HSYK seçimlerinin iktidar ve paralel boyutu
Sandıkta galibiyet elde edemeyen muhalefetin HSYK seçimlerine bel bağlamasını yadırgayacak değilim. Derler ya, “denize düşen yılana sarılır”...
Sonuçta Pensilvanya çıkıyor işin içinden...
NATO zirvesinden anlaşıldı ki bu Pensilvanya Obama’nın pazarlık konusu.
IŞİD’e karşılık Gülen...
Hem Gülen, neden iade edilsin? Duruyor dursun, veya istediği yerde ikamet etsin.
Bu yapılanmaya Gülen üzerinden mağduriyetleri oynatmamak lazım.
Şahsi görüşüm, Pensilvanya’nın devletler arası pazarlıklara dökülmesi halinde ikinci bir Öcalan vakıasını sararız başımıza... Öcalan eskiden Terörist Başı idi, pazarlığa girince hem “Sayın” oldu, hem de “siyasi liderliğe” terfi ettirildi. Türkiye artık onunla pazarlık yapıyor.
Yarın da cemaatçilerle pazarlık yapmış olmayalım...
Sanki o yöne doğru bir hat çiziliyor.
Muhalefetin cemaatçilerle kontak kurarak 12 Ekim HSYK seçimlerine ağırlık vermesi arka bahçe meselesi. Tutturabilirlerse iktidara buralardan vuracaklar.
Başı çeken malum yayın organları. Bakarken, okurken hayallerime, samimi duygularıma dikenlerin battığını hissediyorum. Nasıl oldu da bu cemaatçilere sempati bağladık.
Düğmeye bastın mı karşına felaket tellalları çıkıyor.
Ah o barajlar kurusa da İstanbul susuz kalsa, onlar da kına yaksalar.
Bu kadarı da olmaz, İslam karşıtlarına rahmet okutturuyorlar.
Hala “cemaat” diyen samimilere hayret ediyorum.
Ortalıkta cemaat mi kaldı kardeşim?
Yoksa sizler, sevişme sahnelerini oynatan o ekranlara bakmıyor musunuz?
Reklam diyorlar, diğerinden farkı var mı?
Ateistlerin, Marksist bozuntularının yazdıklarını okumuyor musunuz?
İttifak denilen derin yapılanma HSYK gibi bir kuruma yerleşecekse vay bu ülkenin haline.
Sayın Adalet Bakanı açıkladı, ben de çok zamandır söylüyorum, yargıda seçim işi yaş.
Yargıdan seçimi kaldıracak düzenlemeyi Bakanlığın en kısa sürede yapması lazım.
Geçen hafta Yeni Akit’te HSYK seçimleri ile alakalı hukukçuların görüşlerini okudum.
Bu arada eski savcı ve bürokrat Cihan Yamakoğlu takıldı gözüme.
Kimseler sahada yokken 1976’larda Adalet Bakanlığı üst yönetiminde beraber olduğumuz bu kişi de tecrübesi gereği seçimden önce liyakat diyordu.
Önce liyakat, sonra ya seçim, veya başka bir usul.
Öyle ya, üyelik mesleğin bir nevi akademik derecesi değil mi?
Yükselmek isteyen doktor liyakat testine girer de üye olacak neden girmez?
İşin içinde salt seçim varsa dernek de var, sendika da, grev de, hatta militaristlik...
Bu vasıfları üzerinde taşıyandan hakim mi olur Allah aşkına.
Yeniler eskileri nereden bilsinler...
Anlatıyoruz, ama maalesef görüşlerimizi okuyup geçiyorlar.
Sermayenin para ile tutulmuş yazarı olsaydık hemen çağırır sorarlardı, bizimkilerin öyle bir alışkanlığı yok, nasıl olsa bizden at sepete... Hemen atmayın sepete...
Tecrübe başlı başına bir ilimdir, sağlıklı bir yoldur...
Hem bu günlere kolay gelinmedi.
Yamakoğlu, “faiz sömürü aracıdır” dediği için az mı hırpalandı.
Birinci sınıfa ayırmadıkları gibi neredeyse meslekten atıyorlardı...
Bir başkası CHP’yi eleştirdi diye meslekten attılar.
Hele de içki masasına oturmuyorsan yükselemezsin, adam yerine koyulmazsın.
Rejimin köylü çocuğuna biçtiği sınıfsal değer kapının eşiği, dış kapının mandalı...
Orada dur mandal vazifesini gör, bir adım içeri atma...
Bakanlıkta göreve başladığımızda inanın ikimize de işgalci gibi bakıyorlardı.
Şimdi öyle mi? Kapılar ardına kadar açık, köylü çocukları artık görev başında.
İşte o görev; hakimin tarafsızlığına, adaletine sadakat bekliyor.
Bu mesleğin sahipleri var, adalet dağıtacağız diye saçını başını beyazlatanlar, kılı kırk yaranlar; açın, bir sefer de Ali İmran suresini okuyun:
“Hepiniz birden Allah’ın ipine sımsıkı sarılın, sakın ayrılıp bölünmeyin.”
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.