Güllâbîler
Siyâset diline yeni bir kelime girdi. Erdoğanist. Kısaca mânâsı, Erdoğan taraftarlığından nemalanan demek. Mûcidi Levent Gültekin. "Tayyipçi misin? Erdoğanist mi?" başlıklı yazısında bu kelimeyi türetmesinin sebeplerini yazdı; okuyabilirsiniz.
Doğrusu, fikirlerine katılmamak mümkün değil. Başbakan'ın arkasında, mâsûm bir halk desteği olduğu kadar, çevresinde de "Olmasaydın olmazdık" türünde bir yapılanma mevcût . Bunlar içinde en başından beri Başbakan'ın yanında yer almış yol arkadaşları olduğu gibi sonradan taraf değiştiren muhâlifler de var. Ben, Erdoğanist tâbirini en çok bu eski muhâlif yeni taraftar olanlara uygun görüyorum . Onların hızına yetişmek imkânsız . Utanmak, sıkılmak diye bir meseleleri yok. Bâzen onları, Müslüm Gürses konserinde jilet atanlara benzetiyorum. Niye derseniz bir örnek vereyim. Muhâlif bir gazetede iken Başbakan'ı agresif, gözü kara, yol arkadaşını harcayan birisi olarak tanımlayan bir yazar hanımın, hükûmete yakın bir gazeteye geçince Başbakan'ı Nobel Barış Ödülü'ne aday göstermesi ve filminin çekilmesini istemesi ne ile açıklanabilir?
Çehov'un Bukalemun hikâyesini hatırlatan daha bir sürü örnek var. Geçelim.
İkbâli Erdoğan'a bağlı olanlar var da Gül'e bağlı olanlar yok mu? Dolu… Nasıl bir telaş içindeler? Nasıl çirkin bir metodları var? Kardeşlerin arasını açmaya çalışan eltiler misâli fitne fücür üretiyorlar. Isrârla Erdoğan-Gül kavgası çıkarmaya çalışıyorlar. Aslında herşey normal. Abdullah Gül'ün görev süresi doldu. Erdoğan seçimi kazandı ve Cumhurbaşkanı olacak. Bu mânâda, kardeşler cephesinde sorun yok. Herkes, sırasını ve makâmını biliyor. Yeri geldiğinde, birbirine ikrâm etmeyi de biliyor.
O zaman, bu fitne fücür cephesinin derdi ne?
Birincisi, Ahmet Davutoğlu'nun başbakanlığına engel olmak. "Yeter ki Tayyip gitsin." saldırganlığı "Yeter ki Davutoğlu gelmesin."e dönüştü. Ama çaktırmadan, "Vazgeçme bû-yi gülden koklama sen süseni" edâsıyla yapıyorlar muhâlefeti. Sözüm ona seviyeli…
İkincisi, ikbâlleri. Abdullah Gül, emekli olup köşesine çekilirse ortada kalacaklar.
Üçüncüsü ise Abdullah Gül'ün cemaatin son ümidi olması. Yâni bu fitne fücür takımı cemaat destekli olarak son kozlarını oynuyorlar. Köprüden önce son çıkış anlayacağınız.
Cumhurbaşkanlığı, ülkemizdeki en yüksek makam . O makama çıkmış bir insanın, görev süresi dolunca, daha aşağı bir makama tenezzül etmemesi veya getirilmemesi son derece tabii bir durum iken bunun Abdullah Gül'ün önü kesiliyormuş ya da ona haksızlıkmış gibi sunulmaya çalışılması abesle iştigâldir.
İşte bu abesle iştigâl edenlerin, yâni Abdullah Gül taraftarlığından ikbâl devşirenlerin, çıkar sağlayanların da bir adı olmalı değil mi? Erdoğanist gibi bir adı…
Düşündüm; taşındım. Gülist geldi aklıma.. Iııh olmaz. Kulağımı tırmaladı. Gülcü… O da olmadı. Gülsever…Kız adı gibi. O da olmadı.
Epey düşündüm ve sonunda buldum. Güllâbî .
Güllâbî , eskiden akıl hastanelerinde, nöbet geçiren hastalara gül suyu serperek yardım eden görevlilere verilen isim.
Bir mânâsı daha varmış: Kurnaz, açıkgöz. İşte şimdi oldu.
Bu yazıyı kaleme almamın sebebi, Cem Küçük'ün, Gül taraftarı fitne fücür yazarları anlattığı son yazısı. Okumanızı tavsiye ediyorum.
Peşînen söyleyeyim, bu Güllâbîler, yarın bir gün en hızlı Erdoğanist; gözden düşen Erdoğanistler de en hızlı Güllâbî olursa hiç şaşırmam. Bu yüzden, araya hiç girmemek lâzım.
Mâlûmunuz; atla katır tepişir; arada olan eşeğe olur.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.