Kabine için itirazlar
Başbakan Ahmet Davutoğlu kabinesi, üçüncü Ak Parti Hükümeti’nden ‘birazcık’ farklı oldu. Üç bakan çıktı, dört bakan girdi, arada bir bakan yer değiştirdi.. Tahminim şu ki, risk almadan, kontrollü bir şekilde ülkeyi seçime götürmek üzere bir denge kabinesi oluşturulmuş durumda.. ‘sürpriz var mı?’ derseniz, e beklentiler ölçüsünde değerlendirecek olursak sürpriz var elbette.. Girmesini can-ı yürekten istediğim bazı isimler girmemiş, ‘ne işi var hâlâ bu kabinede?’ dediğim bazı isimler ise duruyor. Yazının sonlarına doğru bu eleştirimi gerekçelendireceğim. Ama evvelâ kabinenin bu haline bir bakalım istiyorum..
•
Bu yazıda her şeyi açık açık koyacağız ortaya. O bakımdan her kelimesini dikkatle okumazsanız yanlış anlaşılabilir.. Riskli ve kırılgan bir dönemden geçiyoruz. Özellikle birkaç mesele var ki sahiden çok netameli.. Biri kuşkusuz çözüm süreci.. Haftaya açıklanacak olan hükümet programında ağırlık noktası çözüm süreci olacak.. IŞİD tehdidinin devam ettiği noktada PKK’nın sınırımızda silah bırakmadığını düşünürsek, Mahsum Korkmaz Heykeli gibi provokatif eylemlerin devam ettiğini dikkate alacak olursak, çözüm süreci meselesinin ne denli zor yürüyecek bir mesele olduğunu daha belirgin biçimde görürüz.. Doç. Dr. Yalçın Akdoğan, çözüm sürecinde, fikri altyapısının oluşmasından başlamak üzere bugüne gelene kadarki süreci en iyi bilen isimlerden biri.. Bu anlamda Beşir Atalay’ın ‘müsade’ istemiş olması, sürecin rotasında bir sapmaya neden olmayacak.. Ekonomiye bakacak olursak... Özellikle paralel yapının medyasında son zamanlarda yükseltilen bir kriz beklentisi olduğunu görmüşsünüzdür. Daha doğrusu paralel yapı, çıkması halinde bir ekonomik krizi, siyasal fırsata çevirmek için aportta bekliyor. Bu sır değil.. Bu süreçte, Sayın Davutoğlu’nun; Ali Babacan, Nihat Zeybekci, Mehmet Şimşek ve Cevdet Yılmaz’dan oluşan ‘ekonomi yıldızlar takımı’nı bozmamasının bir nedeni olmalı.. Aklıma ilk gelen, uluslararası piyasaların güvenli gördüğü, takip ettiği kadroyu bozup, denge tartışmaması yaşatmamak olabilir. 2015’e kontrollü bir şekilde gitmek diye özetleyebiliriz..
•
Gelelim paralel yapıyla mücadeleye.. Baştaki hayal kırıklığımın asıl nedeni bu. Arz ettim, dürüst konuşacağım... Hem Gezi Kalkışması sırasında hem de 17 ve 25 Aralık’taki darbe girişimi sürecinde, bu ülke büyük bir sınavdan geçti.. Geçen yıl 31 Mayıs’ında başlayan kalkışma sürecinde, bazı Ak Partililer, ciddi savrulmalar yaşadı.. Haziran ayının ilk haftasında valizini toplayanlar oldu.. Bizzat Erdoğan’ın canına kast edildiği, ailesi hedef alınarak taaruz edildiği günlerde, güç dengelerinin hangi tarafa kayacağını bilmediği için pozisyon kollayan isimleri gördük.. Benzeri 17 Aralık’ta da yaşandı. “Artık Erdoğan gidiyor” propagandasına ikna olanlar vardı.. Çıkıp da kameralar önünde tek bir söz söyleyemeyen. Yahut, tezleri desteklercesine “yolsuzluk varsa yapanlar hesabını vermeli” gibi beyanatlar veren.. “Her şey iyi güzel de o ayakkabı kutusunda o paraların ne işi vardı?” diye soran Ak Partililer.. En son gelebildikleri yer “Hocaefendi iyi ama bir cunta var ki...” diye başlayan, göz kırpan mesajlar...
•
Yeni Türkiye’nin Lideri Recep Tayyip Erdoğan söyledi... “Beni yalnız bıraktılar” dedi.. Tek başına verdi mücadelesini.. Ahmet Davutoğlu’nun, Efkan Âlâ’nın, Emrullah İşler’in hele hele enkaz devralan Bekir Bozdağ’ın verdiği savaşa rağmen, ağzını bıçak açmayan bakanlar oldu.. ‘Dengeler değişirse manevra payım kalsın’ hesabı yapanlar.. Yoksa korkuyorlar mıydı? Arkadaş, korkunun ecele faydası yok.. Teslim olmazsan bir defa ölürsün.. Teslim olursan her gece.. Sen bir defa ölmeyi göze alırsan, bu millet seni bin defa yüceltir.. Bugün kabineye bu gözle bakılmamış olabilir. Ama sanıyorum 2015 sonrası, bu kriter de gözetilecektir. Kalın sağlıcakla.