Öcalan Vesayeti!
Öcalan’ın topyekûn savaşa hazırlık talimatıyla verilen, HDP talimatıyla başlatılmış, KCK talimatıyla sahada uygulamaya geçilen, zor durumda kalındığında PKK dağ kadrosunun da işleyişe kısmen dâhil edildiği 06-11 Ekim eylemleri karşısında, Çözüm Sürecini yöneten bürokratik kadronun “devlet” denen kavramı nasıl iğdiş edildiğini ibretle izledik ve izlemeye devam ediyoruz. Gelinen aşamada bir kez daha ispatlanmıştır ki, kırk kişinin öldüğü, diğer insani ve mali detaylarının şeffaf bir şekilde kamuoyu ile paylaşılmasından çekinildiği 6-11 Ekim yağma ve şiddet eylemlerini “topyekûn savaşa başlayın” direktifi ile başlatan Öcalan, devlete ve siyasi iktidara çöreklenmiş vesayetçi bürokratik ve siyasi kadroların çözüm ortağıdır!
Gerek geçtiğimiz hafta içinde verdiği demeçlerde, gerekse ele yüze bulaştırılan Çözüm Süreci’nin arkasında duramaz hâle gelen ve yarı yarıya fire veren dünkü “akil heyet” toplantısında verdiği demeçlerde Başbakan Davutoğlu’nun bu konudaki vurgu ve tavırlarını dikkatle izleyin lütfen… Ardından Cumhurbaşkanı Erdoğan ve MİT-Öcalan Müzakere Sürecini yürüten bürokratik kapasitenin beyanları ve izledikleri politikalarıyla mukayese edin… Bir yanda PKK/KCK karşısında izlenecek tutumda Davutoğlu-asker/sivil bürokrasinin sert ve suçlayıcı direnci, öte yanda vesayetçi bürokratik kadroların ve etkisindeki siyasilerin Öcalan’ın 15 Ekim tehdidine boyun eğip 2015 seçimleri ve Suriye Operasyonları öncesi “şiddetsizlik şartıyla PKK/KCK’nın koparacağı tavizleri yasal teminatlara kavuşturma” yarışı ve telaşı!
6-11 Ekim arasındaki yağma ve şiddet hareketleri kamuoyu tepkisi (Kürt kamuoyu da dâhil), bürokrasinin ve kabinenin direnci, Davutoğlu-TSK işbirliği ile bölgeye yeniden yerleşen ve sınır kalibrasyonu işini eline alan asker ile kırılmışken; birileri Öcalan’a diz çökmüş ve “cezaevi şartlarını iyileştirme” maskesi ardında, iktidarın ömrüne endeksli bir müzakere sürecini 2015 seçimleri öncesi güvenlikçi politikalara teslim etmemenin ve özerkliğe uzanan yolun önünü açma derdine düşmüşlerdir! Bırakın bu ayaklanmalara, cinayetlere, yaralamalara, yağmalara ve şiddete sebep olanlara hukuki ve idari anlamda hesap sorma sürecini; 15 Ekime kadar devlete süre verip racon kesen Öcalan’a boyun eğenler, sazı eline alan Öcalan’ın nameleriyle eşliğinde ayaklar altına aldıkları “devlet” kavramı üzerinde dans etmeye başladılar!
Âlemi kör milleti sersem sanan beyanlarıyla, gayri meşru ve gayri hukuki yürütülen sürecin ileride kendilerine dokunacak zararlarına karşı alınacak idari ve adli tedbirlerle uğraşmaya kendini adayan “Açılımların Efendisi” Beşir Atalay, Öcalan’ın startını verdiği suç eylemlerini “Kobani olayları Çözüm Süreci'ni aşıladı” diyerek suçluların yaptıklarını yanlarına kâr bırakmış ve aklamıştır!
