Ya Akraba Veya Soydaş Kafirse? 6
Son yazımızı “bütün mesele dinimiz İslam’ı doğru bilmede, ihlas ve samimiyetle yaşamadadır. En büyük mesele, meselelerin meselesi, iman meselesidir” diyerek bitirmiştik.
Evet, İslam Allah Teâlâ’nın razı olduğu biricik dindir. Geçmiş bütün peygamberler İslam’ı tebliğ etmişlerdir ama o tebliğden geriye sağ salim çıkabilen sadece son peygamber Hz. Muhammed’in (sav) tebliği kalmıştır. Gerisi o son hali ile neshedilmiş, yani hükümden kaldırılmıştır. Zira bu son şekil, eski bütün şekilleri derleyip toplayarak içine almıştır. Hepsini birden ifade etmekte, hepsinden de istifade ettirmektedir.
Dinin bu son şekli Allah tarafından mahfuzdur, Kur’an vesilesiyle korunma garantisi vardır. Allah katında bundan başka hak ve ilahî bir din de yoktur. “İbrahimî Dinler” diyerek bugünkü Yahudilik ve Hıristiyanlığı ilahî, semavî bir hak dinmiş gibi gösterenler, sadece sapıtmakla kalmamış, aynı zamanda Allah’a, Resulüne, İslam dinine ve Müslümanlara açıkça ihanet etmişlerdir.
Bu ümmete gelince, onun varlığını devam ettirip korunması, bu dinin ölçülerine samimi bağlanmasına bağlıdır. Allah Teala bu ümmeti de korur o zaman. Ne var ki burada bir şart vardır. O da dinde, yani ilahî kanunlarda, yani şeriatta bir sapma olmamasıdır. Yani dinden, yani ilahi kanunlardan, yani şeriatten başka bir dine, başka bir kanuna ve şeriata sapma olmamasıdır. Zira böyle bir olay küfürdür. Zaten böyle bir küfür, bu ümmeti “Ümmet-i Muhammed” olmaktan çıkarır.
Bu sapma en yakınların için olması dahi farketmez:
“Ey iman edenler! Eğer küfrü imana tercih ederlerse, babalarınızı ve kardeşlerinizi bile veli (dost, yardımcı, önder, yönetici) edinmeyin. İçinizden kim onları veli edinirse, işte onlar, zalimlerin ta kendileridir.” (Tevbe 23.)
“Hak Dini Kur’an Dili” tefsirinden öğreniyoruz ki, “Cessas'ın "Ahkam-ı Kur'ân"da zikrettiği üzere, müminler münafıklardan ayırdedilmek için bununla emrolunmuşlardır. Çünkü münafıklar, kâfirlerle dostluk ilişkilerine giriyor ve buluştukları zaman onlara saygı gösteriyor ve ikram ediyorlardı, onlara velayet ve taraftarlık izhar ediyorlardı. (Bu konuyu ilerideki yazımızda açıklayacağız inşallah)
Allah Teâlâ da bu âyetteki emrini mümin ile münafıkın farkına alâmet kılmış ve böyle yapmayanın nefsine zulmetmiş ve böylece cezaya hak kazanmış olduğunu haber vermiştir.
Ancak şunu da unutmamak lazım gelir ki Allah, kâfir olan ana babaya iyilik yapıp ihsan etmeyi, belli ölçüler içinde yakınlığı dahi emreylemiştir. Nitekim Lokman Sûresi'nde beyan buyurulduğu gibi:
"Biz insana, anasıyla babasına itaat etmesini emrettik... Bununla beraber ananla baban, bilmediğin bir şeyi Bana şirk koşman hususunda sana baskı yaparlarsa onlara itaat etme. Fakat onlarla dünyada iyi geçin..." (Lokman 14, 15).
Aynı şekilde şu ayetleri de okuyabiliriz:
"Allah'a ibadet edin, hiçbir şeyi ona ortak koşmayın, anaya babaya iyilik edin." (Nisa, 4/36)
"De ki: "gelin size Rabb'inizin neleri haram kıldığını ben okuyayım: Ona hiçbir şeyi ortak koşmayın. Anaya babaya iyilik edin.". (En'âm, 6/151.
Bu âyetin başı ile sonu göz önünde bulundurulduğu zaman anlaşılıyor ki, bu âyet biraz yukarıdaki "Siz kendi halinize bırakılacağınızı mı sanıyordunuz? " âyetindeki "Allah'dan, Resulünden ve müminlerden başkasına sığınmazlar..." ifadesinin daha geniş bir açıklaması şeklindedir. Bunun hikmeti de biraz ilerde gelecek olan âyet ile gösterilecektir.
“Onlara de ki; eğer babalarınız, oğullarınız, kardeşleriniz, kadınlarınız, akrabalarınız, kabileniz, elde ettiğiniz mallar, kesada uğramasından korktuğunuz ticaret, hoşlandığınız evler ve meskenler, size Allah ve Resulünden ve Allah yolunda cihaddan daha sevimli ise, artık Allah'ın emri gelinceye kadar bekleyin. Allah böyle fasıklar topluluğuna hidayet nasip etmez.”(Tevbe 24.)
Şurada bir akraba veya ırkdaşımız, soydaşımız veya vatandaşımız var. Ama kafir. Yani artık dinsiz midir, materyalist, komünist, sosyalist midir, şeriata inanmayan, onu beğenmeyen laikçi midir, her ne çeşit bir kafir ve münkir ise, işte o, Allah ile, Resulü ile, İslam dini ile savaşıyor. Bunun için Müslümanlar ile savaşıyor. Şimdi biz ne yapacağız?
Akraba ve ırkdaş diye o kafirlerle mi olacağız, yoksa Allah ile, Resulü ile, İslam dini ile, Müslümanlar ile mi olacağız?
Allah Teâlâ’nın buyruğu açık; eğer dünya ve içindekileri Allah’a, Resulüne, İslam dinine ve Müslümanlara karşı üstün tutar da seçip beğenirseniz, taraf tutmada onları seçer ve onların yanında olursanız, o zaman, Allah Teala’nın yolundan sapmış bir kafir olursunuz. Böyle kaldıkça da asla ilahî yola girmek olan hidayeti bulamazsınız.
Her şey ortada ve açık seçik bellidir, öyle değil mi?
Bu müthiş ayeti biraz daha açmamıza artık gerek var mıdır?
Bence yok. Ama “mümkünse yapın” diyenler de olabilir. Onları da reddetmeyelim, yapalım, ama gelecek yazıda inşallah.