Oyunun Adı: Türkiye-Suriye Savaşı
Saddam Hüseyin döneminde Irak, ölümcül bir savaş makinasına dönmüştü. İran’la savaş bitip, Irak ordusu boşa çıkınca Saddam Hüseyin, ordusuna saldıracak yeni mecralar aradı. ABD, Saddam’a Kuveyt’i işgal etmesi için önce izin verdi, ardından Birinci Körfez Savaşı ile herkesin gözünü korkutan Irak ordusunu darmadağın etti…
Irak, kimilerine göre ‘Arapların Prusyası’dır, yani Arapları birleştirebilecek, güçlü ve zengin Arap devletidir. Körfez Savaşı ile Arapların Prusyası çok ağır darbeler aldı… ABD ve müttefikleri takip eden yıllarda Irak’ın askeri ve ekonomik gücünü hava saldırıları ve ambargolar ile tırpanlamaya devam ettiler…
11 Eylül 2011’de neredeyse tamamı Suudi Arabistan vatandaşı olan teröristler ABD’de sembolik değeri çok yüksek olan binalara uçaklarla saldırdılar… Dediğimiz gibi, saldırganlardan hiçbiri Iraklı değildi ve olayın Irak’la hiç bir ilgisi yoktu. Buna rağmenABD Başkanı Bush, “biz bu savaşı ya New York sokaklarında vereceğiz, ya da Bağdat sokaklarında” dedi ve 2003’te Irak’ın işgalini başlattı.
ABD, Irak’a girdiğinde ülkede PKK dışında neredeyse bir tek terörist dahi yoktu… Irak işgali ve devamında gelişen olaylar sonucunda ise Irak tam anlamıyla bir terör yuvasına döndü. Amerikan politikaları Irak’ı El Kaide ve benzeri dinci ve şiddet yanlısı akımlarla tanıştırdı…
ABD, Irak’a girerken İsrail ısrarla Suriye’ye de benzeri bir müdahalenin yapılmasını talep ediyordu. Amerikalılar Irak’ta fazla zayiat verince Suriye’ye doğrudan müdahale ihtimali kendiliğinden ortadan kalktı. Ancak Arap Baharı Irak’ta büyüyen hastalıkların hepsini Suriye’ye sıçrattı ve iki ülke arasındaki sınırlar fiilen ortadan kalktı. Dahası hem Irak, hem de Suriye hızla parçalanmaya başladı.
Günün sonunda Arapların askeri gücü yüksek iki devleti Suriye ve Irak parçalanmış ve İsrail’e zarar veremeyecek hale gelmiş oldular…
İsrail’in batısında ise her açıdan en büyük Arap devleti olan Mısır’a Arap Baharıüzerinden yeni bir ayar verildi ve İsrail yanlısı politikaları uygulamaya mahkum Sisi darbe yönetimi iş başına adeta getirildi.
MEZHEPSEL BÖLÜNME
Irak ve Suriye’yi parçalayan süreç benzeri bir parçalayıcı etkiyi genel olarak tüm Ortadoğu’da yaptı ve Şii-Sünni kutuplaşması fiili çatışmaya dönüştü. Bu çatışmada ateşleyici ve hızlandırıcı rolünü ise IŞİD ve El Nusra gibi Selefi terör grupları üstlendi. Bunun sonucunda Müslüman Kardeşler gibi nispeten ılımlı İslami hareketler dahi pek çok Müslüman ülkede terör örgütü ilan edildi. Bugün Suudi Arabistan ve Mısır, İsrail ile aynı noktadan bakarak, Müslüman Kardeşler’i terörist saymaktadır. Bir zamanlar Hamas’ın en büyük destekçisi olan İran ve Hizbullah ise Suriye’de Şii-Sünni savaşlarının baş aktörü konumundadırlar…
Müslüman dünyasının birkaç düzeyde kutuplaştırılacağını ve savaştırılacağını daha önce Star gazetesindeki yazılarımızda çeşitli defalar ifade etmiştik. Arap Baharı’nın hemen başında ise İsrail ile Türkiye arasında yükselen gerilime dikkat çekerek Türkiye ile Suriye’nin birileri tarafından savaşa sokulmak istendiğini iddia etmiştik. Amerika ve İsrail basını o günlerde ısrarla Türkiye'yi Suriye'deki silahlı muhalefetin destekçisi ve lideri gibi göstermeye çalışıyor, Türkiye de bu tuzağa adeta gönüllü olarak sürükleniyordu. (*)
23 Haziran 2011 tarihli Star gazetesindeki yazımızda da ‘Suriye, Türkiye’yi içine çekiyor” diye uyarmıştık. O günlerde görünen oyun, Türkiye ile Suriye’yi savaşa sokmak, böylece Türkiye’nin Suriye çöllerinde güç kaybetmesi ve İsrail için sorun çıkaramayacak hale getirilmesiydi.
SURİYE’NİN İÇİŞLERİNE MÜDAHALE
Ne yazık ki Türkiye, kendi ilkelerine de zarar vererek bu oyuna kısmen gelmiştir. Suriye’deki muhaliflerin silahlandırılmasında ve Türkiye sınırlarının Suriye iç savaşında serbestçe kullanılmasında bir sorun görmeyen Türkiye, bu yolla başka bir ülkenin iç işlerine geçmişte neredeyse hiç rastlamadığımız bir düzeyde karışmış ve kendisini uzun yıllar kurtaramayacağı bir belanın içinde bulmuştur.