17-25 Aralık sürecinde “siz gereğini yapın biz arkanızdan yasaları çıkarırız” şeklinde gözünü budaktan esirgemeyen ve rutin dışına çıkışları legalize eden İçişleri Bakanı Efkan Ala ise; her boğazına sarılanla masaya oturma geleneğinin bu devlet içinde fitilini ateşleyenleyenlerinden biri olduğu için, 6-11 Ekim yağma ve ayaklanma olaylarının faili ve müsebbiplerini İçişleri Bakanlığı’na çağırıp müzakere etmiştir. Akabinde de “Biz bu sorunu kökten çözme hedefine katkı sağlayabilecek ve milletimizin de aleyhine olmayacak adımları atarız ve yolumuza devam ederiz” beyanıyla acizliğine kılıf hazırlamıştır!
İçlerinden en kozmopolitan olanı “Başbakan Davutoğlu’dan sorumlu Başbakan yardımcısı” Akdoğan ise “Süreci en iyi okuyan Öcalan'dır” açıklamasıyla Öcalan'ın yeni statüsü ile ilgili ilk işaret fişeğini çakmış, "resmi müzakereci" olan Öcalan'a İmralı'da sekretarya kurulması pazarlık konusunu “Öcalan’ın cezaevi evi şartları iyileşebilir!”demeçleriyle şirinleştirmiş ve “kurbağa haşlamasına” hız vermiştir!
MİT-Öcalan Müzakere Süreci’nin asıl aktörü ise; “Kurtlar Vadisi” ve “Kızıl Elma” kıvamında olmasa da; ABD’de, CIA ve Pentagon’a galebe çalacak ve onlara bilmediklerini öğretecek diplomatik ve istihbari faaliyetlerde bulunmuş, “eğit-donat” stratejileriyle Ortadoğu bataklığında ÖSO’nu PYD’nin yanında IŞİD’e karşı sahaya sürüp Türkiye toprakları üzerinden Kobani'ye doğru bir koridor açılması olağan üstü gayretler gösterip, Öcalan’ın gönlünü mutmain ederek şiddeti ötelemiştir!
Hülasa,
Ellerinde imkân olduğu halde değiştirmedikleri sağlıksız bir anayasaya sahip bu sistem içerisinde edindikleri “güç-otorite-servet-iktidar” dörtlemesinin menfaat ve maslahatları adına verilen mücadelenin içten içe çürüttüğü “denetimsiz” AKP iktidar moderasyonu; kendisini ülkenin doğal sahibi ve toplumun vasisi olarak gören kişi, zümre ve odaklardan müteşekkil yeni vesayet kurumları oluşturmuştur! Akabinde geçmişte askeri vesayet sisteminin ürettiği gibi, dönem dönem sıralaması değişen iç ve dış tehditler ve korkular peydahlayıp kendi vesayetlerine “rıza” ve “meşruiyet” üretecek mekanizmalar geliştirerek “Vesayet kalkmamış sadece el değiştirmiştir” iddialarına haklılık kazandırmışlardır!
Kötü politika ve kirlilik, cıva gibi birbirini bulur. Biri, birinin ayrılmazıdır. Aynı zamanda bu ikili mevcut siyasi iktidarın kendi içinde ürettiği vesayet rejiminin en mühim iki kaynağıdır. Şu anda Başbakan Davutoğlu’nun ve 62.Hükümetinin önünde iki tane “vesayet” konusu var:
1-) “Kat’i vesayet” diye adlandırdığım bürokratik bir proje olan MİT -Öcalan Müzakere Süreci…
2-) Kamu imkânlarıyla beslenen kirli şebekeleşmelerden tutun toplumun bütününe dönük şantaja dönüştürülmüş şiddeti devreye alan ekonomik eklemli tezgâhlara kadar kirli ve yolsuz ekonomik networklar…
Bunların hepsi “politik ve kirli iktisadi vesayettir”. Kesinlikle “kurumsal vesayet” değildir.
Öcalan’ın karşısında diz çöken; “Devlet nedir? Ne değildir? Devlet ne yaparsa devlettir? Neleri yapmazsa Devlet olmaktan çıkar?” sorularını Türkiye sevdalılarına haykırırcasına sordurtan bu vesayetçi kadrolar Davutoğlu’na da diz çöktürtmenin derdindeler!
62. Davutoğlu hükümeti bu iki vesayeti kıramadığı sürece ülkece maruz kalınacak tahribattan en fazla payı alacaktır. Olacakların faturası da Davutoğlu’na kesilecektir!
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.