu ilahi hitabını hiç mi duymadılar? ‘Allah, pisliği (huzursuzluğu, cehaleti, yobazlığı, azabı), akıllarını kullanmayanları, rezilliğe mahkûm eder, pislik içinde bırakır, şeytanı musallat eder.’ (10 Yunus 100)
Ellerindeki Kitab’a dönüp bakmazlar. Onun ebedi mucize olduğunu görmezden gelirler. İlle de “daha başka”, “daha şaşırtıcı” mucizeler peşinde koşarlar. Kur’an, istediği kadar “Bu kitabı sana indirmiş olmamız, onlara (mucize olarak) yetmedi mi?” (29 Ankebut 51) diye azarlasın. Onlar buna da aldırmazlar. Zaten okumadıkları için, iman ettikleri vahyin ne dediğini de bilmezler.
Kur’an ‘Hiç kimse bir başkasının sorumluluğunu yüklenemez’ derken, kendi sorumluluğunu yükleyecek birileri aranıyorsa, Kur’an ‘İnsan için ancak çalışmasının karşılığı vardır’ derken, hiçbir gayret göstermeden, başkalarının sırtından cennete girme planları yapılıp bizi kurtaracak Mehdi veya Mesih bekleniyorsa; kan ve gözyaşı akmaya devam edecek demektir. Bu halde bile hâlâ ‘üstünlük muhabbeti’ yapanlara ne demeli?
Bütün bunlar, Kur’an’ın “Şeytan sizi Allah ile aldatmasın” dediği durumdur.
Dahası, her müminin boynuna yüklenen “Allah yolunda var gücünü harcama” (cihad) gibi bir farzın yanına yaklaşmayıp, gözleri ufukta Mehdi ve Mesih bekleyenler, ümmetin derdini dert edinmeyen vurdumduymazlardır. ‘Bidert olanın derdine çare yoktur.’
O Allah ki: ‘Mü’minler yalnızca kardeştir’ buyurur.
O Allah ki: ‘İşte bu ümmetiniz bir tek ümmettir ve ben de sizin (bir tek) Rabbinizim’ buyurur.
O Allah ki: ‘Birbirinizle didişmeyin; sonra başarısızlığa uğrarsınız da (arkanızdan size destek için ilahi) rüzgârınız kesilir’ buyurur.
O Allah ki: ‘Allah’ın ipine sımsıkı sarılın ve asla bölünmeyin!’ buyurur.
O Allah ki: ‘Dinlerini paramparça edip fırkalara ayrılanlar gibi olmayın!’ buyurur.
O Allah ki: ‘Ey mü’minler! Öyle bir fitneden sakınınız ki, aranızda yalnız haksızlık edenlere erişmekle kalmaz. (İyiliği emir, kötülükten nehiy hususundaki ihmalinizden dolayı hepinize ulaşır.) Bilin ki Allah’ın azabı çetindir’ buyurur.
Peygamberimiz de ‘Birbirinizi sevmedikçe gerçek mü’min olamazsınız, iman etmedikçe cennete giremezsiniz’ der.
O Peygamber ki: ‘Cahiliyede olduğu gibi asabiyete çağıran bizden değildir’ buyurur.
O Peygamber ki: ‘Birlik rahmet, ayrılık azaptır’ buyurur. ‘İki kardeş, birbirinin kirlerini yıkayan iki el gibidir’ buyurur.
O Peygamber ki: ‘Size Allah’ın kitabını ve Sünnetimi bırakıyorum; ona sarılın ve kurtulun’ buyurur.
Bütün bunların ışığında; düşündüğümüzde, zamanımız, konuşma zamanı değil; bildiklerimizle, okuduklarımızla, duyduklarımızla amel etme zamanıdır.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.