Oysa ki Türk Dış Politikası o tarihe kadar titizlikle uluslararası hukuk çerçevesinde götürülmeye çalışılmış, özellikle başka ülkelerin içişlerine karışmamak dış politikanın kutsal ilkesi sayılmıştır. Türkiye bu ilkeyi benimserken sadece idealist davranmamış, tam tersine gerçekçi bir tespitten yola çıkmıştır: Siz başka ülkelerin içişlerine karışırsanız, başkaları da gelir sizinkine karışır. Özellikle Osmanlının ardılı olan bir coğrafyada devletlerin içişlerine karışmamak, sınırları tartışmaya açtırmamak uzun yıllar Türk Hariciyesi için barışı ve istikrarı korumada sihirli bir formül gibi görülmüştür…
Başka bir deyişle, Türkiye’nin geçmiş yıllarda Ortadoğu’ya fazlaca girmemesinin temel nedeni sadece ideolojik sebeplerle ve amiyane tabirle ‘çekingen-korkak bir dış politika’ ile açıklanamaz. Türkiye, gücü sınırlı ve komşuları sorunlu bir devlet olarak son derece gerçekçi tespitler yapmış ve bunu kendine göre uygulamıştır. Bunda zaman zaman ileri gidilmiş ve gereksiz yere bölgeden uzak durulmuş olabilir. Ancak Türkiye’nin kendisini Ortadoğu çatışmalarından uzak tutabilmesi de önemli bir başarı olmuştur.
SURİYE TUZAĞI
İşte 2011 yılında, biraz da Arap Baharı’nı yanlış okumanın bir sonucu olarak Türkiye, kendi dış politika ilkelerinden de saparak Suriye’de tuzağa düşmüştür… Suriye’de fiili olarak iç savaşın tarafı olunmuştur…
Türkiye’nin savaşa taraf oluşu İran’ın, Hizbullah’ın ve diğer Şii grupların Esad rejiminin yanında bizzat savaşa girmesini kolaylaştırmıştır. Böylece tüm bölgeyi kapsayacak bir mezhepsel bölünme de hız kazanmıştır.
IŞİD benzeri radikal dinci ve terörist gruplar bu zeminden maddi ve manevi açılardan istifade etmiş ve iç savaşa üçüncü bir kol daha eklemişlerdir…
2014 yılı itibariyle ise Türkiye bir şekilde girdiği Suriye’den çıkamamaktadır. Hatta Suriye, mültecileri ve siyasi sorunlarıyla Türkiye’nin içlerine girmektedir… Suriye-Türkiye sınırı her geçen gün belirsiz bir hal almakta, PKK, IŞİD veya sığınmacılar üzerinden Türkiye’nin Suriyeleştirilmesi operasyonları yapılmaktadır…
Kobani çatışmaları ise süreci hızlandırmış, Türkiye’nin sokaklarını birkaç günde savaş alanına çevirmiştir... Geçmişte bu olayların olabileceği uyarısında bulunanlara ‘hain’ veya ‘karamsar’ gözüyle bakanlar bugün tehlikenin ne kadar yakın olduğunu bizzat yaşayarak öğrenmişlerdir. Zaten Türkiye’nin esas sorunu da budur, öğrenme şeklimiz hala en pahalı metod olan deneme-yanılma şekliyledir.
Bir yandan PKK, sokak olaylarıyla Türkiye’yi baskı altına almaya çalışmaktadır, diğer taraftan Batı dünyası Türkiye’yi Suriye ve Irak’a sokmaya çalışmaktadır…
Dün gece ABD basını Türkiye’nin İncirlik ve diğer askeri üslerini ABD ve müttefiklerinin kullanımına açtığını yazdı. Bu da Türkiye’yi doğrudan savaş hattına çekecektir. Türkiye’nin kara harekatlarına katılması da hala masadaki seçenekler arasındadır...
TANKLAR SINIR BOYLARINA
Son birkaç haftadır Türkiye, sınıra tank ve diğer ağır silahlarını yığıyor… Batı illerinden dahi sınır boylarına askeri yığınak göze çarpıyor. Başka bir deyişle, Türkiye savaşa girmeye hazırlanıyor. Kimilerine göre ortada korkacak bir şey yok, çünkü Suriye ve Irak’ta ciddi bir askeri güç yok. “Türkiye IŞİD denen çapulculardan mı çekinecek, koskocaman TSK var” benzeri konuşmalara daha sık rastlar oldum. Osya ki, bazıları hoşlanmasa da Irak ve Suriye bugün tam anlamıyla bir bataklıktır. Burada siyasi bir bataklıktan bahsediyoruz. Bu iki ülkede savaş silahlı olmanın ötesinde zihinlerdedir. İnançlar, fikirler, kimlikler vs savaşmaktadır. Bu da ortaya kazanılması imkansız bir savaş çıkarmaktadır…
Son söz olarak, tıpkı 2011’de olduğu gibi biz uyarımızı yapalım, oyunun adı Ortadoğu ülkelerini tek tek ve bölge olarak parçalara ayırmak ve birbirleri ile savaştırmaktır; etnisite ve mezhep çatışmaları sonucunda Batı’ya zararsız ama kendi enerjisinde boğulan bir bölge ortaya çıkarılmaktadır; Türkiye de bu savaşta Suriye ve Irak’a sokulmaya, bu ülkelerde yıllarca oyalanmaya, İran ve diğer bölge devletleriyle siyasi rekabete çekilmeye çalışılmaktadır. Bu oyunu göremeyen ve gereklerini yapamayan Türkiye’yi bataklığa sürükler, ülkenin ekonomik ve sosyal kalkınmasında el frenlerini çekmiş olur…
---------
(*) ‘Laçiner: Türkiye İle Suriye Çarpıştırılmak İsteniyor’, En Son Haber, 3.11.2011.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.